Başsavcı’ya açık mektup

SAVCI Bey...

AKP’nin kapatılması talebiyle hazırladığınız "İddianame"yi görünce...

Sinirden harap olmuştum...

Bazıları "oh olsun" falan derken...

Beni bir karamsarlık sarmıştı...

"Ne zaman bizim de doğru dürüst bir demokrasimiz olacak" demiştim...

"Yine mi mazlum konumu birader" demiştim...

"Ne zaman bitecek şu irtica masalı" demiştim...

"Değişti adamlar... Şunun farkına varsana be Savcım" demiştim...

Sadece ben mi?

Hasan Abi’den Mehmet Abi’ye, Cengiz Abi’den Oral Abi’ye...

Medyadaki bütün "demokrat kalemler" benzer duygular içindeydi...

Siz bize bir "kurt masalı" anlatıyordunuz...

Biz ise masaldaki "kuzu"ya sahip çıkıyorduk...

Fakat Savcım, bu muazzam bir hayal kırıklığıdır...

Fakat Savcım, bu fevkalade bir mahcubiyettir...

* * *

Durum şudur Sayın Savcım:

"Masaldaki kuzu", artık "Masaldaki kurt"u bile aratacak kadar gaddarlaşmıştır...

"Bizim kuzu", artık ne dediğini, ne yaptığını bilmiyor...

O artık, "Bir şiir okudu diye mahpus damlarına gönderilmiş mazlum adam" olmaktan çıkmıştır...

O artık Bush olmuştur...

Evet, evet...

Sanki karşımızda "teröre karşı savaş" başlatan Bush var...

Ha bire dayatıyor:

"Ya bendensin / Ya onlardan" diyor...

"Ya dostsun / Ya düşman" diyor...

Cepheleştiriyor, kamplara bölüyor, dost düşman ayrımı yapıyor, sızmalara asla prim vermeyeceğini söylüyor, yatakçılardan söz ediyor, farklılıklara tahammülsüzlük gösteriyor, gettosuna çekiliyor, mahallesini tahkim ediyor...

Sonuçta o artık, Vakit Gazetesi’ndeki üç beş manyağın üslubuna teslim olmuştur...

Savcı Bey...

"Peki yok mudur kendisini bir uyaran" diye sorabilirsiniz...

İnanın yoktur...

Çünkü "uyarmak", etrafındakiler açısından çok ciddi bir "cesaret sorunu" haline gelmiştir...

Her şeyden önce fırça yemeyi göze almak zorundadır uyarıda bulunanlar...

Yani gidişat çok ama çok tehlikeli bir noktaya gelmiştir Sayın Savcım...

* * *

Ama Savcı Bey...

Durun bir dakika!

Sakın bu olup bitenlere bakıp, "O halde yeni bir iddianame hazırlamanın vakti gelmiş demektir" falan demeyin...

Sakın bu olup bitenlere bakıp, içinde bol miktarda "Kuran kursu, cami, namaz, içki, laiklik" gibi sözcükler geçen ve "Bu parti kapatılmalıdır" talebinde bulunan yeni bir "iddianame" falan hazırlamayın...

Çünkü...

Artık biz öyle biliyoruz ki...

Bu sorun, içinde "Kuran kursu, cami, namaz, içki, laiklik" gibi sözcüklerin geçtiği ya da geçeceği yeni iddianamelerle halledilemez...

Bir "despotik adım", başka bir "despotik adım"la engellenemez...

Bu sorunun çözümü yine demokrasi içinde olacaktır Sayın Savcım...

Lütfen bunun idrakinde olun...

Bu memleketin demokrasi birikimine güvenin...

Bakın, hazırladığınız "İddianame"ye karşı dün yalın kılıç mücadele veren Mehmet Abi’ler, Hasan Abi’ler, Cengiz Abi’ler, bugün yalın kılıç "iddianamenizin hedefindeki adam"a karşı mücadele veriyorlar...

Şunu unutmayın:

O Tayyip Erdoğan, memleketin bütün gazetelerini satın alıp, bütün yazarlarının maaşını verse...

Yine de çoksesliliğin önüne geçemez...

Çünkü buralarda hayat, onun sandığı gibi akmıyor...

* * *

Demem o ki Sayın Savcım...

Başbakan iftar sofralarını sağa sola "ayar verme" platformuna dönüştürse de...

"Boykot" emirleri verse de...

Partisine oy veren insanlara, "teba" ya da "koyun" muamelesi çekse de...

Herkesi kör, álemi sersem sansa da...

Etrafındaki hiç kimse bu durum karşısında gıkını çıkaramasa da...

Yani tehlike büyük, hem de çok büyük olsa da...

Sakın parti kapatmaktan medet umanların, "Niye harekete geçmiyorsun?" şeklindeki dolduruşlarına gelmeyiniz...

Çünkü...

Size burada bir vazife düşmüyor...

Çünkü...

Bu bir demokrasi mücadelesidir...

Ve sorumluluk, demokrasi ortak paydasında buluşanların omuzlarındadır...

Gördüğünüz gibi onlar da sorumluluklarının fevkalade idrakinde...
Yazarın Tüm Yazıları