Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren BudayıcıoğluYazarın Tüm Yazıları

Serçin’in yolladığı mektup...

Sevgili okuyucularım... Ülkemizdeki insanlar birbirinden o kadar farklı sorunlar yaşıyorlar ki dıştan bakınca bunu hiçbirimiz anlayamıyoruz.

Haberin Devamı

‘Mükemmel bir hayatı var’ dediğimiz kişilerin iç dünyalarında durum hiç de öyle değil. En zoru da bu galiba, çünkü görünürde sizi mutsuz eden hiçbir şey yok ve siz yine de çok mutsuzsunuz.

Anlayışlı bir eşiniz var, birbirinizi seviyorsunuz, maddi sorununuz yok, işinizden de memnunsunuz.

KENDİNİZE KIZIYORSUNUZ

Dışarıdan size bakanlar hayatınıza imreniyor. ‘Mutlu olmalıyım, bunu bozan hiçbir şey yok hayatımda’ dedikçe daha çok kızıyorsunuz kendinize ve ne aradığınızı, neyi yanlış yaptığınızı hiç bilemiyorsunuz. Başkalarının yaşadığı sorunları görünce kafanız iyice karışıyor, bu sefer de kıymet bilmemekle suçluyorsunuz kendinizi.

İşte size bir örnek: Mektup Serçin’den geliyor...

Serçin’in yolladığı mektup...

İÇİMDE BİR CANAVAR BESLİYORUM

Merhaba Gülseren hocam...

Haberin Devamı

Kafamda hiçbir şey belirlemeden kendimi bunları yazarken buluverdim... 29 yaşındayım, bir devlet okulunda öğretmenlik yapıyorum. Eşimle uzun bir arkadaşlık döneminden sonra evlendik. Dışarıdan bakıldığında harika bir hayatım var. Eşim çok iyi, sessiz, sakin, çok anlayışlı biri ama ben kötüyüm. Hep sinirli, her şeye kızan, sürekli evde olay yaratan biri oldum. Eşimi de çok yıpratıyorum. Bana daha ne kadar tahammül edecek, onu da bilmiyorum.

ANNEM ÇOK SİNİRLİYDİ

Hocam tüm kitaplarınızı okudum. Psikolojiye zaten çok meraklıydım, onları okudukça bu merakım iyice arttı. Her şeyin doğduğumuz evlerden bize aktarıldığını yazıyorsunuz. Galiba bende de öyle oldu. Böyle olmayı inanın ben de hiç istemiyorum. İnsan bile bile böyle yapar, kendi mutluluğunu bozar mı?

Serçin’in yolladığı mektup...
Annem çok sinirli bir kadındı. Aslında o da çok sıkıntılı bir ortamda büyümüş. O evden bir an önce kurtulabilmek için küçük yaşta evlenmiş. Onun da tıpkı benim gibi en büyük şansı babam olmuş. Babam gerçekten de sessiz, sakin, çok iyi kalpli bir insandır. Ben doğunca annem bana bakmakta çok zorlanmış çünkü çok sabırsız, tahammülsüz biriydi annem. Çocukken yaşadıklarımı anlatsam belki de inanamazsınız.

Haberin Devamı

ISIRIP MOSMOR ETMİŞTİ

Bütün öfkesini benden çıkarır, ne yapsam kızar, bana sürekli şiddet uygulardı. Her kızdığında ısırırdı beni. Hatta bir gün matematik dersinden iyi bir not alamadığım için önce bağırmış çağırmış, sonra da omzumu ısırıp mosmor etmişti. Korkudan ağlayamamıştım bile ama çok canım yanmıştı. O üzülmesin, kızmasın diye öyle çok uğraşırdım ki aslında, ama yine de kızardı.

Bir keresinde annem diş tedavisi görüyordu ve bir arkadaşına dişlerinin sinirlerinin alındığını anlatıyordu. Çok sevinmiştim o zaman, ‘sinirleri alındığına göre artık bana bağırıp çağırmaz’ demiştim. Çocukluk işte... Bir gün yine bana bağırdığında “Hani senin sinirlerin alınmıştı?” dediğimi hatırlıyorum. Ve annemin bana sarılıp ağladığını. Aslında o da böyle olmak istemiyordu demek ki... Bu yüzden hep sessiz sakin bir çocuk oldum... Belki de başka çarem yoktu, ben de kendimi korumanın yolunu böyle bulmuştum.

Haberin Devamı

HEP ABLA DİYE AĞLARDI

Babam tüm bu süreçlerde hep çalıştığı için pasifti... Ondan asla şiddet görmedim ama beni koruduğunu da görmedim... Daha sonra ben 8 yaşındayken bir kız kardeşim oldu... Maalesef o çok huzursuz, hep ağlayan bir bebekti. Benim gibi sessiz, sakin bir çocuğa bile tahammül edemeyen annemin o çocuğa nasıl davrandığını düşünün artık. Belki size inanması zor gelecek ama kardeşim çok ağladığında annem ne yapardı biliyor musunuz? Onu evimizdeki çatı katına kitlerdi. Orası karanlık, isli paslı, farelerin cirit attığı bir yerdi. Kardeşim o karanlık ve korkunç çatıda yapayalnız kalınca öyle çok ağlardı ki, ben ağlamaktan öleceğini düşünürken annem hiç aldırmazdı. İşin kötüsü o hep abla diye ağlardı. Ben de bazen dayanamaz onu oradan gizlice çıkarmaya çalışır, bazense annemin korkusundan çıkaramaz, onunla birlikte ben de ağlardım.

Serçin’in yolladığı mektup...
Şu an kardeşim büyüdü, üniversitede okuyor ama bu yaşadıkları onu çok kötü etkilemiş olmalı ki hâlâ kapısı kapalı yerlerde kalamıyor. Koca sınıfta bile kapı kapalıysa oturamıyor. Bir de fare korkusu var. Adını bile duysa fena oluyor. Ben kardeşime ablalıktan çok annelik etmişim meğer. Bunları daha yeni yeni, kardeşim anlattıkça anlıyorum. Ben onu bu kadar koruyup kollamasam belki de ölürdü. Şu anda bile kendimi onun annesi, koruyucusu gibi hissediyorum.

Haberin Devamı

KENDİMİ DÖVÜYORUM

Şu an bunları anlatırken amacım asla annemi kötülemek değil... Yazarken bu noktada içim çok sızlıyor. Çünkü yaptıklarından o kadar pişman ki her hatırladığında ağlıyor... Şu an her anımda, hep yanımda, tüm arkadaşlarımın özendiği bir anne. Ben de ona çok iyi bakıyorum ama kardeşim yaşadıklarını unutamadı. Hâlâ kızıyor anneme, onu bir türlü affedemedi. Bense çok seviyorum annemi, hep onu anlamaya çalışıyorum.

Sık sık sinirlenip eşime bağırdığımda, kötü şeyler söylediğimde kendimden nefret ediyorum. Hatta bazen de kendimi dövüyor, vura vura kollarımı, bacaklarımı morartıyorum. Eşimse hep yanımda ve beni teselli ediyor.

Gülseren hocam, ben ne yapmalıyım? Tüm bu korkularım yüzünden çocuk sahibi dahi olmak istemiyorum... Korkuyorum... Çok korkuyorum... Ben neden böyleyim? Neden kendimi hiç mutlu hissedemiyorum, neden hep sinirli ve gerginim. Sanki içimde bir canavar besliyorum ve o canavar dışarı çıkmak için fırsat kolluyor.

Haberin Devamı

İşte hep bunları soruyorum kendime. Umarım mektubumu okursunuz. Şimdiden çok teşekkür ederim.

Serçin.

ANNESİ TARAFINDAN ISIRILAN KAÇ KİŞİ VAR

SERÇİN’in yazdıklarını okuyanlar acaba ne hissetti, merak ediyorum. Sorunun nereden kaynaklandığını sanırım çoğunuz tahmin etti. Çocukluğunda annesi tarafından ısırılan kaç kişi var acaba aranızda. Kızınca çocuğunu ısırmak, çok yaygın bir davranış değil bizim ülkemizde ve çok da ilkel. Şimdi de ben bu konuda düşündüklerimi yazayım, bakalım tahminleriniz tuttu mu?

Birkaç soruyla başlayalım önce; Serçin nasıl bir evde dünyaya gelmiş, ilk olarak ona ne öğretilmiş birlikte bakalım. Bir çocuğun hayattan ilk öğrendiği şeyler, kaderini en çok belirleyenlerdir. Annesi çok sinirli ve tahammülsüz bir kadınmış. Oysa bu dünyanın nasıl bir yer olduğunu henüz bilmeyen bir çocuğun, en önemli ihtiyacı ona sabırla, sevgiyle yaklaşan ve dünyanın kurallarını onu incitmeden öğreten bir annedir.

ÇABALARI HİÇ GÖRÜLMEMİŞ

Serçin ona sürekli kızan, bağıran çağıran, fiziksel şiddet uygulayan bir anneden, önce korkmayı, kendini korumayı, annesini kızdırmamak için her zaman sessiz ve sakin olmayı öğrenmiş. Annesinin ona göstermediği sabrı, o annesine göstermeye çalışmış. Hayatta kalabilmek, kabul edilebilmek, zarar görmemek için bütün hayatını annesine göre şekillendirmiş. Maalesef küçük Serçin’in bu çabaları annesi tarafından hiç görülmemiş, görülse de umursanmamış. O da bu sefer tepkisiz kalmış, annesi onu ısırsa, çok canı acısa da sesini çıkaramamış. “Duvarı nem, insanı gam yıkar” derler ya hani, bu gam da Serçin’e mutlu olmayı ta o zaman unutturmuş.

