Matrak, acıklı ve delice

EN son yaşanan, ilk hatırlanır. 2015’in son günü Yeni Akit yazarı Hasan Karakaya ayrıldı aramızdan.

Haberin Devamı

Kalemi öfkeli, keskin ve acıtıcıydı. Birebir tanımayanlara anlatması zordur. Ama mizacen de o derece mülayim, yumuşak ve duyarlı biriydi. 


Cüssesi ile sıkleti, boy pos kameti ile gölgesi gibi. Onlar da ters orantılıydı.

En fena takıştıklarıyla bile rastlaştığında yüz ekşitmeden selamlaşır, ahbaplık eder, nezaket ve muhabbet gösterirdi.

Asık suratlı, çatık kaşlı, soğuk, kaba, kavgacı, huysuz, deli bozuk birini bekleyenler, bu tezat karşısında hayrete düşmeden edemezdi.

O yazı tavrı ve üslubunun altından böyle şen şakır, hayat dolu, candan, şakacı, hassas, kadirşinas, barışık, uyumlu, ‘karıncayı bile incitmez’ dedikleri türden bir kişilik çıktığına inanmak güçtü.

Bazılarında bıraktığı izlenimin aksine, kindar bir adam değildi, yufka yürekliydi ve kin büyütmediği kalbine yenik düştü.

Hakk’ın rahmetine kavuştu.

Ailesinin, mesai arkadaşlarının, dostlarının başı sağ olsun.

Allah hepimize, geride hayırla anılacak güzel bir isim bırakmayı nasip etsin. Vakti saati çattığında göçüp gitmek mukadder.


* * *

Haberin Devamı


Bazı şeyler vardır, ölüm gibi, kendinize yakıştırmazsınız, hep başkasının başına gelir. Muhalefete tolerans da öyle... Başkasının üstünde ne de güzel durur, bakmaya doyum olmaz.

Muhalif Rus gazeteci Yuliya Latınina, bu senenin unutulmazlarındandı. Uçak kriziyle ile ilgili şöyle demişti:

“Sovyet döneminde bile bunu hiç kimse yapmamıştı. Bizim şu an yaptığımız jeopolitik değil, serserilik.”

Şu zehir zemberek yüze vurmalar da ona ait:

“Trajik bir gerçek var, o da bizim haksız olduğumuz gerçeği...

Eğer Rus savaş gemisindeki sarhoş bir aptal, elindeki füzeyle kayarsa ve füze bir camiye doğru ateşlenirse, ne olacak? Sovyetler bile dünya savaşı başlatılmasını sarhoş bir denizciye havale etmemişti...”

Allah muhafaza, tersi olsaydı... O sersemlikleri, o aymazlıkları Türk savaş uçağı, Türk askeri yapsaydı... Bir muhalif gazeteci çıkıp lafını esirgemeden, ağzını doldurarak ‘kral çıplak’ diye haykırsa başına ne gelirdi? Düşünmek bile istemiyorum.

Fakat özgür medyanın ‘ö’süne bile sahip olmayan bir memlekette... Bir gazeteci çıkıp, hem de bir ‘milli gurur’ meselesinde ülkesine takır takır saydırdığında çok hoşumuza gider, hainlik demeyiz. Yağları erir içimizin.


* * *

Haberin Devamı


Bazı maceralar vardır, karşıdan seyretmenin keyfiyle yetinmeli, evde tek başınıza asla denememelisiniz, zararlıdır.

Başkasının başına geldiğinde matrak, piyango size vurduğunda ise acımtıraktır, sakınmalısınız.

İşte zinhar kaçınmanız gereken o matrak hadiselerden biri, 18 Ekim’de Zambiyalıların başına geldi.

Cumhurbaşkanları Edgar Lungu futbol maçlarını tatil etti, emir buyurdu, tüm yurtta bar ve restoranlar kapandı o gün.

Her şeyi yasakladı. Halkı dünyevi işlerden yüz çevirip sadece ama sadece duaya konsantre olsun diye. Çünkü o günü ‘ulusal dua günü’ ilan etmişti.

Edgar Lungu, günün sonunda 15 milyonluk halkına müjdeyi verdi. “Tanrı yakarışlarımızı duydu” dedi.

Semaya el açıp Tanrı’dan istedikleri ise ulusal para birimi kwacha’nın değer kaybının durmasıydı. Bir yılda yarı yarıya düşmüştü. Ve ancak ilahi bir müdahale, tepetaklak daha fazla aşağı yuvarlanmasını önleyebilirdi.

Lungu’ya göre duaları kabul olmuştu ama ertesi sabah açılan piyasalar pek öyle demiyordu, kwacha yüzde 14 daha çakılmıştı, kafa üstü.


* * *

Haberin Devamı


Naif ve budalaca görünenin arkasında yaralayıcı sert gerçeklikler vardır bazen, çarpar.

Zimbabve Devlet Başkanı Robert Mugabe’nin eşi Grace Mugabe, dramatik bir merhamet gösterisinin başkahramanıydı bu sene.

Tuttu, anne şefkati, first lady hayırseverliği arz edeyim derken... Açlıkla boğuşan binlerce vatandaşıyla dayanışma için bazı öğünleri atladığını açıkladı.

Müsrifliği ve alışveriş tutkusu yüzünden eleştiriliyordu. 50 yaşındaki Grace Mugabe, başkent Harare’nin yoksul semtlerinden birinde miting topladı ve günde sadece bir kez yemek yiyebilen Zimbabvelilerle empati kurmak için öğün atladığını söyledi. Yıktı perdeyi eyledi viran...


* * *


Ne yıldı; ne acı, ne sersemce, ne hazin, ne haşin...Neyse ki vedalaştık, uğurlar olsun. 

Yazarın Tüm Yazıları