Çocuklarımızı ve kadınlarımızı nasıl koruyacağız

Daha yeni İstanbul Bağcılar’da yaşanan anne vahşeti ile sarsılmışken başka bir vahşet haberi de Gaziantep’ten geldi. 3 yaşındaki bir çocuğun aç bırakılıp işkence edilerek öldürüldüğü ve cesedinin de aylardır derindondurucuda saklandığı ortaya çıktı. Bakın! ‘Öldürüldü, gömüldü’ demiyorum... Derindondurucudan bir çocuk cesedi çıkarmaktan bahsediyorum. Tacize uğrayan, vahşice katledilen, çöp evlere bırakılan, işe giderken yalnız bırakılıp kusmuğunda ölen çocuklar... Her yeni gün farklı bir vahşete uyanıyor, ‘Kıyamet kopsun artık’ diyoruz ama kıyamet kopmadan da tüm bu cinayetlerin önüne geçilemez mi? Çocuklarımızı, kadınları korumanın bir yolu yok mu?

Haberin Devamı

CANİLER KURBANLARINI SOSYAL MEDYADAN SEÇİYOR

Vahşi cinayet Müge Anlı ile Tatlı Sert programına katılan, eşinden ayrıldıktan sonra gidecek bir yer bulamadığı için sosyal medyadan ulaştığı ortaokul arkadaşının yanına sığınan 23 yaşındaki Melissa İlhan’ın 2 çocuğuyla tehdit edilerek fuhuşa zorlandığı ve aylardır bir buçuk yaşındaki Naime Ceyda ve 3 yaşındaki Lina Nazlı’dan haber alamadığını söyleyerek yardım istemesi ile ortaya çıktı. Cansız bedeni 3 aydan fazla derindondurucuda saklanan çocuğun otopsi raporunda aç bırakıldığı, darp edildiği, vücudunda sigara söndürüldüğü gibi dehşete düşüren detaylar var. Programın danışman hekimi, Beykent Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Şevki Sözen’i aradım. Son yıllarda çocuğa yönelik şiddetin neden ve nasıl cinayete dönüştüğünü, bu suçları işleyenleri hangi kategoride değerlendirmek gerektiğini sordum. Prof. Dr. Sözen, sorularımı şöyle yanıtladı:

Haberin Devamı

Çocuklarımızı ve kadınlarımızı nasıl koruyacağız
Vahşice öldürülen Lina Nazlı Erbay’ın cesedi derin dondurucuda bulundu.

HER DÖNEM GÖRMEK MÜMKÜN

“Uç dediğimiz bu cinayetleri işleyenler tıp dilinde psikopati (yetersiz duygusal tepki, empati eksikliği, zayıf davranış kontrolü, anti-sosyal sapkınlık ve kriminal davranışlarla sonuçlanan nöro-psikiyatrik bir bozukluk olarak tanımlanıyor) denilen kişilik bozukluğu içerisindeler. Sıradan bir insanın aksine bu kişilerde vicdan, empati gibi kavramlar gelişmemiştir. Dolayısıyla bu kişiler ne çocuğa ne kadına ne de hayvana acırlar. Eziyet etmekten çekinmez, yaptıkları eziyetlerden de pişman olmazlar. ‘Empati’, ‘acıma’, ‘utanma’ duygusundan mahrumlar. Bunun ötesinde bu kişiler, dışarıdan gayet sıradan gözükürler. Halbuki dışı birazcık eşeleseniz, asıl yüzlerini görebilirsiniz. Ancak yüzeyin altında tam olarak neyle karşılaşılacağınızı da önceden bilmek pek mümkün değil.”

ARAMIZDALAR

Tabii bu vahşi cinayetler böylesine üst üste gelince sanki son yıllarda yaygınlaşmış gibi gözüküyor ancak örneklerini maalesef her dönem görmek mümkün. Yani toplumsal gerilimin artmasına ya da tüm topluma mal edilemeyecek, mal edilemeyecek kadar büyük, ağır cezalık suçlar bunlar. Bu olay özelinde değil ama genel anlamda konuşacak olursak da şunu söylemek mümkün; kişilik bozukluğuna sahip, kişiler kurbanlarını genel olarak sosyal medyadan seçiyorlar. Sosyal medya okuryazarlığı maalesef bizde pek yok. Bilinçsiz ve kontrolsüzce kullanılıyor. Bu durum bizleri psikopatların kolay hedefi haline getiriyor. ‘Kandırılabilirlik’ oranı özel hayatını tüm çıplaklığı ile paylaşanlarda daha yüksek.”

