İhbar ve dedikodu kazanı kaynıyor 

Rakibiyle iş dünyasının kurallarıyla rekabet etmek yerine kendi çıkarı için dedikodu üretip iftira eden iş insanları sadece onlara zarar vermiyor. Aynı zamanda, bu işi darbe girişimine kadar vardıran tehlikeli yapılanmanın içindeki gerçek aktörlerin ortaya çıkmasını da gölgeliyor.

Haberin Devamı

TÜRKİYE olağanüstü günlerden geçiyor. Aklın alamayacağı bir darbe girişiminin ardından bürokrasi, eğitim dünyası, yargı hallaç pamuğu gibi atılıyor.Terör ile bağlantısı olanların ayıklanması bu yapının çökertilmesi ülkenin yararına. Ancak ortaya çıkan gerçekler ürkütücü, şaşırtıcı. Köklü bir sorun ile karşı karşıyayız. Bu yüzden normalleşme sürecinin kısa zamanda gerçekleşmesi hayal gibi.Endişelerin, kaygıların yaşandığı bir alan da iş dünyası. Bugünlerde isimlerini çok yakından bildiğimiz bazı işadamları, FETÖ örgütü üyesi olarak suçlanıyor.Darbenin yarattığı travma o kadar büyük ki gazetelere verilen tam sayfa ilanlarla ‘yanıldık’ itirafları bile çok ünlü şirketlere yönelik suçlamaları engellemiyor.Dumankayalar, Boydaklar, Sönmezler, Ortadoğu Tekstil’in sahibi Ali Akbulut gibi ünlü işadamları gözaltına alındı.Cemaatin okullarına destek olmuş, ya da birkaç okul açılışında yer almış bazı işadamları ise kaygılı bir bekleyiş içinde.

 

VUR RAKİBİNE!

 

Haberin Devamı

Cemaatle uzaktan yakından bağlantısı olan işadamları ciddi sıkıntıda. Ancak sadece onlar değil. Bugünlerde iş dünyasında dedikodudan ve ihbardan geçilmiyor. Ankara Ticaret Odası Başkanı Salih Bezci’den, “Konjonktürden yararlanmaya çalışanlar odanın itibarını zedeliyor” başlıklı açıklaması da durumun boyutunu açıklıyor. Alışveriş yapan müşteri de, çocuğunu özel okula gönderen veli de endişeli...Hükümete yakın bir işadamı ile konuşuyorum. İhbar ve dedikodu fırtınasının giderek arttığını söylüyor. Bu sürecin uzamasının yaratacağı ciddi sıkıntıları hatırlatıyor. Bir an önce normalleşme sürecine geçilmesi gerektiğini belirtiyor, “Güven kaybının yaşandığı bir dönem. Bazı kesimler rakipleri hakkında dedikodular üretebiliyor. Doğru da olabilir yanlış da. Ama bu suçlamaları dikkate alarak olayı bir cadı avına döndürmemek gerekiyor” diyor ve ekliyor:

 

İHTİYACIMIZ GÜVEN

 

Haberin Devamı

“İş dünyasında itibar kolay kazanılmıyor ama maalesef kolay kaybediliyor. Bağımsız yargıya güvenmek zorundayız. Adaletin yerini bulacağına inanmak zorundayız. İhtiyacımız olan güven. Balyoz, Ergenekon suçlamaları yapıldı. Olmadığı ortaya çıktı. Adalet yerini buldu. Şimdi de iş insanları için suçlamalar olacak ancak suçu kanıtlanana kadar, kesinleşene kadar dikkatli olmak zorundayız.”Rakibiyle iş dünyasının kuralları çerçevesinde rekabet etmek, yani minderde kapışmak yerine kaos ortamının koşullarından faydalanıp çıkarı için iftira atan iş insanlarına diyecek bir şey bulamıyorum. Vicdanları rafa kalkmış insanların iftiraları sadece hedef aldıkları kişiye zarar vermiyor. Aynı zamanda bu yapılanmanın içindeki gerçek aktörlerin ortaya çıkmasını da gölgeliyor.Her kaotik dönemde yaşananlar bir kez daha tekrarlanıyor. Siyasette, medyada, iş dünyasında, yargıda, eğitimde suçlamaların muhalefeti de içine katan cadı avına dönmeden sona ermesi herkesin yararına!

 

Haberin Devamı

SAĞLIKTA NİTELİK İHMAL EDİLİYOR

 

TÜRKİYE’de 1990 yılında 250 hastane vardı. Bugün özel ve devlet 1500 hastane var. Bu hastanelerin 650’si özel. Hastane sayısı hızla artıyor ancak doktor, hemşire gibi sistemin en önemli unsurlarında artış aynı hızla olmuyor. Türkiye’de hala bir doktora düşen hasta sayısı 700’ün üzerinde. On yıl önce de 1000 civarındaydı.

