Erdoğan Aksoy

Bursa halkından özür diliyorum

8 Aralık 2010
Dün akşam eve gittim.

Yemeğimi yiyip, kızımın masalını okuyup uyuttuktan sonra kendimle kaldım bir süre.

Özeleştiri yaptım kendimce.

Kendi kendimi dinledim, fazlasıyla da suçladım aynada gördüğüm adamı.

“Allahım, ben ne yaptım” dedim çoğunlukla.

Şiddeti eleştirirken taraf mı oldum istemeden…?

Üzüldüm…

En çok da geçmişteki anılarım için, Bursa ve Bursalılar için üzüldüm.

Bursa ile ilk tanışmam henüz küçük bir çocukken rahmetli babam ve annemle gittiğim Çekirge kaplıcaları vesilesiyle olmuştu.

Yazının Devamını Oku

Deplasman Fatihi

3 Aralık 2010
Schuster eğer Schuster’se…

Anası sarışın, babası sarışın ise…

Patatesi biraya katık ediyorsa…

Yemeği seviyor, kötekten kaçıyorsa…

Bu Schuster bu yabancıların çoğunu değiştirir…

 

Daha önceki teknik direktörler durumu idare ediyorlardı. Taşın altına elini sokmuyor, iş bilmez yöneticilerin yaptıkları transferlere fit oluyorlardı. İlerleyen haftalarda da yüz yüze baka baka ahbap çavuş oluyor, cümle alemin 2-3.sınıf olduğunu gözünden anladığı futbolcuları cilalamaya çalışıyorlardı.

 

Ama Schuster öyle mi ya..?

Yazının Devamını Oku

Kızdırmayın Schuster’i!

9 Kasım 2010
Önce Trabzonluları hamsi beyinli olmakla suçladı.

Sonra esnerken resimlerini çekenlere edep yerlerini gösterdi.

Kayseri maçında su şişesini yere çarptı, su şişesi sahaya girdi.

Maç 2 top, 1 su şişesi ve 1 golle tamamlandı.

İspanya’da da Maradona ile kulüp müzesini basıp Barcelona’nın kupalarını kırmış…

Kasımpaşa ve son maçlarda da kulübede sürekli konuşuyor. Sinirinden yerinde duramıyor. Allah’tan İspanyol yardımcısı, kendisini yedek kulübesinde otururken en uçtaki soteye sıkıştırıp futbolculardan izole ediyor da bir skandaldan kurtarıyor. Ama er geç artık bir futbolcu mu olur, yoksa gazeteci veya hakem mi olur, birisini tenhada feci şekilde kıstıracak…!

Aslına bakarsanız bu durum Beşiktaşlılar için sevinilecek bir durumdur. Demek ki Sarışın Melek işine konsantre ve hırs yapmış durumda. Rijkaard gibi seyirci kalmıyor duruma. Hatta eminim ki kendisini büyük hayal kırıklığına uğratan bazı futbolcuları “kara kaplı defterine” şimdiden not almış durumda.

Bu arada itiraf etmeliyiz ki ortada geçici olsa da bir sıkıntı ve başarısızlık var. Bu sıkıntının en büyük sorumlusu da önceki yıllarda transferi yapanlar ve bunu Schuster’e yutturanlar ile “ille de rotasyon” diyen Schuster’dir. Bu sene yaptıkları flaş transferler ile yöneticiler kendilerini taca çıkardığından ihale doğal olarak Schuster’e kalıyor.

Düşünüyorum, taşınıyorum. Binbir dereden su getiriyorum. Kadrodaki futbolcuları kantara vuruyorum, freze ile hatalarını siliyorum, cila ile yeteneklerini parlatıyorum. Yine de bir biri ile uyumlu 11 kişiyi zar zor bir araya getirebiliyorum. Onda da devre arasında 3 iyi transfer yapmak kaydıyla.

Yazının Devamını Oku

Bir varmış, bir yokmuş

27 Ekim 2010

Bernd tüm zamanını “ince” işlerle geçirir, eski günlerdeki hareketli yaşamını özler dururmuş.

Gel zaman git zaman…

Bu Bernd’e Türkiye’den teklif gelmiş…

“İstanbul’da Beşiktaş diye bir takım var. Gel başına geç. Rakı, balık, şiş kebap kum gibi…”

Beşiktaş’ın durumunu sormuş…

“Abi takım aslında çok iyi. Bir iki transferle Avrupa’da final oynar” demişler.

Kadroda kimlerin olduğunu öğrenmek istemiş..

Her yaş grubundan ensesi kulağı yerinde 60 tane futbolcularının olduğunu, her birine asgari ücret verseler bayağı bir yekün tuttuğunu söylemişler.

Yazının Devamını Oku

Fatmagül’ün suçu ne?

23 Ekim 2010
Ülke takımlarımızın tekmili birden Avrupa arenasında peş peşe aldığı kötü sonuçlara en sonunda Beşiktaş da eklendi.

Daha düne kadar tek medar-ı iftiharımız olan Beşiktaş, Porto karşısında yaptığı basit hatalar ile maçtan 3-1 yenik ayrıldı.

İlginç olan ise, karşılaşma sonucunu kimsenin kanıksamamış olmasıydı.

Denilebilir ki ikinci bir Beşiktaş-Manisaspor müsabakası izledik.

Tıpa tıp aynı idi her şey.

Yenilen goller…

Kırmızı kart…

Skor bile neredeyse aynı olacaktı…

Sadece Porto teknik direktörünün jest ve mimikleri Manisa teknik direktörünün ki gibi taklit değildi.

Yazının Devamını Oku