Deniz Zeyrek

‘Gömülü şeyler...’ ve ‘soruşturmada titizlik’

26 Mayıs 2018
AHMET Maranki’nin “Benim umudum 25 Haziran’da... Olmadı artık Belgrad Ormanı’nda bir ağacın altında talim şeyimizi oraya gömdük. Çıkaracağız sokağa artık” sözlerini duyduğumda herkes “Neden savcılar işlem yapmıyor” sorusunu sormuştu zaten.

Bu tür durumlarda soruşturmayı, “soruşturma konusu fiilin işlendiği yer”in basın savcılıkları başlatır. Programın yayınlandığı Akit TV’nin olduğu bölgenin hangi savcılığın görev alanına girdiğini bilmiyordum. O nedenle Ankara’dan öğrenmeye karar verdim. Doğrudan bu konulardaki hassasiyetini bildiğim Hâkimler Savcılar Kurulu Başkanvekili Mehmet Yılmaz’a sordum. Sayın Yılmaz, bir süre sonra Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nın konuyla ilgili yaptığı basın açıklamasını gönderdi.

Açıklamada Maranki hakkında TCK’nın 216/1 ve 218/1 maddeleri çerçevesinde soruşturma başlatıldığı yazıyordu. Neticede herkes hukukçu değil, ben bu maddelerin ne anlama geldiğini bilmeyenler için yazayım.

TCK’nın 216. maddesinin ilk fıkrası şöyle diyor:

“Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

TCK’nın 218/1 maddesi ise söz konusu suçun basın yoluyla işlenmesi halinde cezanın yarı oranında arttırılmasını öngörüyor.

Küçükçekmece Başsavcılığı’nın açıklaması, “İlgili kişi şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılmış olup soruşturma titizlikle sürdürülmektedir” cümlesi ile bitiyordu.

HSK Başkanvekili Yılmaz, savcılığın Maranki’nin savunmasını alıp soruşturma gerekleri neyse onu yapacağını da

Yazının Devamını Oku

24 Haziran’ın seçmen dinamikleri ve ihtimaller

25 Mayıs 2018
KİM ne derse desin, Türkiye’de bugüne dek yapılmış her seçim “çok önemli” ve “kritik” idi.

24 Haziran 2018 günü yapılacak seçimler için de bu iki sıfatı kullanabilirsiniz. Ancak bu yaklaşım bir klişenin ötesine geçmeyebilir.

Bana sorarsanız 24 Haziran seçimleri hakkında kullanılması gereken sözcük “farklı” olmalı.

Çünkü, gerek dinamikleri, gerekse ortaya çıkacak ihtimaller açısından daha önce hiç yaşanmamış bir seçim deneyimi ile karşı karşıyayız. Kamuoyu araştırmacılarının karşılarındaki tabloyu analiz ederken zorlanmaları da bu etkenlerin ve ihtimallerin çokluğundan kaynaklanıyor.

Gerek siyasi partilerin stratejilerinden, gerek yapılan kamuoyu araştırmalarının sağladığı verilerden (oy oranlarını değil, eğilimleri kastediyorum), gerekse sokaktan edindiğim izlenimlerden yola çıkarak 24 Haziran seçimlerinin dinamiklerini ve temel seçmen eğilimlerini şöyle sıralayabiliriz:

‘Cumhur ittifakı’:

1) Hem Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hem ‘cumhur ittifakı’nı oluşturan partilere oy verecek olanlar.

2) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a oy verip AK Parti’ye oy vermeyecek olanlar (ittifak içinden MHP’yi ve ittifak dışından Saadet Partisi’ni tercih edebilirler).

3) MHP’ye oy verip Cumhurbaşkanı

Yazının Devamını Oku

Üç partiden liste kulisleri

19 Mayıs 2018
SİYASET, geçen haftaya dek cumhurbaşkanı adaylıkları üzerinden hareketlenmişti.

Altı aday ismi ve Cumhurbaşkanlığı oy pusulası netleşince, o gündem bitti. İngiltere ziyareti ve Filistin meselesi nedeniyle yoğun bir diplomatik trafiği olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dışındaki adaylar sahaya inse de seçim atmosferi henüz sokağa tam yansımadı.

