Bu filmde karmaşık kadınlar var

Oyuncu Maggie Gyllenhaal, İtalyan yazar Elena Ferrante’nin aynı adlı romanından uyarladığı “The Lost Daughter” filminde ilk yönetmenlik ve senaristlik deneyimini yaşadı. Bu yapım ona Venedik Uluslararası Film Festivali’nde ‘en iyi senaryo’ ödülünü getirdi. 31 Aralık’ta dijital platformda seyirciyle buluşacak filmde başrolleri ise Dakota Johnson ve Olivia Colman üstlendi. Maggie Gyllenhaal ve Dakota Johnson ile “The Lost Daughter”ı konuştuk.

Haberin Devamı

Dakota Johnson
◊ Oyunculuğa başlarken anneniz Melanie Griffith ile babanız Don Johnson’ın size verdiği en değerli tavsiye neydi? Hâlâ hatırlayıp uyguladığınız bir tavsiyede bulundular mı?
- Dakota Johnson: Ailem en başta oyuncu olmamı istemedi. Ama eğer bu işi yaparsam da hiçbir zorluğa karşı pes etmememi söylediler.
Bu filmde karmaşık kadınlar var
◊ “The Lost Daughter”, Maggie Gyllenhaal’ın ilk yönetmenlik denemesi. Nasıldı çekimlerde?
- Maggie ile çalışmak harikaydı. Çok havalıydı. Çok yoğundu. Ve aynı şekilde Olivia Colman’la çalışmak da öyleydi. Covid yüzünden çekimler çok zor geçti. Film çekerken zaten bir nevi bir balonun içindesin ama geçen sene Covid ile gerçekten bir balonun içinde olduğumuzu hissettik.
◊ Tedbirler nasıldı o dönemde?
- “Oyuncu kadrosundan ayrılamazsınız”, “Akşam yemeği için dışarı çıkamazsınız”... Gidebildiğimiz tek bir restoran vardı. Ve hep birlikteydik. Çok, çok doygun ve yoğun bir setti.
BİZİM NİNA’MIZ
KİTAPTAKİNDEN FARKLI
◊ “The Lost Daughter”, İtalyan yazar Elena Ferrante’nin kitabının adaptasyonu...
- Evet, set çok yoğun bir setti ama kitap da çok yoğun bir kitap. Yunanistan’da çektik. Karmaşık kadınlar var filmde. Anne-kız ve kadınların ne kadar karmaşık olduğuyla ilgili... Elena Ferrante’yi seviyorum. Napoli Romanları serisini okudum ve ardından çok güzel bir dizi olduğunu düşündüğüm “My Brilliant Friend”i izledim. Özellikle ikinci sezon çok etkileyiciydi. Bu yüzden “The Lost Daughter”ın bir parçası olduğum için şükrediyorum.
◊ Filmdeki karakteriniz Nina’yı da anlatır mısınız biraz?
- Bizim Nina’mız, kitaptakinden çok farklı. Bir de filmi Yunanistan’da yarı Yunan, yarı Amerikan bir aileyle çektik, Nina’yı İtalyan köklerinden ayırdık. Filmde İtalyan yok. (Gülüyor) İtalyan hayranların bunu nasıl benimseyeceğini film gösterime girince göreceğiz. Maggie’nin hikâyeyi nasıl uyarladığı konusunda en inanılmaz bulduğum nokta şu: Bu inceliklere sahip olanlar sadece İtalyan kadınları ya da İtalyan aileleri değil. Aslında herkeste bu yönler var. Ve Maggie bunu gerçekten çok içten ve ham bir şekilde sayfalara taşıdı.
Bu filmde karmaşık kadınlar var
BU FİLMDE BAZEN ÇOK
RAHATSIZ HİSSETTİM
◊ Filmdeki kadınların hissettiklerinde kendinizi buldunuz mu?
- Hayat devam ettikçe daha çok şey bulduğumu ve keşfettiğimi düşünüyorum. İçimde çok fazla kadın var. Tanıdığım kadınlarda da çok fazla kadın var. Kadının sadece bir ya da tek şey olduğu inancı o kadar eski bir zihniyet ki, bu asla gerçek değil. Bu filmde Nina için bazen çok rahatsız hissettim, çünkü o çok rahatsızdı. Kalbinde ve zihninde rahatsız edici bir yerdeydi. Bazen bu kadar şaşırtıcı olmak eğlenceliydi ama diğer zamanlarda birlikte çalışmayı çok sevdiğim insanlarla beraberken kendimle gurur duymadığım bir şekilde yaratıcı olmak beni gerçekten incitti. Nina’yı iyi bir insan gibi hissetmedim.
◊ Film, kadınlar ve anne-kız arasındaki ilişkileri işliyor. Bir de özel arkadaşlıklar var. Böyle özel arkadaşlıklar, size kendiniz hakkında neler öğretti?
- Her şeyi. Bence ilişkiler, hayatta seni en çok büyüten şey. Sevgiyi nasıl aldığın ve verdiğin önemli. İster arkadaşlık olsun ister romantik ilişki; ilişkilerde ilerlediğinizde sanki bazı şeyleri bırakıp bazılarını benimsiyoruz. Ben de sanırım daha özgün, daha kendim, daha şeffaf oldum. Yani, temelde her şeyi yaşadığımız ilişkilerden öğreniyoruz. (Gülüyor)