Haberin Devamı

Çocuklarımızı ve kadınlarımızı nasıl koruyacağız

EN YÜKSEK CEZA VERİLMELİ

PEKİ, psikopati özellikleri gösteren bu canilere ne ceza verilmeli? Cezaların caydırıcılığı olur mu? Prof. Dr. Sözen,Hukukçu değilim, hekimim. Ancak tecrübelerimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki bir caydırıcılık olması adına gözünü kırpmadan, soğukkanlılık ile cinayet işleyen bu kişiler en yüksek cezayı almalılar. Hiçbir ceza indiriminden faydalanmamalılar” diyor.

ÇOCUK HUKUKU VE BÜTÜNLÜKÇÜ POLİTİKALAR ŞART

İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi avukatlarından Ayşenur Demirkale cezaların arttırılmasının var olan ya da oluşabilecek çocuğa yönelik şiddet ve cinayet suçlarını tamamen ortadan kaldırmakta tek başına yeterli olmayacağı görüşünde: “Ne yazık ki ‘Cezalar artınca suç işleme potansiyeli olanlar bundan çekiniyor’ gibi bir tutumun gerçeklikte her zaman karşılığı yok” diyor. Peki, ne olmalı? Ne yapmalı da kadınları, çocukları soğukkanlılık ile cinayet işlemekten çekinmeyen bu saldırganlardan korumalı? Yasal mevzuatlar içinde çocukların korunmasına dair birçok hüküm bulunduğunu ancak buna rağmen çocukların haklarını koruyacak, çocuk hukukundaki temel ilkeleri esas alacak bir ‘Çocuk hukuku’ ve ‘bütünlükçü çocuk politikaları’ olmadığını hatırlatan Demirkale diyor ki:

Haberin Devamı

ALANLAR OLUŞTURULMALI

Sosyal devlet ilkesi gereğince devletin kurumsal mekanizmaların hemen devreye girmesi önemlidir. Örneğin boşanan bir kadının destek alabileceği, sığınabileceği ve ulaşabileceği devlet kurumları işlerlik kazanmalıdır. Yani kadınlar başlarına bir iş geldiğinde, kendi bireysel çabaları ile çözüm bulmak yerine korkmadan baş vurabilecekleri ve dışlanmayacakları, haklarını koruyacak, kıymet göreceklerini bildikleri ulaşılabilir alanlar oluşturulmalıdır. Yoksa sadece sonuçları tartışarak ilerleyemeyiz. Sonu cinayete varan olayların arkasındaki asıl nedenleri de tartışmak gerekmektedir. ‘Şiddete uğradı, evden kaçtı! Sonra 2 kişinin daha istismarına uğradı!’ Bu tarz haberleri o kadar çok duyuyoruz ki. Toplumda illa çocuklara, kadınlara, dezavantajlı gruplara zarar vermek isteyen kişiler olacaktır. Demek istediğim olay daha kötüleşmeden, en başından devlet kurumları devreye girer ve bu kişilerin bir başkasının mağduriyetine uğraması engellenebilirse şiddet ve cinayetler işte o zaman azalır. Kadını ve çocukları tehlikelerden korumanın yolu sistemli, etkin, aktif devlet kurumlarının yerleşmesi-yaygınlaşması ile mümkündür. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu konuda yetkilidir, Alo 183 Sosyal Destek Hattı ücretsizdir. Bu hat daha aktif ve uzmanlardan oluşan mobil ekipleri olmalı. Yardıma muhtaç kişilerin tek telefonla ulaşması ve güvenli, hızlı, kesin çözüm alması esas olmalıdır.

 

Yazarın Tüm Yazıları