Kadere bak...

Bodrum’da, benim meşhur Aylin’in babası eski büyükelçilerden Uluç abi ile konuşuyoruz.

Haberin Devamı

“Yahu size maşallah” dedim kendisine, sırtında havlusu denize girmeye hazırken.
“Ayşe” diyor, “Sizler çok uzun yaşayın e mi?”
Ben de diyorum ki “Ah ah, nasipse yaşayacağız ama ya nasip değilse?”
“Bak Ayşe” diyor. Ve başlıyor anlatmaya...
“Seneler önce Hamburg’dan uçuyorum İstanbul’a. Arkasından da Ankara uçağına yetişeceğim ama bir şey oldu... Bir saat uçak havada dolanıyor, anlam veremiyoruz tabii bu hale. Sonunda uçak iniyor. Ama geç kalmışız Ankara uçağına.
Bana ya bu gece sizi misafir edelim bir otelde diyorlar ya da direkt Frankfurt’a uçun, oradan Ankara’ya. Ben ikinci seçeneği seçiyorum, Frankfurt aktarmalı Ankara. İndiğimde karım karşıladı” diyor.
Kar da yağmaya başlamış. “Al” demiş eşi, “Arabayı sen kullan, yollar fena kayıyor”... Ve kullanıyor eve kadar.
Eve vardıklarında kar diz boyu olmuş, eve sağ salim varmışlar.
Evde televizyonu açıyor Uluç abi. Ve bir anda bu haberle sarsılıyorlar:
Ankara uçağı düştü! 
Düşen uçak, onun 20 dakika ile yetişemediği uçak!
Her şey kader işte...
O uçak bir saat havada dolanmasaydı Uluç abi de o düşen uçakta olacaktı...
O uçakta hayatını kaybedenleri de bu vesileyle analım...

 

Haberin Devamı

Bodrum’da iki kadın...

Bir kumsaldayız, ee siz nasıl dersiniz, bir “beach”teyiz.
Beach’te...
Akşamüstü saatler altıyı gösteriyor, yani mutlu saatler zamanı. Ee sizin dediğiniz gibi, “happy hours” zamanı.
Biz üç kız barın bir köşesine kuruluyoruz.
Benim kızlar eğleniyor, bense taburede oturuyorum kıpırdamadan.
Biraz sert de bakıyorum olsa ki bir genç adam yanıma gelip “Siz galiba bu grubun mother queen’isiniz!” diyor.
Hani bizde derler ki ana kraliçe!
Sevinsem mi bozulsam mı bilemiyorum.
Evet, ağır bir duruşum var ama mother yani beni yanımdakilerin annesi mi sanıyor diye düşünmeden de edemiyorum.
Biraz pareomu düzeltiyorum, çaktırmadan da ruj sürüyorum.
Tam o sırada yanımdaki tabureye yaşları 30 gibi olan kızlar oturuyor. Önce kardeşler herhalde diyorum, öyle çok benziyorlar ki birbirlerine.
Hararetli el hareketleri dikkatimi çekiyor, bunlar hiç kardeşe hatta arkadaşa benzemiyorlar. İkisi de had safhada sinirli.
Kulak kabartıyorum, biri diğerine “Sen çıkacaksın aradan” diyor. Diğeri ise “Sen çıkacaksın kızım, kendini boşuna kullandırtıyosun, o beni seviyor”...
Allah diyorum, bunlar bir adamı paylaşamıyorlar, kavgaları da bundan.
Bir kokteyl bitiyor, hemen yenisi geliyor.
“Bak” diyor bir tanesi, “Ben bu adamla 11 aydır beraberim, bak bakalım sor araştır Miami tatilinde yanında kim vardı?”
Öbürü “Hahaha” diyor, “Ben altı aydır beraberim! Ne var yani ya, biz de Paris’e gittik beraber, hani sana iş için Bursa’ya gittiğini söylediğinde. İnanmıyorsan aç sor!”
Gergin bir hava oluyor.
Hay ben araya girsem, “Hey kızlar ikiniz de fıstık gibisiniz, birlik olun bırakın bu adamı!” desem ya diyorum.
Tam o sırada bir tanesi öbürünün üzerine kokteyli boca ediyor, ben de kokteylden payıma düşeni alıyorum.
Sonra nasıl olduysa “Aa yeter ama! Üstüme bakın ya beni de yıkadınız, kendinize gelin!” diyorum.
Tuvalete temizlenmeye gidiyorum, döndüğümde bir de ne göreyim?
Kızlar karşılıklı dans ediyorlar, gayet mesutlar.
Sonra yanlarına gelen adamları görüyorum, onlarla konuşuyorlar.
Çoktan unutmuşlar bir saat önce paylaşamadıkları erkeği, kankaya bağlamışlar işi.
Ne olduysa ben tuvaletteyken olmuş! “Hay Allah ya biraz bekleseydim” diyorum kendime, gitmeseydim de nasıl sulh yaptıklarını görseydim.
Sonra kızlardan biri yanıma geliyor, özür diliyor. Bana da bir kokteyl ısmarlamışlar.
Öbür kız bana dönüp diyor ki; “Sizi tanıyor gibiyim ama nereden?”

 

Özür

Haberin Devamı

Çarşamba günü yayınlanan yazımda bir eksik olmuş, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’nin şu anki Genel Başkanı Prof. Gaye Erbatur’dan çok özür dilerim...

 

Yazarın Tüm Yazıları