‘Salgında nereden geldik, nerelere gidicez?’

Zaman işte, göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. “Uzaklarda bir yerlerde bir virüs varmış”, “Kuş gribinde de böyle oldu, bir şey olmaz”, “Ne demek kapanıyoruz, nasıl kapanıyoruz” falan diye girdiğimiz sürecin üzerinden iki sene geçmiş bile. Şöyle bir hatırlayalım mı hangi yollardan geçmişiz ve şimdi o yollar nasıl görünüyor...

Haberin Devamı

Bir anda belirdiler
İşin ciddileşmeye başlamasının ilk etabında ofisler küçük çaplı önlemler almaya başlamıştı, hatırlarsınız. İlk önlem masalara kolonyalar ve dezenfektanlar yerleştirmek oldu. Ofislere koli koli kolonya alındı. Herkeslere dağıtıldı. Ben bu kolonya bombardımanının gayri ihtiyari popkek ve çay ikramıyla süreceğini düşünmüştüm o dönemde ama olmadı.

Kolonyanın bitişi
Aslında önce tuvalet kâğıdı bitti gibi oldu ama çabuk döndü konunun onunla ilgisi olmadığı anlaşılınca. Sonra kolonya bitti. Çünkü dediğim gibi zaten başta bile deli gibi toplanmıştı piyasadan. Bu kolonya süreci bende belli açılardan travma oldu. Yıllarımı “Ben kolonya sevmem” diye geçirmiş, uzun yollarda muavinlere “Ben almayayım kardeşim” demiş bir kişiden iki gün içerisinde markette kolonyanın bitmesine canımın sıkılacağı noktaya geçmem fazla hızlı oldu. Sonrasında da hızlıca kolonya bağımlısı oldum. Demek ki bıraksalar belki de kendi zamanım içerisinde kolonyadan hoşlanmaya başlama noktasına gelecektim. Neyse, pandeminin benim açımdan kazanımlarından biri kolonya oldu. Kokusunda falan bir sıkıntı yokmuş. Ben muhtemelen lisedeki kız arkadaşım “Kolonya kokusu sevmiyorum” deyince ona yaranmak için “Ben de” demiş, sonra da bu palavramı zamanla içselleştirmişim.

Ofislerin kapanışı
Eve geçiş furyasına sanki eve sadece birkaç günlüğüne, hadi bilemedin bir-iki haftalığına geçiyormuşuz gibi başladık. Kısa bir süre sonra da bir daha hiç evden çıkamayacakmışız gibi olduk. Burada bir tam tur attık gibi görünüyor bana. Başta “Bazı işler evden yapılamaz, verimlilik düşer” deniyordu. Kısa bir süre “Bütün işler pekâlâ evden yapılabiliyormuş, hatta ne güzel ofis masrafları falan da düştü. Kimi pandemiden sonra da ofise dönmeyebilir” dendi. Fakat insanlara “Nasıl olsa evdeyiz, şunu da hallediverelim” mesajları da günlük çevrimiçi toplantılar da basmaya başlayınca “Evden verimlilik düşüyor, en iyisi yine ofis” düşüncesine geri dönüldü. Özeleştirimi verecek olursam ben de bu evden çalışma işini başta destekledim ama ‘hayat da eve bir yere kadar sığıyor’, şimdi bunu da kabul edelim. Hele iş bir süre sonra epey zor sığıyor.

Haberin Devamı
“D vitamini shot üzerine cila niyetine C vitamini çakılıyor, içinde kinin var diye deliler gibi tonik içiliyordu.”

Poşetlerin yıkanması

Haberin Devamı

Bu konuya biraz bozuğum.
Ara ara “Bana paspasla adam öldürttünüz” diye bağıran Feyyaz Yiğit gibi yataktan fırlayıp “Bana market poşeti yıkattınız” diye çıkışıyorum boşluğa. “Marketten alınan ürünler 3 saat kadar açık havada bekletilecek”, yok efendim
“5 litre suya yarım çay bardağı çamaşır suyu ekleyerek hazırlayabileceğimiz dezenfektan karışımla silinecek”... Bunu yaparken de biraz saçma olduğunu düşünüyordum ama işte herkes yapıyor, yapmak tartışmaktan daha kısa sürer diyerek geçiştirdim konuyu. Sonra neyse biliminsanı bireyler “Buna gerek yok” dedi de bitti. Yalnız su damacanasını sildiğimde çıkan rengi görünce ondan vazgeçemedim. Kendisine “Seni pandemi yüzünden değil pis olduğun için siliyorum” diye fısıldıyorum.

Haberin Devamı

‘Salgında nereden geldik, nerelere gidicez’Ofisten çalışmak daha mı iyiydi?

Mayanın tükenişi
Her yerden evde yapılmış ekmek fotosu geldiği o çıldırma haftalarını unutmak mümkün mü? Ne oldu peki o ekmekler şimdi? Şahsen bu ekmek işinin önü alınamaz bir çılgınlığa dönüştüğüne ikna olduğum an gökten foto yağdığı an değil. Markette son kalan mayaya
üç kişinin birden hamle yaptığı, mayanın kapanın elinde kaldığı, marketçinin de “Bu geldiği gün
20 dakikada bitiyor, toptancıda da kalmamış, bir süre gelmez” dediği an da değil. Yeni Akit’in “Evde ekmek yapmanın püf noktaları” diye haber yapıp ekmek tarifleri paylaştığını gördüğüm an. Normalde ekmek yapanları ya da doğrudan evde yapılan ekmeğin kendisini bir şekilde hedef göstermeleri beklenir. Tutmuş trene atlamışlar.

Vitamin bombardımanı
Karamürver kelimesinin hiç olmadığı kadar aktif kullanıldığı bir döneme girmiştik. Sokak aralarında teyzeler artık “Mürver iyi de sitokin fırtınası riskini arttırıyormuş” gibi cümleler kuruyor, D vitamini shot üzerine cila niyetine efervesan C vitamini çakılıyor, içinde kinin var diye deliler gibi tonik içiliyordu. İki senenin sonunda bu hususta da biraz sakinlemeyi başardık galiba çok şükür.

Çevrimiçi gezmeler...
172 maddelik rehberleri de unutmayalım, unutturmayalım. “Evde kalırken izleyeceğimiz 173 film”, “Oturduğumuz yerden gezebileceğimiz 42 müze”, “L kanepenizden görebileceğiniz 14 sergi”... Rehberlerin kesilmesi 1-1.5 ayı buldu. Bilgisayar başında müze gezmek diye bir aktivite olmadığını, bunun bir sanat tur olduğunu ve çok da anlamlı olmadığını kavramamızsa çok daha kısa. “Bu süreyi klasikleri tekrar okuyarak değerlendirin” falan gibi öneriler de vardı, ona hiç girmiyorum.

Şimdi geldiğimiz noktada bunların bir kısmı gerçekten epey geride kaldı. Şimdi pek de bir standardı olmayan maske uygulamalarımız var. Bir de niye sürdüğünü anlamadığımız müzik yasağı önlemimiz. İki sene sonra maskeyi de eski bir olay olarak hatırlarız. Müzik sıkıntısı devam ediyor gibi olabilir, o kesin değil.

Haberin Devamı

‘Hayat eve bir yere kadar sığıyor’

İlk maskeyi takmamızın üzerinden iki yıl geçmiş. Bu garip dönemin kendi içinde ayrıca garip olan anları üzerine biraz konuşalım. Evde ekmek yapma çılgınlığından poşet yıkamaya, herkesin aşina olduğu bir liste...

 

Yazarın Tüm Yazıları