Siyaset, asıl bugünden sonra hareketlenecek. Çünkü, artık milletvekili aday listeleri netleşecek.

Bu konuda ilk adımı MHP Lideri Devlet Bahçeli attı. Milletvekili aday listesini sosyal medya üzerinden paylaştı. Siz de fark etmişsinizdir, MHP’nin listesinde “kimlerin olduğu” sorusundan çok “kimlerin olmadığı” konuşuldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için imza vermeyen beş milletvekilinin aday olmayacağı zaten biliniyordu. Ancak 8 MHP milletvekili daha listelerde yer bulamadı. MHP milletvekili aday listesinin en ilginç yanı, 16 Nisan 2017 günü referanduma sunulan Anayasa değişiklik metninin hazırlanmasında MHP’yi temsil eden Mehmet Parsak’ın listede olmayışıydı. Bu sürpriz haberin duyulmasından sonra “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kuracağı hükümette MHP’yi temsilen bakan olacak” yorumları yapıldı. Ancak Bahçeli’ye yakın bir kaynağıma, “Bakan mı olacak” diye sorduğumda güldü ve “Yok öyle bir şey. Bu iddiayı kim ortaya attı bilmiyorum ama gerçekten komik. Kendisi Sayın Genel Başkan’ın not ettiği bir yanlış yapmıştır” ifadesini kullandı. Yaptığım görüşmelerde, aday olamayan 13 MHP milletvekilinin parti içinde kalıp İstanbul milletvekili Atilla Kaya’nın yaptığı açıklamalar doğrultusunda faaliyet göstereceğini de öğrendim.

AK Parti’nin milletvekili listesi konusunda çok görüşme yaptım ama çoğu benzer cevaplar verdi: “Parti organları çalışıyor ama neticede son kararı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan verecek.”

AK Parti’de kulislere yansıyan şu detayları paylaşmak isterim:

Başbakan Binali Yıldırım’ın İzmir’den milletvekili adayı olacağına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Yıldırım’ın yeni oluşacak Meclis’te AK Parti ve MHP’nin başkan adayı olacağı da iddia edilmişti ama son günlerde bunun gerçekleşmeyeceği söylenmeye başlandı. ‘Cumhur ittifakı’nın TBMM başkan adayının bir MHP’li olması beni şaşırtmayacaktır. Bu arada Bakanlar Kurulu’ndaki isimlerin yarısına yakını milletvekili adayı yapılabilir. Bu da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçilmesi halinde kuracağı hükümette o isimlerin yer almayacaklarını gösteriyor. Aday yapılacak bakanlarla ilgili önemli bir detay da büyük şehirlerde “liste başı” olacakları. Bu arada AK Parti’de başkan yardımcılıkları konusunda da tahminler konuşuluyor. İsimler çok netleşmese de en az iki, en çok dört başkan yardımcısı olacağı söyleniyor.

CHP’ye gelince. Partinin milletvekili listelerinin hazırlanması sırasında, karar verici olma açısından Kemal Kılıçdaroğlu adeta “tek adam” konumunda. Bu durumu bilen ve dosyasını elden vermek isteyen aday adaylarının baskısından ve ilgisinden bunalan Kılıçdaroğlu, Genel Merkez’de çalıştığı sırada partiyi adayların ziyaretine kapatıyor. Sık sık Çevre Sokak’taki eski genel merkez binasında çalışıyor. Kılıçdaroğlu’nun Saadet Partisi’nden beş ismi seçilebilecek yerlerden aday göstereceği parti kulislerini en çok meşgul eden ve tepki çeken bir konu. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin milletvekili aday listeleriyle hiç ilgilenmediği, bu konuyu tamamen Kılıçdaroğlu’na bıraktığı gözleniyor. Diğer taraftan Kılıçdaroğlu ile İnce, henüz, İnce seçilirse kabinesinde kimler olacağı konusunda da görüşmüş değil. İnce’nin seçilmesi halinde Saadet Partisi’ne, İYİ Parti ve HDP’ye başkan yardımcılığı vermekle mi yetineceği, kuracağı kabineye bu partilerden isim alıp almayacağına da henüz karar verilmiş değil. Son bir not: Kılıçdaroğlu ile İnce’nin şu ana dek “kabine” görüşmesi yapmadığı da gelen bilgiler arasında.

Bitirirken, “Türkiye’nin ve Atatürk’ün doğum günü” olarak gördüğüm 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyor, kurucu babaların aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.

Yazının Devamını Oku

Netanyahu neden böyle pervasız?

18 Mayıs 2018
FİLİSTİN topraklarında bir İsrail devleti hayali çok eskilere dayansa da ilk somut adım 1917’de İngilizlerin Filistin’i işgali ile atılmıştı.

Sonraki 30 yılda, o topraklara yoğun bir Yahudi göçü yaşandı.

15 Mayıs 1948’de İsrail bağımsızlığını ilan etti ve o yıl yaklaşık 1 milyon Filistinli yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kaldı. Grafikte de göreceksiniz, İsrail 70 yılda Filistin’in yüzde 85’ini ele geçirdi ve buna paralel olarak 6 milyon Filistinli göçmen durumuna düştü.




Yazının Devamını Oku

Trump’ın kedileri

12 Mayıs 2018
ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’la nükleer anlaşma masasını devirmesi, ABD’nin yeni Ortadoğu stratejisinin başlangıç vuruşu oldu.

Peşi sıra, İsrail’in Suriye’deki İran bağlantılı hedefleri vurması, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerin Suriye’de ABD’nin jandarmalığına hazırlanması, İran ile iş yapan bazı şirketlerin yaptırım listesine alınması gibi adımlar geldi.

Bütün bu gelişmelerin sadece “başlangıç” olduğunu söylemek mümkün. 

Bir tarafına İsrail’i diğer tarafına Suudi Arabistan’ı alan Trump, selefi Barack Obama zamanında Ortadoğu’da ortaya çıkan paradigmayı tamamen değiştirmeyi hedefliyor.

OBAMA’NIN ÇÖKEN üç AYAKLI STRATEJİSİ

Neydi o paradigma? Hem Obama’nın hem Amerikan devlet yapılanmasının ortaya koyduğu, Avrupalıların da desteklediği politikalara bakıldığında şöyle özetleyebiliriz:

“Bölgede din ve mezhep farklılıklarının neden olduğu gerilime son verip farklı medeniyetlerin birlikte yaşamasının önünü açmak. Bunu da Şii ya da Sünni farkı gözetmeden Müslüman ülkelerin demokratikleşerek, ılımlılaşmasını sağlayarak yapmak. Bu arada El Kaide tarzı radikal yapılanmaları izole edip bitirmek.”

Sözünü ettiğim dönemde isimlerini çok sık duyduğumuz “Büyük Ortadoğu Projesi”, “Medeniyetler İttifakı Projesi” ve “Arap Baharı” kavramları bu hedefe ulaşmak için izlenen stratejinin sacayaklarıydı. İran’la imzalanan nükleer anlaşması da bu stratejinin çatı unsurlarından biriydi.

“İslam ülkelerine daha fazla demokrasi getirme (hatta Türkiye’ye benzetme)”

Yazının Devamını Oku

O Mehmetçik’in komutanları ne düşündü?

11 Mayıs 2018
YILLARDIR sosyal medya kullanırım. Başkalarının da görmesini istediğim şeyleri paylaşırım. Yozgat Yerköy’de devriye görevindeyken, duran bir otobüsün arkasındaki Atatürk resmini eliyle temizleyen Mehmetçik’in görüntüsünü de aynı düşünce ile Instagram hesabımda (instagram.com/deniz_zeyrek) paylaştım. İnanılmaz bir geri dönüşü oldu. İzleyenlerin, yorum yapanların ve beğenenlerin sayısı, bugüne dek görmediğim seviyedeydi.

Anladım ki o Mehmetçik, elleriyle sadece toz altında kalan Atatürk siluetine değil, hepimizin yüreğine dokundu. Son derece içten, son derece doğal ve sevgiyle yaptı bu işi. Hele tozlu zeminde Atatürk siluetinin iki yanına çizdiği kalpler yok mu? İzleyenlerin aklını başından aldı. Bütün siyasi tartışmalara, lehte ve aleyhte bütün polemiklere rağmen toplumdaki Atatürk sevgisinin büyüklüğünü, doğallığını ve gücünü bir kez daha görmemizi sağladı.

