Ya seçim popülizmi ya ekonomik istikrar

AKP Hükümeti, küresel ekonomide büyüyen krizin de dayattığı bir ikilemle karşı karşıya bulunuyor: Ya eninde sonunda Türkiye’yi vuracak bu dalgaya karşı ekonomiyi daha dayanıklı hale getirecek önlemleri alacak, ya da 2009 Mart’ında yapılacak yerel seçimlerde oy oranını artırmak için harcamaları daha da hızlandıracak, seçim popülizmiyle ekonomiyi feda edecek.

ABD’de yaşananları, birkaç yıl sonra çok daha net bir şekilde görüp değerlendirme imkanı bulacağız. Piyasa ekonomisinin beşiğinde, neden piyasa ekonomisine en aykırı uygulamalara girildiğini de, belki o zaman tam olarak anlayacağız.

AIG’nin de bir anlamda kamulaştırılmasına karar verilmesi, bence yaşanan krizin boyutlarının sanılandan çok daha büyük olduğunun bir göstergesi. AIG’ye kredi açılıp karşılığında hisse senedine çevrilebilir tahvil alınmasının, "iyi ambalajlanmış bir devletleştirme" olduğu ortada. Ayrıca bu zararın yok olmadığı, özel sektör zararının kamulaştırıldığı yani faturanın halka, ABD’nin sevdiği tabirle; vergi ödeyenlerin sırtına yükleneceği de açık.

Bence piyasa ekonomisine geri dönülmeden, yani işin piyasa mekanizması içinde çözümüne cesaret edilebilecek bir noktaya gelinmeden, küresel krizin bittiğini söylemek doğru değil.

Bunun ABD’ye çok büyük bir fatura çıkaracağı, belki de 2001 krizinden sonra bizde görüldüğü gibi, bu etkinin seçim sonuçlarına yansıyacağı da ortada.

Ancak çıkacak faturanın ABD ile sınırlı kalmayacağı, AB başta olmak üzere gelişmiş ülkelere, sonra da gelişmekte olan ülkelere sıçrayacağı kesin. Bu faturayı, yıllardır nemasını yiyen, o nedenle de şimdi aynı derecede zarar görecek olan tüm küresel ekonomi ödeyecek.

Hangi ülke az ödeyecek hangisi çok ödeyecek kısmına gelince, bence şimdiye kadar önlemini almış hazırlıklı olan ülkeler daha az fatura öderken, çıkacak fatura şimdiye kadar beceriksiz bir ekonomi yönetimi yapmış ülkelere daha fazla yük bindirecek.

Yani ülke yönetimleri, krizi görüp önceden önlem aldılarsa, artı bundan sonra önlemleri almaya devam ederlerse, kendi halklarına çıkacak faturayı azaltmış olacaklar. Bunun tam tersi de geçerli; yani şimdiye kadar önlem almamış, bundan sonra da önlem almaya yanaşmayacak beceriksiz ülke yönetimleri nedeniyle, halklarına daha büyük faturalar çıkacak.

SORUMLULUK HÜKÜMETİN

İşte bu çerçevede, Türkiye’deki yönetime bakmak gerekiyor. Geçen yılın ortalarından beri bu kriz için önlem alınmasının istendiğini biliyoruz. Türkiye’deki Hükümetin, bir parçası olduğu küresel sistemdeki krize karşı somut bir önlem aldığını gördük mü derseniz, ben görmedim.

IMF’le anlaşma bitiyor ya yeni anlaşma yapın, ya kendi yeni programınızı açıklayıp, piyasalara güven verin denildi ama kimse dinlemedi. "Orta Vadeli Mali Program"ı Türkiye’yi kurtaracak program olarak sunmak, bu programın küresel krizin etkilerini de azaltacağını söylemek, hiç de inandırıcı olmadı.

İşte ABD’de kriz derinleşirken, Avrupa ülkeleri, buradan da yola çıkarak Türkiye’ye etkisi kaçınılmaz görülürken, Hükümetten hala krize dönük bir önlem görmüyoruz.

Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in, mali disiplini krize karşı en etkili önlem olarak ileri sürdüğünü biliyoruz ama Bakan Ekren de çok iyi biliyor ki; mahalli seçimler öncesi mali disiplinin korunacağı, harcamaların artırılmayacağı garantisi de verilemiyor.

Şu anda piyasaların gözü kulağı tümüyle ABD’ye çevrilmiş durumda. Bu nedenle içeride yaşananların piyasalara etkisi sıfır denecek ölçüde az.

Ayrıca piyasalar içerideki harcama artışını da henüz somut olarak görmüş değiller.

İşte bu nedenle diyoruz ki; AKP hükümeti çok yakında bir yol ayrımına gelecek. Birkaç ay içinde küresel krizin etkilerini daha fazla hissetmeye başlayacağız ama o dönem, aynı zamanda seçim ekonomisinin somut olarak başlayacağı dönem de olacak.

AKP hükümetinin medya kavgası, seçimde oy oranını artırmak için her yolu deneyeceğinin bir kanıtı. Bakalım ekonomide nasıl bir temel tercihte bulunacak.

Kısacası; ekonomide kötü bir şey yaşarsak sorumlusu küresel kriz değil Hükümet olacak.
Yazarın Tüm Yazıları