Bu arada özel hastanelerin artması da kamuda yetişmiş personel bırakmıyor. Doktorlar, hemşireler sürekli transferlerle yer değiştiriyor.

 

İhbar ve dedikodu kazanı kaynıyor

 

Sonuç olarak hastanelerde aletler, teknoloji gelişiyor, nicelikte artış var ama kalite, nitelik sorunu büyüyor.

 

Bu sorunu çözmek için özel hastaneler Tıp Fakülteleri kurarak kendi insan kaynaklarını yetiştirme adımı atıyor. Bu gruplardan birinin yöneticisiyle sohbet ediyorduk, ilginç bilgiler verdi.

 

Haberin Devamı

Hastanelerde çılgın bir büyüme dönemi yaşandığını, yapılan düzenlemelere rağmen yatırımların sürdüğünü anlattı bir de önemli bir soruna dikkat çekti:
“Hastanelerde kaliteyi takip edecek çok farklı parametreler var artık. Sağlık Bakanlığı 5 yıldır bir sınıflandırma sistemi kurdu, 55 parametre ile takip ediyor. Biz ise 160 parametreyi takip edip bunu şeffaf bir şekilde açıklıyoruz. Sağlıkta artık kaliteye en çok ihtiyaç duyduğumuz döneme geldik. Hasta artık cebinden daha fazla para ödüyor ama kalitesiz hizmet aldığında bedeli ağır oluyor. Pardon denilemeyecek bir sektör bu. Hastanecilik artık doktorundan teknolojisine topyekün bir iş. Hastanelerin kalitelerinin kıyaslanabilir verilerle açıklanması lazım.”

 

Haberin Devamı

Türkiye’nin sağlık turizminde de başarılı olması için tıbbi sonuçların açıklanması, kamu özel kalitenin ölçülebilir olması faydalı bir öneri. Hastanelere güveni de arttırır.

 

İhbar ve dedikodu kazanı kaynıyor

 

 

PLASTİKÇİNİN  BAŞI AB İLE DERTTE

 

PLASTİK, iğneden ipliğe hayatımızın her alanında. Üstümüzdeki giysilerden soframızdaki örtüye, ambalajdan, sağlığa kadar her üründe kullanılıyor. Dünyada 1950’li yıllarda 1.5 milyon ton olan üretim, bugün 250 milyon tona ulaşmış. Türkiye’nin üretimi ise 8.5 milyon ton. Dünyada 6’ncı, Avrupa’da ikinci büyük üretici ülkeyiz. 

 

Üreticilerin büyük bölümü hem Türkiye’de hem de AB’de küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluşuyor.Bu kadar plastik bilgisi neden veriyorum derseniz...

 

Bugünlerde Türkiye’de plastik mamul üreticilerinin Avrupa Birliği ile derdi var. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Plastik Sanayi Meclisi ve Plastik Geliştirme Vakfı Başkanı Yavuz Eroğlu, gümrük birliğinin yarattığı ve sektörü zora sokan bu sıkıntıyı anlattı.  Durum şu:

 

Türkiye plastik sektörü hammaddesinin yüzde 15’ini Petkim’den, yüzde 30’unu ise AB’den karşılıyor. Bu iki kaynaktan karşılayamadığı hammaddeleri üçüncü ülkelerden vergisiz ithal etmek istiyor. 

 

Ekonomi Bakanlığı yerli sektöre bu desteği vermeyi kabul ediyor ancak AB’li üreticilerden izin alınması gerekiyor.

 

Türkiye de bakanlıkla birlikte vergiyi sıfıra indiren Askıya Alma ve Tarife Kontenjanı için AB’ye başvuruda bulunuyor. Ancak Türkiye’ye hiçbir ihracatı olmayan iki üreticinin itirazı nedeniyle bu kota verilmiyor. Yani izin alakasız iki firma kanalıyla engelleniyor. Üstelik gerekçesi yok.

 

Eroğlu, yanlış gümrük birliği uygulamaları nedeniyle Türk üreticinin her adımının AB’li üreticilerin iki dudağı arasında olduğunu söylüyor. Haksız olarak yorumladığı bu uygulamaların da düzeltilmesi gerektiğine işaret ediyor.

 

Daha önce gıdada yapılan uygulamanın plastik sanayi için de yapılması gerektiğini anlatan Eroğlu, “Çoğunluğu KOBİ’lerden oluşan sanayicilerimiz sıkıntıda. Bir an önce karar alınmalı” diyor. 

 

Bu arada Eroğlu’nun verdiği bilgiye göre AB ile Gümrük Birliği’nin revizyonu konusunda çalışmalar devam ediyormuş. Türkiye’nin bu sıkıntıları arasında bu sorunlara ne kadar ilgi gösterililr, o da belli değil. Ancak sanayi de ihmale gelmez!

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları