Bibliyofil–bibliyoman arasında gelip gitmeler

Geçenlerde bir sabah, çok hoşuma giden bir telefon konuşması yaptım.

Haberin Devamı

Arayan kişi bana bir kitap göndereceklerini, kitaplığımda yer almasından mutlu olacaklarını söyledi.

Kitabın beni pek ilgilendirmeyeceğini ama yazarının bu kitabın kitaplığımda bulunmasını arzuladığını belirtince, nasıl bir kitap diye sordum. Cevap kısaydı, bir bilim kitabı.

Telefonu eden kişi bu isteğin sahibini açıkladı. Malik Aksel’in oğlu Nuri Aksel’in olduğunu söyleyince, teşekkür ederek konuşmayı noktaladık.

Bursa Kitap Fuarı’na gittiğimde Malik Aksel’in (1901–1987) diğer oğlu Murat Aksel’le görüşmüştüm. Babasının bütün resimlerini Bursa Büyükşehir Belediyesi Kent Müzesi’ne bağışlamıştı.

Malik Aksel, erkek öğretmen okulunda okudu, hocası ressam Şevket Dağ’dı.

İki kitabını anmalı, ‘Sanat ve Folklor’, ‘İstanbul’un Orta Yeri’.

Ahmet Muhip Dıranas onun resimlerini şöyle değerlendiriyor:

Haberin Devamı

“Tablolarına en çok insan figürü koyanlardan biri.”

Nuri İyem ne yazmıştı:

“Avrupa’da eğitim görmesine karşın, Batı özentisi duymadan, belki çok kişisel fakat bize özgü resim anlayışı yarattı.”

Ahmet Köksal’ın onun için hazırladığı bir kitap yayımlandı: ‘Ressam, Eğitimci ve Yazar Malik Aksel’. Külliyatını Beşir Ayvazoğlu hazırladı. Bir de kapsamlı kitap yayımladı.

Gelelim telefonla haber verilerek gönderilen kitaba.

Cuma sabahı birkaç kat sarılmış bir kitap geldi, uzun uğraşlardan sonra paketi açtım.

Kitabın adı: ‘Fluid Mechanics’.

Joseph H. Spurk ve Nuri Aksel hazırlamış ve Springer Yayınları arasında çıkmış.

Kitap Almanya’dan gönderilmişti. İki deyimi açıklamalı.

Bibliyofil, kitap sevgisini tutku derecesine götüren meraklılar için kullanılan bir deyim.

Bibliyoman ise her gördüğü kitabın kendi alanıyla ilgisi olmasa da sahibi olmak isteyen kişi.

Kelimelerin aslı Yunanca.

Kitabı aldıktan sonra düşünmeye başladım, zaman zaman bu iki kavram birbirine karışır mı? Ben bu soruya evet karşılığını vereceğim.

Hele yurtdışı gezilerimde kitapçılardan başlığının cazibesine kapılıp aldığım çok kitap olmuştur. İnanmayacaksınız belki ama o kitapların hiç birini atmaya kıyamadım.

Sayın Nuri Aksel’e bu zarif davranışından ötürü içten teşekkür ediyorum. İlgi alanıma girmese de kitaplığımı süsleyecektir.

Haberin Devamı

Eğer bu kitaptan yararlanmak isteyen olursa onlara seve seve fotokopisini gönderirim.

HEYKEL ÜZERİNDEN HESAPLAŞMA

ARTIK şahıs heykelleri benim ilgimi çekmiyor. Heykel sevmiyor muyum. Elbette kentlerin meydanlarının, görkemli binaların girişlerinin heykellerle bezenmesi çok hoşuma gider. Hatta bu alanları estetize ederler.

Şahıs heykellerinin dönemi geçti gibi geliyor bana.

Maçka’da Şairler Parkı var, birçok ünlü şairin heykelleri var, kısa zaman önce sevgili dostumuz Ataol Behramoğlu’nun heykeli de konuldu. Merak ederim acaba kim şairleri görmek için bu parka gider.

Heykel sayesinde hatırlanan edebiyatçılar benim listemde pek yok.

Bizde Yahya Kemal Beyatlı’nın Yaşar Kemal’in heykellerini gördüm.

Haberin Devamı

Siyasetçilerin, devlet adamlarının heykelleri zaman geçtikçe, yaşamları gözden geçiriliyor ve taşlanıyor, yıkılıyor.

12 Eylül yöneticileri her yere Atatürk heykeli dikmişlerdi, bırakın ünlü heykeltıraşları inşaat kalfaları bile heykel döküyorlardı. İstanbul’dan başka şehirlere giderken görürdüm.

Şimdi sömürgelerde insanları acımasızca çalıştıranların heykelleri kaldırılıyor.

Heykelin çirkini de çok sakil duruyor.

Tekirdağ’a giderken bir Namık Kemal heykeline rastlamıştım, elleri kafasından büyüktü.

Bir büyük liderin heykelinin nasıl indirildiğinin filmi bana çok hazin gelmişti.

Ünlü Yunan film yönetmeni Theo Angelopoulos’un ‘Ulis’in Bakışı’ filminden bir görüntü belleğime yerleşmiş.

Haberin Devamı

Bir şilebin güvertesinde Lenin heykeli, kaidesinden koparılmış bir depoya götürülüyordu sanırım.

On altı yıl önce bir not almışım: “Siyasal değişimlerin, bir birliğin çöküşünün, inanmış bir kadında yaratacağı gelgitlerin filmi.”

Bu sahnenin olduğu yazının bir başka paragrafı.

Bu filmin yapıldığı ülkede 22 Ocak 2004 günü, Lenin’in Kızıl Meydan’daki mozolesinin önünde uzun bir ziyaretçi kuyruğu vardı, fotoğrafını yayınlamışlardı.

Bizim heykeltıraşlarımızın da yapıtları, şehrin çeşitli yerlerine, büyük kurumların, holdinglerin girişlerine konulmalı.

Floransa’da, Michelangelo’nun ‘Davut’ heykelini de yazmadan kim geçebilir. Sevgili Mehmet Demirel’le seyrederken canlanacağını zannettim.

*

Haberin Devamı

KENTLERİ modern heykellerle bezemeliyiz.

Yazarın Tüm Yazıları