Bizim medeniyetimiz

Bizim medeniyetimizde, “komşusu açken tok yatmak”; çevresinde ihtiyaç sahipleri varken, kayıtsız kalmak kınanmıştı.

Haberin Devamı

Bizim medeniyetimizde, “sağ elin verdiğini, sol elin bilmemesi”, görmemesi gerekiyordu.
Bizim medeniyetimizde, yardım, gecenin karanlığında, özel yerlerdeki kutucuklara bırakılır; ihtiyaç sahipleri de, gecenin ıssızlığında, ihtiyacı kadarını alırdı.
Bizim medeniyetimizde, zenginlerin varlıklarında yoksulların da hakları vardı.
Bizim medeniyetimizde esnaf müşteriyi, siftah yapmamış komşu esnafa yönlendirirdi.
Bizim medeniyetimizde, insan onuru korunurdu.
Bizim medeniyetimizde, her insan çok kıymetliydi, şerefliydi.
Bizim medeniyetimizde, kimsenin kimseye üstünlüğü yoktu.
Bizim medeniyetimizde, kin ve düşmanlık; kötü, kaba söz ve davranış yasaklanmıştı.
Bizim medeniyetimizde tuzak kurmak, insanların açığını, kusurlarını, ayıplarını aramak; bunları teşhir etmek kınanmıştı.
Bizim medeniyetimizde, birileri hakkında “su-i zanda” bulunmak, olumsuz şeyler düşünmek bile yasaktı.
Bizim medeniyetimizde aldatmak yoktu, aldatan dışlanırdı.
Bizim medeniyetimizde kanun, kural, devlet, her şey insanın huzuru, mutluluğu içindi.
Bizim medeniyetimizde, kanun önünde herkes eşitti.
Bizim medeniyetimizde bilim insanları, öğretmenler, düşünce üretenler saygın yerdeydi. “Kırk yıl kölesi” bile olunurdu böylesi kişilerin.
Bizim medeniyetimizde evler geniş, ferah, yüksekti.
Bizim medeniyetimizde “acıkmadan sofraya oturmak, doymadan da sofradan kalkmak” ilkesi vardı.

* * *

Haberin Devamı

Bugün bunlardan ne kadar uzağız.

* * *

Bir gün insanın mutluluğunu, insana saygıyı temel alan; insanı, gönlüyle ve aklıyla birlikte değerlendiren bir medeniyet tasavvurumuzun oluşacağına inanıyorum.
İbn-i Sina, Farabi, Mâtürîdî, Buharî, Gazalî, Hârizmî, Birûni gibi çoğu da Türk kökenli olan medeniyetimizin temel taşlarına bir gün ulaşacağımıza, onlarla yeniden tanışacağımıza inanıyorum.
Hem medeniyetimizin temel taşlarıyla buluşacağımıza, hem de onların ışığı ile yarınlarımızı aydınlatan çağdaş değerler üreteceğimize inanıyorum.

NURİ PAKDİL AŞKINA KAVUŞTU

Nuri Pakdil’in evinin salonunda yıllardır asılı duran yalnızca iki tablo vardır.
Birisi, siyah beyaz çekilmiş, büyütülmüş Kudüs fotoğrafı; diğeri ise Picasso’nun Guernica adlı tablosudur.
Guernica, İspanya iç savaşı sırasında Nazilerin Guernica şehrini bombalamasını anlatan ünlü bir tablodur.

*

Haberin Devamı

Kudüs, Nuri Pakdil’in kara sevdasıdır.
Her sözünün başında, her durumda Kudüs gelir aklına Nuri Pakdil’in.

*

Geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda, İstanbul’dan bir otobüs dolusu üniversite öğrencisi Nuri Pakdil’i ziyarete gelmişlerdi. Salon tıklım tıklımdı. Öğrencilerin çoğu yerlerde, halının üstüne oturmuşlar, heyecanla Nuri Pakdil’e sorular soruyorlardı.
Öğrencilerden birisinin gözü duvardaki Kudüs tablosuna takıldı ve “Burası neresi efendim?” diye sordu.
Nuri Pakdil “Burası kara sevdamız Kudüs’tür. Kalbimizin attığı yerdir. Ama her zaman olduğu gibi Kudüs yine acılar içindedir.” dedi.
Öğrenci, Kudüs’e gidip gitmediğini sordu.
Nuri Pakdil, gözleri dolarak ve derin bir hüzünle “Görmedim ama hep orada gibiyim.” diye cevapladı.

*

Haberin Devamı

Kudüs sözcüğü, Nuri Pakdil’i ayağa kaldıran, coşturan, hüzünlendiren, ağlatan, bileyen bir sözcük olmuştur hep. Kudüs, hayatının, yazılarının anlamı gibidir.

*

Birkaç gün önce aradım.
“Biliyor musun Kudüs’teyim. Uçaktan şimdi iniyoruz. Birazdan Kudüs’le kucaklaşacağız, çok heyecanlıyım.” dedi.

*

Nuri Pakdil kara sevdasına, Kudüs’e kavuşmuştu yıllar sonra.

Yazarın Tüm Yazıları