Engel olmadı yardım etmedi

ANKARA
DENİZ Feneri Davası’nda... Türk hükümeti, Adalet Bakanlığı ve polis, yargının işleyişine engel oldu mu? Almanlara göre "hayır olmadı".

Peki aynı soruyu bir de farklı yöneltmeyi deneyelim.

Deniz Feneri Davası’nda... Türk hükümeti, Adalet Bakanlığı ve polis yargının işini kolaylaştırdı mı? Almanlara göre yine "hayır yardımcı olunmadı".

Hükümet dosyanın kapağı her açıldığında...

Nedense hep engel çıkartmadığını, siyasi baskı yapmadığını anlatıyor.

Belki de dervişin fikri ile zikri meselesidir.

Ama 2.5 milyon Türk’ün yaşadığı Almanya’da mütedeyyin insanlarımızın yardım paralarını cebe indiren bazı Türklerin yargılanmasına neden müdahil olmadığını, yardım etmediğini izaha yanaşmıyor. Zaten izahı da mümkün değil. Bakın Almanlar, Deniz Feneri için iki kez Ankara’nın kapısını çaldı.

1) Önce 22 Mayıs 2007’de Interpol aracılığıyla dört isim hakkında bilgi istendi.

Ardından dernek paralarının yasadışı yollardan kullanımına dönük yardım talep edildi.

Türk polisi, 11 Haziran 2007 günü kısa bir yanıt yolladı... Deniz Feneri sanıklarının geçmiş sabıkalarının bulunmadığını iletmekle yetindi. Gerisini es geçti.

2) Almanya Büyükelçiliği, Adalet Bakanlığı ile her görüşmesinde iki ülke arasında "adli yardım" zemini aradı. Yani Almanya’daki yardım vurgununu aydınlatmak için bilgi almak istedi, karşılığında hortumun Türkiye’deki ucunun kesilmesini önerdi.

Heyhat bu girişim de sonuçsuz kaldı. Aradan aylar geçti. Türk Adalet Bakanı dün diyor ki; Türk savcıları Deniz Feneri’ni soruşturmak isterse... Başka bir ülkeden adli yardım çerçevesinde yardım gerekirse, bakanlık yerine getirecek.

Muhterem, iyi de bu işbirliği mekanizması neden bir yıl önce devreye sokulmadı?

Almanların önerisi geri çevrildi, vakit kaybedildi, belki de delil karartıldı?

Engel olamayınca "bari bir de yardım etmeyelim" telaşı mıdır bu?

Nesini ciddiye alayım

BAŞBAKAN’ın evlere girmesine yasak koymayarak satış rakamlarına yardımcı olmayı denediği yandaş medya, Deniz Feneri’ni çoktan unuttu, Ergenekon’daki yeni dalgayı yazıyor.

Bense bırakın yazmayı, okurken bile ciddiye alamıyorum. Çünkü;

1) Bakın Alman Savcı’ya... 192 sayfalık iddianame ve dört sanıkla işini bitirdi. Demek ki bir davanın ciddiye alınması için illa ki binlerce sayfa iddianame, tonlarca alakasız evrak ve telefon rehberi gibi zanlı listesi gerekmiyor. Sanıkların doğal ölümünden evvel karar da önemli!

2) Alman savcı öyle dört isim seçti ki, onlar hem gerçek hayatta, hem de evrak üzerinde suç ortağıydılar, zaten kendileri de itiraf etti. Bizim savcı, İlhan Selçuk ile Sisi’nin, Kemal Kerinçsiz ile Nurseli İdiz’in çete arkadaşı olduğunu ileri sürüyor. İnandırması zor oluyor.

3) Deniz Feneri bir çıkar çetesi... Belli ki Türkiye’ye getirdikleri 9 milyon Euro’yu çatır çakır yemişler. Çeteyi de o yüzden kurmuşlar zaten. Ama Ergenekon Savcısı’na göre El Kaide, çete emriyle ABD Konsolosluğu’na saldırmış, hayır işi saydığı için bu işi bedavaya getirmiş. Artık yerseniz. Şimdi Başbakan bekliyor ki... Deniz Feneri’ni bırakalım, Ergenekon’u yazalım.

Bence çok bekler!
Yazarın Tüm Yazıları