Dün 8 saati yollarda geçirince, üşenmeyip görüntüye yapılan bütün yorumları okudum. Tamamına yakını Mehmetçik’i alkışlıyor, onun için dua ediyordu. Bazıları ise “İnşallah başına bir şey gelmez” gibi kaygı cümleleri kuruyordu. O kaygılı cümleleri okurken “Niye gelsin ki? Jandarma teşkilatı milyonlar harcasa, dünyanın en iyi halkla ilişkiler uzmanları ile imaj çalışması yapsa böyle bir sonuç alamazdı” diye düşündüm. Ancak o kaygılı cümlelerin aklımda yarattığı “Acaba komutanlarının tepkisi nasıl olmuştur. Arayıp tebrik etmişler midir? Kızmışlar mıdır?” sorularından kurtulamadım.

Bazı somut bilgiler ışığında, hiç şüphesiz söyleyebilirim ki o görüntüler başta Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Arif Çetin olmak üzere bütün komutanlarının göğsünü kabarttı. Ancak bu seçim atmosferinde o Mehmetçik’in de, bizim de bunu öğrenme şansımız olmayacak. Çünkü, Org. Çetin teşkilatını siyasetten uzak bir yere konumlandırmaya kararlı görünüyor ve bazı meslektaşlarımız ile siyasetçiler, bütün partilerin seçmenlerinin bamteline dokunmayı başaran o Mehmetçik’in görüntülerini siyasi propaganda malzemesine dönüştürmekte gecikmedi. (Bu vesile ile konuyu dün birinci sayfasında “Ata’sına toz kondurmadı” başlığı ile duyuran Vatan gazetesindeki meslektaşlarımı da tebrik ediyorum. Bu haber daha güzel anlatılamazdı.)

VATANDAŞIN GERÇEK GÜNDEMİ VE KARS ÖRNEĞİ

BU aralar hep yollardayım. Günlerdir Hatay, Antalya, İzmir, İstanbul, Şırnak, Cizre, Ordu, Balıkesir ve Kars gibi kentlerde kanaat önderlerini ve vatandaşları dinliyorum. Ordu’da, muhteşem manzarasıyla Boztepe’de yapılan Kültür Turizm ve Medya Kurultayı’nda Anadolu’nun değişik kentlerinden gelen ve şehirlerinin nabzını çok iyi tutan meslektaşlarımla da uzun uzun sohbet ettim. Balıkesir’de Güney Marmara Kalkınma Ajansı ile Büyükşehir Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği “Yatırım Günleri” etkinliğinde şehrin büyük ekonomik potansiyelini ortaya çıkarmaya çalışan gayretkeş insanların samimiyetlerini ve karşılaştıkları sorunları gözlemledim. Hepsinde dikkatimi çeken ortak şey şu oldu: Sürpriz seçim kararına rağmen vatandaş kendi gerçek gündemi ile uğraşıyor. Sokaklarda seçim atmosferi henüz tam anlamıyla oluşmamış.

Çok örnek verebilirim ama bu köşeye sığmaz. Kars’taki bir duruma dikkatinizi çekmekle yetineyim: Şehirde iki güzel hastane var. Kafkas Üniversitesi’nde modern binasıyla, son teknoloji araç gereçleriyle Avrupa standartlarında bir hastane yapılmış. Ancak hastanedeki bir panoda, “cildiye”, “göğüs hastalıkları”, “kulak burun boğaz”, “ortopedi”, “fizik tedavi” ve “nöroloji” polikliniklerinin doktor olmadığından kapalı olduğu duyurulmuş. Eksiklik öyle hissediliyor ki AK Parti’nin hekim kökenli Kars milletvekili Selahattin Beyribey, açığın giderilmesine bir nebze olsun katkı vermek için hasta muayene edip ameliyatlar yapıyor. Hastaların çoğu Erzurum’un yolunu tutmak zorunda kalıyor. İmkânı olanlar Ankara’ya, İstanbul’a gidiyor. Kentin bir an önce bu sorundan kurtulması lazım. Hastanelerin kadrosu yetersizse bakanlık kadro vermeli, atama yapmalı. Ya kadro var da hekimler gitmiyorsa?

