Köpek kokusu

Sevgili okurum, çocukken sokak köpeği Maskara’yla kurduğu bağı paylaştı...

Haberin Devamı

İlkokul 3’üncü sınıfta, kara önlük, beyaz yaka okula gidip geldiğimiz günlerde...
İstanbul’da bir apartmanın giriş katında oturuyorduk.
Geniş bir bahçesi vardı, dut, incir, ayva, akasya ve erik ağaçlarıyla doluydu.
Bu konuda şanslıydım.
Her gün apartman ve mahalle arkadaşlarımla bahçede oynar, meyveleri koparıp afiyetle yerdik.
Evimizin karşısında bir inşaat vardı. Sahibi öldüğünden inşaat yarım kalmıştı, orayı sokak köpekleri mesken edinmişti.
Neredeyse her ay o inşaatta bir köpek doğurur ve o bölgeye kimseyi yaklaştırmazdı.
Yavruları ise her zaman sevimli olur ama bir süre sonra ortadan kaybolurlardı.
Şimdiki kadar hayvansever platformlar o yıllarda yoktu hatta hiç yoktu.
O annelerin ve o yavruların başına neler geldiğini hiçbir zaman bilemedik... İnşaatta yine bir köpek doğurmuş, yine yavrular ortadan kaybolmuştu.
O tarihlerde evi bahçeli olan çok insan vardı. Gelip bu yavrulardan seçip götürürlerdi ama o dönem doğan yavrulardan hepsi kaybolmuş sadece siyah cılız olan kalmıştı.
Annesine ne olduğu da bilinmiyordu çünkü artık gelmiyordu. Yavru gece ağlamaya, bizim apartmanı ayağa kaldırmaya başlamıştı.
Bir gün annemden izinsiz arkadaşlarımla inşaata girerek tek kalan o yavru köpeği alıp apartman bahçemize getirdik.
Apartmanlarda kömürlükler olurdu. Kömürlüklerden birini çocuk aklımızla ona yuva yaptık. Köpeğin adını da Maskara koyduk.
Simsiyah cılız bir yavruydu. Safkan sokak köpeğiydi ama bizi çok eğlendiriyordu.
Giriş katta oturduğumuzdan gece, gündüz camdan bakarak Maskara’yı kontrol edebiliyordum. İlk etapta onu süt ve ekmekle besledik.
Daha sonra kimin evinde ne yemek artarsa Maskara’ya getirdik. 6-7 ay sonra Maskara koskoca simsiyah korkulası bir köpek oldu ama özünde melek gibi sevgi doluydu.
O dönemde babam uzun bir süre bizlerden ayrı kaldı. Babam yokken annem ve 2 kız kardeşimle evde kabus dolu günler yaşadık.
Yalnızdık tutunacak hiçbir dalımız yoktu. Korkuyorduk... Annem ise ev hanımıydı.
Ben, anneme “Maskara’yı eve alalım, onu çok seviyorum” dedim. Çocuk aklımla onun bizi koruyacağına inanıyordum.
Annem kabul etti. Maskara artık evimizdeydi. Çok mutluydum. Sanki abim gibiydi. Beni ve ailemi korurdu. Maskara’ya çok ciddi sorumluluklar yüklemiştim. Onu hep başından öper, koklardım...
O kadar bütünleşmiştik ki bu bağı anlatmaya kelimeler yetersiz kalır. Babam, 1 yıl sonra döndü. Maskara’yı yine bahçeye göndermemizi istedi. 8 yaşındaydım ve karşı koyamadım.
Onu yine bahçeye gönderdik. Ama o her gece ağlamaya başladı. Eve gelmek, bizlerle olmak istiyordu.
Babam buna izin vermedi. 2 ya da 3 ay sonra Maskara kayboldu. Bir daha ortaya çıkmadı. Ona ne olduğunu asla bilemedik. Ben birkaç senemi travma geçirerek, Maskara’yı sayıklayarak geçirdim. Yaşadığım o yıllar beni katılaştırdı.
Ta ki kızım Maya’yı sahiplenene kadar. Maya, beni yıllar öncesine götürdü.
Kendime çeki düzen vermeme sebep oldu. Sadece kızım Maya’yı değil her köpeğin başını alnını kokladığımda hep ama hep aynı kokuyu alıyorum.
Yıllar öncesindeki Maskara’nın kokusu yani sihirlenmiş, mühürlenmiş bir koku. Köpek kokusu...
Bizlere sunulan başka bir boyutun kokusuydu. Sadece gerçek hayvanseverlerin alabileceği manalandırıp anlayabileceği mesajlar içeren, ruha hitap eden bir kokuydu bu.
Rumuz: Kaan D.

Yazarın Tüm Yazıları