Gözaltı aşağılayıcı ve ağır bir süreçtir

1980 başları... Türkiye 12 Eylül Darbesi’nin bunaltıcı günlerini yaşıyor.

O dönemin en çok okunan köşe yazarlarından rahmetli Örsan Öymen havaalanında polis tarafından gözaltına alındı.

Haberi duyar duymaz hepimiz şoka girdik.

O zamanlar Milliyet’teydik. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni olan Turhan Aytul hemen İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’yı aradı.

Telefonla konuşurken Turhan Aytul’un bir anda yıkıldığını gördük.

Bir süre daha konuştu, sonra umutsuzca telefonu kapadı.

Hiç unutmam çökmüş bir halde bize dönüp şöyle dedi:

"Arkadaşlar durum kötü. Örsan’ın Dev Sol ile bağlantısı varmış. Şükrü Balcı ’Siz bu işe fazla girmeyin’ dedi."

Yazı işleri masasının başına üşüşen herkes korku içinde birbirine baktı.

Beş on saniye sonra ayılır gibi oldum.

"Abi sen ne diyorsun? Böyle bir şey olur mu? Şükrü Balcı’nın taktiğidir bu. Bunu hep yapar. Hemen sıkıyönetim komutanını arayalım" dedim.

Sıkıyönetim Komutanı Necdet Ürüğ Paşa arandı.

Necdet Paşa’dan da olumlu bir yaklaşım gelmedi.

İyice karamsarlığa kapıldık.

* * *

Bu kez Ankara Büro’yu devreye soktuk.

Çünkü hepimiz Örsan’a sonuna kadar güveniyorduk.

Sonunda işin aslı anlaşıldı.

Şükrü Balcı, "İstanbul polisi gözaltına alınanlara işkence yapıyor" diye yazan Örsan’a çok kızıyormuş, gözdağı vermek için gözaltına aldırmış.

İki gün sonra Örsan’ı bıraktılar.

Bir arkadaşımızın evinde Örsan’ın serbest bırakılmasını kutladık.

O gece Örsan çok ilginç şeyler anlattı.

Bir odaya kapatmışlar ve saatlerce bir sandalye üzerinde oturtmuşlar.

Zaman zaman odaya giren polislerden kimi "Abi ben senin devamlı okurunum. Çok dikkat et, senin başını yakacak bunlar" diyormuş.

Kimi de "Ulan i.... Polis işkenceci ha... Sen biraz sonra işkencenin ne olduğunu göreceksin" diye tehditler savuruyormuş.

İyi polis, kötü polis oyunu bu senaryo içinde saatlerce sürmüş.

Rahmetli Örsan şöyle demişti:

"Hani hep ’Sanık kendini emniyet müdürlüğünün dördüncü katından attı’ diye duyar da ’Olur mu yahu adamı aşağı atmışlardır’ derdik ya, inan bana insan kendisini aşağı atabilir. Ben bu duyguyu orada yaşadım."

* * *

Neden, ne amaçla gözaltına alındığını anlayamadığım Nurseli İdiz’in serbest bırakıldıktan sonra anlattıklarını okuyunca bu olay aklıma geldi.

Şöyle diyor Nurseli İdiz:

"Bir hücreye atılıyorsunuz.
Dünya ile ilişkiniz kesiliyor. Kimseyle görüşemiyorsunuz. Ne verilirse onu yemek zorundasınız. Hücrede çarşafsız, yastıksız bir sedir var. Orada yatıyorsunuz."

O da bizim Örsan gibi saatlerce o hücrede tek başına oturmuş.

Ne olduğunu, ne olacağını bilmeden.

Kendisine neyle suçlandığı bile söylenmemiş.

"Yemeği ellerimle yedim, suyu tuvalet musluğundan içtim" diyor.

Sanatçının en ürkütücü açıklaması da şöyle:

"Telefon konuşmalarımı çıkardılar. İnsan kendini çıplak hissediyor. Paranoyak oldum. Bir daha cep telefonu kullanmayacağım."

SON DAKİKA 1:

Yataktan kalkamayan Şener Eruygur’a kaçar diye yurtdışına çıkma yasağı konmuş.

SON DAKİKA 2:

Gözaltı şovu sürüyor. Sıra Tuncay Özkan ile Gürbüz Çapan’da.
Yazarın Tüm Yazıları