O ANNEYİ İÇİM KALDIRMADI

Yıllardır insanlardan çok farklı ve acılı hikâyeler dinledim ama yine de bu satırları yazarken içim ürperdi. Çocuğunun kolunu morartana kadar ısıran, diğerini karanlık bir çatıya kapatıp ağlamalarına, çığlıklarına hiç aldırış etmeyen bir anneyi içim kaldırmadı bir türlü. Ben yazarken bu kadar etkileniyorsam bu kızcağız bunları yaşarken neler hissetti acaba?

Hem de henüz çocukken bunları yaşamak sanıldığından daha kötü etkiler biz insanları. Ancak Serçin yaşadıklarından o kadar ürkmüş ki korkularını bile hissedememiş. Yani anneye karşı hissettiği korkuyu, nefreti, öfkeyi hep bastırmak zorunda kalmış. Bastırmak, yani var olan bir şeyi önce hissedip sonra da yok farz etmek, derinlere itmek. Bunu yapmak kolay bir şey mi derseniz? Hayır, hiç kolay değil. Ağır bir taşı yerden kaldırırken nasıl bir çaba ve güç sarf ediyorsanız, içinizdeki öfkeyi bastırabilmek için de benzer bir güç sarf etmeniz gerekir. Öfke de o taş kadar ağırdır.

HÂLÂ ANLAMAYA ÇALIŞIYOR

Serçin bunları öyle derinlere saklamış ki bugün bile hâlâ annesini ne kadar sevdiğini, onu anlamaya çalıştığını, bütün arkadaşlarının annesine bayıldığını, her anını onunla paylaştığını söylüyor. Adeta annesini savunuyor. Ne yaptıysa istemeden yaptı, böyle yaptığı için çok üzüldü diyor. Hâlâ ona kızmak yerine onu anlamaya, ona en iyi şekilde bakmaya çalışıyor.

Ne oldu da o annenin öfkesi, sinirliliği bir anda bitti acaba? Çocuklar onun bakımına muhtaçken onlara böylesine eziyet eden kadın, şimdi onlar kendi ayaklarının üzerinde durabilecek hale gelince neden bir anda değişti demek geliyor içimden. Çocukken, içinde annesine karşı oluşan öfkeyi bu yaşa gelmiş hâlâ kendine bile itiraf edemiyor.

Annen tarafından yüreğinde açılan o dermansız yaralara ne oldu? Onları da mı yok sayıyorsun Serçin? Bir kere de “Bana ne oldu, ben ne yaşadım?” diye sorsana kendine. Annenden önce biraz da sana ne olduğunu, çocukluğunda ne yaşadığını, neler hissettiğini görsene.

ÖFKE SANA YÖNELMİŞ

Önceliği hiç olmazsa artık bugün kendine versene... Eşine gösterdiğin o dipsiz kuyulardan çıkan öfkenin nereden geldiğini anlasana... Annenle bu konuyu konuşsana, o günlerde neler hissettiğini itiraf etsene... O empatiyi annenden önce kendinle yapsana, annene değil, önce kendine üzülüp hak versene.

Artık çocuk değil, yetişkin, meslek sahibi bir kadınsın. Gerçek duygularını görme, onlarla yüzleşme, içindeki öfkenin gerçek nedenini görme zamanı. Unutma, annenle geçmişin hesabını kapatmadan, yıllardır içine hapsettiğin öfkeyi gün yüzüne çıkarmadan onu affedemez, mutluluğu yakalayamazsın. Zaten sen zihninde annenle yer değiştirmişsin. Öfke de ona değil, sana yönelmiş.

Kız kardeşin aslında daha şanslı çünkü onu koruyan bir ablası olduğunu biliyor, en korktuğu zamanlarda bile anne diye değil, abla diye ağlıyormuş. Senin bir ablan bile yokmuş ve sen annene kızmayı bile kendine hak görmemişsin.

Hayat bazen insanlara öyle şeyler yaşatıyor ki, kişiye kendini savunmayı bile unutturabiliyor.

SEVGİYLE KALIN 

Sizler de bana drbudayicioglu@madalyonklinik.com adresinden ulaşabilirsiniz. Haftaya yepyeni bir hikayede yeniden görüşmek üzere. Hoşça kalın...

Yazarın Tüm Yazıları