Eskinin neyine özlem duyalım? (1)

Başkanlık sistemini içine sindiremeyenleri bir dereceye kadar anlayabilmek mümkün. Zira sistem henüz oturmadı, zaten akşamdan sabaha hiçbir sistem dört dörtlük oturmaz, oturamaz.

Haberin Devamı

Dünyanın en mükemmel sistemi de olsa, uygulama esnasında mutlaka aksayan yönleri olacaktır ve bunlar görülerek zamanla düzeltilecektir.

Ama böyle değil de sisteme temelden karşı olup eski düzenin özlemini çekenleri anlamak mümkün değildir.

Bu tiplerin genelde üç argümanları var: 1- Bu sistemde Meclis işlevsiz. 2- Bu sistem tek adam sistemi. 3- Yasama (Meclis) ve yargı erkleri bağımsız ve bağlantısız değil.

Bunlar hâlâ daha iki sistem arasındaki asıl farkı kavrayamamışlar. Başkanlık sisteminde halk, cumhurbaşkanını doğrudan belirliyor. Eski sistemdeki gibi başbakan yok ve bakanlar Meclis dışından atanıyor. Bakanlar Kurulu’nun (hükümet) kurulması veya düşürülmesi de Meclis’in güvenoyu ve gensorusuna (güvensizliğine) tabi değil.

Parlamenter sistemde hükümet, dolaylı olarak, yani milletin seçtiği vekiller marifetiyle kuruluyordu ve bir sürü engeli vardı. Kurulabilmesi için ya tek başına iktidar sağlayacak sayıda milletvekiline sahip olunması, ya da güvenoyu sayısını teşkil edecek çoğunluk gerekliydi.

Haberin Devamı

Bu da ancak iki veya daha çok partinin uzlaşması ile mümkündü (koalisyon).

Bir kere biz bu eski sistemi tecrübe ettik ve sistem her on yılda bir darbelere maruz kaldı. Ayrıca eski sistemdeki hükümetlerin ömrü ortalama on sekiz aydı.

Bu on sekiz ayda hangi proje yapılıp hayata geçirilebilir? Düşünün, o vakitler IMF’in elinde tutsaktık. Birinci tutsaklık bitirilemeden (alınan borç ödenemeden), ikinci ve daha katmerli bir tutsaklığa mahkûm ediliyorduk.

Bugünleri kötülemeye kalkanlar, o meşum günleri ne çabuk unuttular!

Bakınız: O dönem, kamu açıklarının yüksek maliyetli iç borçlanma ile karşılanması faiz giderlerinin payını hızla arttırmıştır. 1990 yılında toplanan her 100 liralık vergi gelirinin 32 lirası faiz ödemesi için kullanılırken, 1999 yılında bu rakam 72 liraya yükselmiştir.

Bu gelişmelerin sonucu olarak, devlet eğitim, sağlık, adalet ve güvenlik gibi asli fonksiyonlarına kaynak ayıramaz olmuştu.

O günlerde terörle mücadelede kullandığımız İHA’ları ABD bize vermiyor, verdiği birkaç tanesinin yazılımlarını da ellerinde bulunduruyordu. Bozulanları tamir için gönderdiğimiz İsrail bile bunları zamanında tamir edip geri göndermiyordu.

Haberin Devamı

Bize verilen yanlış koordinatlarla yıllar boyu dağları taşları bombalayıp durduk.

Teröristler gruplar halinde gelip askeri üs, karakol ve gözlem noktalarını vurup giderlerdi; bize de şehit sayılarını saymak düşerdi!

Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgeleri, teröristler için adeta yolgeçen hanı gibiydi.

Hükümetin iyi niyetle başlatmış olduğu ‘çözüm süreci’ni bile bin bir hile ve desise ile istismar edip akamete uğrattılar. Akılları sıra koskoca Türkiye’yi kandırmışlardı, öyle zannediyorlardı.

Şehirlerde kazdıkları hendeklerle Türkiye’yi hizaya getirebileceklerini sandılar, birer birer kazdıkları çukurlara gömülünce Hanya’yı Konya’yı anladılar!

Bir de bugün geldiğimiz noktaya bakın, kendi ürettiğimiz İHA ve SİHA’larla, içeride ve dışarıda teröristleri inlerinde vuruyoruz ve tabir caizse girmiş oldukları deliklerden burunlarını bile çıkaramıyorlar.

Haberin Devamı

Denediğimiz parlamenter sistemin dört kelime ile özeti; kaos, terör, zam ve zulümdür.

Bunları özleyenler, ancak bunlarla beslenenler olabilir!

*

NOT: Eskinin tuhaflıklarını yazmaya devam edeceğiz.  

Yazarın Tüm Yazıları