Danışmanların zorlu hayatı

GÖZLERİNİ çok önemli bir şey söylemek üzere olduğunu belirtmek için kocaman açtıktan sonra yüzünü iyice yaklaştırdı ve kısık sesle sordu karşımdaki adam:

Haberin Devamı

“Şu arka masada salata yiyen lacivert takımlı adamı tanıdın mı?”

“Hayır” cevabını alınca, sanki hayatımı değiştiren bir sırrı söylüyormuş gibi kasılarak “Danışman” dedi...

“Ne danışılıyor? Kim danışıyor?” diye sorunca yüzünü ekşitti “Sen de hiçbir şey bilmiyorsun” gibilerden.

“Beyefendi danışıyor abicim. Bu beyi geçmeden de ona ulaşamazsın...”

İşi dalgaya vurup “Bayağı normal birine benziyor. Eski basketçiyim, öyle bir geçerim ki rüzgârımı göremez” diye işi gırgıra vurarak sıyrılmaya çalıştım.

Olmadı, sıyrılamadım. Geçen sene sinema öncesi oturduğum lokantada masama yancı yazılan arkadaşım, yarım saat boyunca arka masadaki yüce şahsiyetten hareketle danışmanlığın faydalarını anlattı.


NE TELEFONMUŞ


Aklımda sadece “Telefonu bende var...” kısmı kaldı o ayrı.

O nasıl bir telefonsa artık, nasıl bir güç atfedildiyse artık?..

Arkadaşımı dinlerken dünya barışından kıtlıkla mücadeleye kadar her problemi çözebilecekmiş gibi bahsettiğini fark ettim danışman telefonundan.

Aradığın zaman açılıyorsa senden mutlusu yoktu, sana haber verilmeden numara değiştirildiyse kara bağlaman gerekiyordu.

Samimi konuşuyorsa, hele bir de o seni arıyorsa düğün dernek yapmalıydın.

“Şimdi konuşamayacağım. Ben seni sonra ararım” deyip aramıyorsa terk edilmiş sevgili gibi ağlama ayinleri düzenlemeliydin.

Erdoğan ve Davutoğlu ipleri kopartmadan önce danışmanlarının medya üzerinden kavgalarına, birbirlerine hakaret yağdırmalarına şahit olmuştuk.


ODADA KİMLER VAR

Haberin Devamı


Konu “danışmanlar arası bir fikir kavgası” gibi yutturulmaya çalışıldı ancak neyin ne olduğu açıkça ortadaydı. Nitekim iş danışmanların boyunu hızla aştı ve bugüne gelindi.

Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, 2008-2011 tarihleri arasında Erdoğan’ın danışman kadrosunda yer almış bir isim.

Danışmanlıktan sonra Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü’nü de yürüten Öztürk, dün “O odanın sakinleri” başlıklı yazısında “yüce danışmanların” dünyasına ışık tutuyor, nasihatlerini sıralıyordu.

O odanın geçici bir makam olduğunu hatırlatan Öztürk, her danışmanın yaşayacağı üç aşamayı şöyle sıralıyordu:

“1- Oradaki koltuğa oturmak için geçirilen süreç.
2- Orada kalmak için geçirilen süreç.
3- Odadan ayrıldıktan sonraki süreç.”

Şu anda AKP Genel Başkanlığı için adı geçenlerin danışmanlarını işaret ediyordu Öztürk.


HEP EVET DEMELİSİN

Haberin Devamı


Şimdiden tebrik telefonu almaya başladıklarından, hızla popüler hale geldiklerinden bahsediyor ve şu tavsiyede bulunuyordu:

“Şimdi hiçbir riskli işe el sürmeme zamanı. Yanlış bir tivit, yanlış bir açıklama, yanlış insanlarla görülme, yanlış bir işe imza atma, Allah korusun o odaya taşınmaya engel olabilir.

En iyi yol, danışmanı olduğu Başbakan adayının yanından hiç ayrılmamak. O nereye giderse gitmek, o ne derse onaylamak, o ne derse yapmak...”

Danışmanlar, bağlı oldukları kişi seçilene kadar böyle davranacak, anlaşıldı. Peki eğer seçilirse ne yapması gerekecek danışmanın?

Onun cevabı da şöyle:

“... O koltukta kalmanın, oraya gelmekten daha zor olduğunu anlayacaklar. Bu kez orada kalmak için risk almayacaklar, sorunlu işlere imza atmayacaklar,
Başbakan ne derse ‘Evet’ diyecekler...”

Görüldüğü üzere ağır sorumluluk gerektiren, çoook ama çoook zorlu bir iş yapıyor danışmanlar.

Sürekli “Evet... Sepet...” demek, her söylenen lafa kafa sallamak, zat-ı şahanelerinin gölgesi kadar süratli manevra yapabilmek ve engin bir akıllı telefon kullanım bilgisine sahip olmak gerekiyor.


ÜSTADA SAYGI

Haberin Devamı


Konuyla pek alakası yok, fıkra anlatmayı da hiç beceremem ama şu hikâyeyi severim.

Adam evcil hayvan satılan bir dükkâna girer ve sarı tüylü, gösterişli papağanın fiyatını sorar.
Satıcı “1000 dolar” der ve özelliklerini sayar, “Üç dil biliyor, dört işlemi yapabiliyor, mitoloji üzerine sohbet edebilirsiniz...”
Hemen yanındaki mavi-kırmızı tüylü, hayranlık uyandırıcı parlaklıktaki papağanı sorar adam bu kez.
Satıcı “5 bin dolar” der ve devam eder, “Tam 8 dil konuşur, fizik problemleri çözer, güncel siyasi gelişmeleri yorumlar...”
Adam bu kez tüyleri dökülmüş, etrafa boş boş bakan, sevimli, bezgin papağanı işaret eder...
Satıcı “10 bin dolar” der...
Adam “Kim bilir nasıl bir tip?” diye düşünür ve sorar: “Özellikleri nedir?”
Satıcı omuz silker, “Valla bilmiyorum. Konuştuğunu bile duymadım ama diğer ikisi buna ‘Üstat’ diye sesleniyor, fikir danışıyor...”

Yazarın Tüm Yazıları