Haberin Devamı

TABİİ Kİ AİLEM BENİMLE GURUR DUYUYOR
◊ Ailenizin oyunculuk yapmanıza sıcak bakmadığını söylediniz. Ama siz onların dediğini dikkate almadınız ve oyunculuğu seçtiniz. Size bu yolda ilerleme cesareti veren neydi?
- Onların söylediklerine dikkat ettim tabii ki. Ama sanırım beni durduramayacaklarını biliyorlardı. Sette büyüdüm ve her zaman bu hayatın bir parçası olmak istedim. Bu kararı verecek yaşa geldiğim anda da verdim. Filmleri çok seviyorum. Filmleri çok seven insanlarla büyüdüm. Bu endüstrinin zor ve aldatıcı olabilen kısımları var ama aynı zamanda güzel ve inanılmaz. O yüzden bu işi yapabildiğim için çok şanslıyım. Ve tabii ki ailem benimle gurur duyuyor.

Haberin Devamı

MAGGIE GYLLENHAAL
Her zaman yönetmendim sadece cesaretim yoktu
Bu filmde karmaşık kadınlar var
◊ İzleyicinin bu filmi nasıl algılamasını ve izledikten sonra ne hissetmelerini umuyorsunuz?
- Maggie Gyllenhaal: Umarım Elena Ferrante’yi hiç duymamış, asla böyle bir kitap okumamış, kadın oldukları için sahip oldukları duygu yelpazesiyle mücadele eden kadınlar filmimi izleyip “Ah, belki de bu duygular normaldir” der. Ya da belki “Başka insanların da böyle duyguları var. Aklımı ve kalbimi düşünerek çok fazla zaman harcıyorum” derler.
◊ İlk yönetmenlik ve senaryo yazarlığı denemenizi neden Elena Ferrante romanıyla yapmak istediniz?
- ‘Napoli Romanları’nı yıllar önce okumuştum ve okurken “Aman Tanrım, bu kadınlar çok fenaymış!” dedim. Ve 1 saniye sonra şöyle düşündüm, “Oh hayır, o kadınlarla gerçekten bir ilişkim var. Ben de öyleyim!” Bir şekilde birçok insanın yaşadığı ama kimsenin bahsetmediği deneyimler...Sonra odamda o duygularla ve bir kitapla tek başıma oturmak yerine, “Yabancıların, kendi annenin, kocanın ya da kendi kızının yanında oturup bunları ifşa etsen ne olur” dedim. Denemek için tehlikeli, heyecan verici bir şey gibi görünüyordu. Bu yüzden romanı filme uyarlamak istedim.
◊ Yönetmenlik yapmaya ne zaman karar verdiniz?
- Her zaman bir yönetmen olduğumu düşünüyorum. Sadece bunu kendime itiraf etme cesaretim yoktu.
◊ Birlikte çalıştığınız tüm yönetmenler içinde sizi en çok etkileyen hangisi oldu?
- Mike Nichols. Aslında onunla çalışmadım. Keşke çalışsaydım. Ama bir kere onunla bir oyun okudum ve bir öğleden sonrayı onunla geçirdim. Bana aklımı tamamen uçuran birkaç yönetmenlik tavsiyeleri verdi. Oyuncuların onunla çalışırken yaptıklarını gördüm ve sanırım onu biraz içimde tutuyorum. Ona gerçekten hayranım.
‘KAPIDAN ÇIKIP GİTSEM NE OLUR’ DİYE DÜŞÜNMEYEN ANNE VAR MI?
◊ Filmdeki kadınlar evleniyor, çocukları oluyor, her şeye sahip gibi görünüyorlar ama aslında kendi yolculuklarını yaşama şansı olmamış gibiler. Film ilerledikçe “Peki ben ne olacağım, ben ne istiyorum” diye düşündüklerini görüyoruz...
- Biz oyuncular olarak, kadın olarak, kendimizin bu tür bir fantezi versiyonuyla karşı karşıyayız. Gurur duyduğumuz ya da iyi olduğumuz şeyler yapıyoruz gibi gösteriliyoruz. Aslında kadınlar dahil çoğu insanın içinde geniş bir yelpazede farklı şeyler var. “Kapıdan çıkıp gitsem ne olur” diye bir kez bile düşünmeyen bir annenin olduğunu duyarsam gerçekten şoke olurdum. Düşünmek yaptığın anlamına gelmiyor ama filmde sana bunu yapan biri sunuluyor. Umarım film onun gibi olduğunuz, ona karşı empati ve şefkat beslediğiniz yönlere bakmanızı sağlar.

 

Yazarın Tüm Yazıları