“Ey Hipokrat” diyorum başka bir şey demiyorum!

Yazının Devamını Oku

Kılıçdaroğlu o iki eleştiriye ne yanıt verdi?

9 Mayıs 2018
Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda ilginç bir tablo ortaya çıktı. HDP ile CHP’nin adayları dışında bütün adaylar parti genel başkanları.

Yani, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İYİ Parti lideri Meral Akşener ve Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, seçim kampanyası boyunca mitinglere, kürsülere hem “genel başkan” hem “cumhurbaşkanı adayı” olarak çıkacaklar. Hem partiye hem kendilerine oy isteyecekler.

HDP’de Selahattin Demirtaş cezaevinde olduğundan, propaganda faaliyetlerini HDP eş başkanları sürdürecek.

CHP’de ise hem Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu hem Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce meydanlara inecek. Kılıçdaroğlu ağırlığı Parlamento seçimlerine verecek, aynı zamanda İnce için çalışacak. İnce ise daha çok adaylık çalışmalarına yoğunlaşacak.

Her ne kadar AK Parti’lilerce “iki başlılık” olarak yorumlansa da (seçimlere çok kısa bir süre kaldığı dikkate alınırsa) CHP’deki bu tablo daha fazla şehre ve insana ulaşma açısından avantaja dönüşebilir. CHP lideri Kılıçdaroğlu da İnce’nin ismi açıklandıktan sonra ortaya çıkan bu ihtimalden memnun görünüyor.  TBMM’de dün yaptığımız görüşmede, İnce’nin adaylığının yansımalarını şu ifadeyle anlattı:

“Muharrem Bey, toplumda bir umut dalgası oluşturdu. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacak ve Türkiye’yi yönetecek. Çağdaş ülkelerin standardında güçlü, demokratik bir parlamenter sistemi Türkiye’ye getirecek.”

TWİTİN HİÇBİR ÖNEMİ YOK

Kılıçdaroğlu’na İnce’yi aday olarak açıkladıktan sonra iki önemli eleştiri yöneltilmişti. İlki, İnce’nin adaylığına ilişkin bir Twit bile atmamasıydı. Kendisine “Neden bir twit atarak kişisel görüşlerinizi paylaşmadınız” diye sordum. Şu yanıtı verdi:

“Muharrem İnce bizim güvendiğimiz güçlü siyasal gelenekleri olan bir arkadaşımız. Toplantı yapıp açıkladık. Twit mesajı atmanın hiçbir önemi yok. Çok daha güçlü bir şekilde açıklayarak aday gösterdik.”

Yazının Devamını Oku

‘Adalet işte’ dedirten iki mahkeme kararı

5 Mayıs 2018
TBMM kulislerinde, parti koridorlarında gün boyu notlar almış, kafamda yazacağım siyaset yazısını netleştirmiştim. Boş bir sayfa açtım. Yazmaya başlayacakken meslektaşım Sultan Özer aradı. Sesi titriyordu. Ağlamaklı bir ses tonuyla konuşuyordu:

“Hani ‘Özge’nin gözlerine bakıp vicdan terazinizle tartın ve karar verin’ diye yazmıştın ya... Duruşmadan geliyorum. Karar verdiler. Cezayı, sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri de gerekçe göstererek indirdiler. Ya Özge’nin geleceği?”

Derin bir sessizlik oldu.

Cümlesini tamamlayamadı.

O güzel gözlü Özge yeğeniymiş. Ne diyeceğimi bilemedim. Ben de sustum. “Yakında çıkar, aramızda dolaşır” diyebildi ve hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Ne diyeceğimi bilemedim, “Üzme kendini” diyecek oldum, diyemedim.

Kelimeler kifayetsizdi.

ÖLENİN GELECEĞİ YOK, SANIĞIN GELECEĞİ ETKİLENMESİN!

13 Ocak 2018 günü Hürriyet’te yazdığım yazıyı tekrar okuyup, olay görüntülerini yeniden izledim. 7 Ekim 2016 günü, Kadıköy Moda’da bir hafriyat kamyonu, kaldırımda yürüyen

Yazının Devamını Oku