Kitleleri peşinden sürükleyen meşin yuvarlak

Fenerbahçe, Gençlerbirliği’ne kendi evinde yenilerek şampiyonluk yarışında ağır yara aldı. Böyle yazınca bir maç kritiği geliyor sanabilirsiniz. Ancak kafamı kurcalayan başka bir nokta var! O da futbolun yaş, kültür, din, dil, ırk, eğitim farkı tanımadığı gerçeği. Fenerbahçe taraftarı olduğunu her fırsatta dile getiren dünyaca ünlü piyanist, besteci Fazıl Say’ın maç sonu paylaşımları da buna örnek. Futbol gerçekten de dünyanın dört bir yanında kitleleri peşinden sürükleyen ve birleştiren bir spor dalı mı? Sordum.

Haberin Devamı

NEDENSİZ DE SEVİLİR

SPOR yorumcusu, Hürriyet yazarı Uğur Meleke iyi bir futbolsever olduğunu belirterek, “Futbolu ne zamandan beri sevdiğimi ve nasıl sevdiğimi de tam olarak bilmiyorum aslında. Sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir öyle değil mi?” diye soruyor ve şöyle devam ediyor: “Ancak fanatik bir taraftar değilim, hiç olamadım, çocukken de defalarca tuttuğum takımı değiştirdim. Okul döneminde bir ara Inter, başka bir dönem Milan taraftarı oluyordum mesela. Oyunu seviyorum, yolculukla ilgiliyim, sonuç benim için ilk sırada değil.

Kitleleri peşinden sürükleyen meşin yuvarlak

HERKESİ EŞİTLİYOR

“Fazıl Say için de durumun bundan ibaret olduğunu düşünüyorum. Oyunu seviyoruz, yolda olmayı seviyoruz, kör sonuç fanatizmi içinde olabileceğine ihtimal vermiyorum Say’ın... Van Basten’ın volesini seviyoruz, Campos’un formalarını seviyoruz, Valderrama’nın saçlarını seviyoruz. Yoksa o kupayı kim kazanmıştı çok da umurumuzda değil aslında. Futbolseverlik böyle bir şey işte. Bilim adamıyla temizlik görevlisini, sanatçıyla spor yazarını aynı beton koltukta buluşturabiliyor. Herkesi eşitliyor. Eski BM Genel Sekreteri Annan’ın sözü özetliyor aslında her şeyi: Dünya Kupası’nı kıskanıyorum. Zira başka hiçbir şey 207 ülkeyi tek bir ülküde buluşturamıyor.”

Haberin Devamı

Kitleleri peşinden sürükleyen meşin yuvarlak

TARAFTARLIK BİRLEŞTİRİYOR

SOCRATES Genel Yayın Yönetmeni Caner Eler, futbolun genel olarak kitleleri hareket ettirme, yönlendirme ya da etkileme özelliği olduğunu söylüyor. Eler, “Elbette hepsi bu kadar değil. Futbolun, doğuşunu anlatan Netflix yapımı English Game dizisine de konu olduğu gibi, sınıfsal etkileri ve sınıfsal bir de mücadelesi var.  İnsan oyun oynamayı, üzerine kafa yormayı seven bir varlık. Futbol da bu açıdan bakıldığında en keyif veren sporlardan biri. Her ne kadar genel söylem futbolu siyasetten, ekonomiden ayırmak gerektiği olsa da doğuşu itibariyle böyle bir ayrım mümkün değil” diyor.

Haberin Devamı

AİT OLMA HİSSİYATI

Eler, Mandela örneğini vererek madalyonun bir de öte yüzünü çeviriyor, şöyle devam ediyor: “Mandela futbol ve rugby ile ülkesini bir araya getirmiş bir lider. Sporun toplumsal bir birleştiricilik gibi bir özelliği de var ki bu özellik taraftarlık üzerinden karşımıza çıkmakta. Mesleki, sınıfsal, sosyo-ekonomik tüm farklılıkları yok eden bir birleştiricilik bu. Öyle ki, farklı mesleklerden insanlar o stadyumlarda, locada ya da açıkta her nerede oturuyorlarsa otursunlar ya da evlerinde TV karşısındayken, bir noktada aynı tepkileri verebiliyorlar. Bir şeyi desteklemek, bir durumun parçası olmak, ait olma hissiyatının vücut bulmuş hali taraftarlık. Milyonlardan bahsediyoruz... Bu milyonlar arasında Fazıl Say da var, ben de varım, bizim bakkalın çırağı da... Küçümsemek için söylemiyorum ama bambaşka sosyo-ekonomik yapı ve kültürlerden gelen bu kişileri tek potada eritebilen tek dal futbol olabilirdi zaten. Başka bir ortamda bir araya gelemeyecek insanları bir noktada taraftarlık çatısı altında buluşturabilecek bir spordur futbol.”

 

Yazarın Tüm Yazıları