İki gazetecinin işlediği suça bak!

MİLLİYET muhabiri Gökçer Tahincioğlu ve Vatan muhabiri Kemal Göktaş hakkında Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefet iddiasıyla dava açıldı.

Değişik gazetelerde yayımlanan haberdeki bu cümleyi okuyanların neler düşündüklerini tahmin etmek zor değil.

İki büyük gazetede çalışan iki gazeteci ve utanmadan Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefet ediyorlar!

Gökçer ve Kemal’i kamuoyu nezdinde böyle bir duruma düşüren suçları, bu yılın gazetecilik ödülünü hak etmelerini sağlayacak haberleri.

Söz konusu haber, bir tek mahkemenin verdiği karar ile Türkiye’deki bütün iletişimin takip altına alınmasıyla ilgiliydi.

Suçlu, şüpheli ayrımı olmaksızın hepimizin telefonlarımızın ve internet haberleşmelerimizin takip edilmesine izin veren bir karar!

En temel anayasal haklarımızdan birini, keyfi ve itirazı mümkün olmayacak şekilde yok eden bir mahkeme kararından bu iki arkadaşımızın çabaları ile haberdar olduk.

Ve şimdi onlar bu büyük suçlarının bedelini ödemek üzere yargıç karşısına çıkarılacaklar.

Doğrusunu isterseniz kişisel özgürlükleri korumanın her şeyin önüne geçtiği bir dönemde bu gazetecilik faaliyetinin cezalandırılabileceğine inanmıyorum.

Elbette amacım yargılamayı yapacak mahkemeyi etki altına almak değil.

Ancak şunu hatırlatmak istiyorum ki AİHM kararlarına bir göz atmakta, hepimiz açısından sayısız yarar var.

O kararlardan birinde şöyle deniliyor: Ceza tehdidi varsa, özgür basın faaliyeti yoktur!

"Özgür basının" bir demokrasinin olmaz ise olmaz koşulu olduğunu da son bir not olarak yazmış olayım
.

Siyasi ahlak bunu gerektiriyor

AKP İzmir İl Başkanı Aydın Şengül, oğlunun sünnet düğününde takılan altın ve parayı, Sokak Çocuklarını Koruma Derneği’ne bağışladı.

Alkışlanması gereken bir siyasi ahlak örneği diye düşünüyorum.

Şengül, siyasi kimliği olmayan her hangi bir vatandaş olsaydı elbette böyle bir tutum içinde olması beklenemezdi.

Ancak siyasi kişiliklerin, bu tür törenlerde verilen hediyeler ile ilgili olarak hassas olmaları gerekiyor.

Çünkü biliyorsunuz Başbakanımız servetini, oğlunun düğününde takılan altınlar ile açıkladığından beri kamuoyunda böyle bir hassasiyet var.

Ayrıca önde gelen siyasi kişiliklerin bu tür törenlerinde insanların sırf yaranmak için bir hediye yarışı içine girdikleri de sır değil. Ve bazı hediyeler de sadece o kişi, o makamda olduğu için veriliyor.

Hatırlayacaksınız Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de kızının düğününde takılan altınların yarısını sırf bu nedenle şehit ailelerine bağışlayacağını açıklamıştı.

Bugüne kadar bunun sonucu ile ilgili olarak tatmin edici bir açıklama yapılmadı.

Cumhurbaşkanı’nın tavrı "hayır gizlidir" gibi bir örtünün altında tutulmak isteniyor.

Ancak unutmamak gerekiyor ki bu yardımın yapılacağı kamuoyunun önünde açıklandı, sonucunu bilmek kamuoyunun hakkıdır.

CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan bu konuda açıklama istedi.

Benim bir vatandaş olarak Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a ricam şu: Bu açıklamanın altına bir de Suudi Kralı’nın hediyeleri ile ilgili küçük bir bilgi notu konabilir mi?

Mayonezli levreğe ne oldu?

ÇOCUKKEN denizle bir aşk ilişkisi içindeydim. Kendimi bir yandan Kaptan Cook gibi bir káşif olarak hayal eder, diğer yandan da balıkçılığımla övünürdüm.

Şimdi ne zaman bir balık lokantasına gitsem şaşırıyorum.

Benim çocukluğumda, 40 küsur yıl öncesinden söz ediyorum, "denizden" bir levrek tutmak her babayiğidin harcı değildi. Hele aynı boyda iki levrek tutabilmek!

Denizler daha temizdi, balık çeşidi daha çok ve balık da boldu ama elinizde bir levrek ile mahalleye girmenin başka bir havası vardı.

Annem arada sırada tutabildiğim o levreklerden şahane bir yemek yapardı: Mayonezli levrek. Bu yemeğin nesli neden tükendi bilmiyorum, unutulup gitti sanki. Hiçbir lokantada rastlamıyorum! Beslenme alışkanlıklarımız mı değişti, yoksa rafine zevkleri unutup, ateşin icat edildiği ilk günlere mi döndük?

Şimdi balık lokantalarında ve balıkçı tezgáhlarında neredeyse hepsi aynı boyda ve kiloda "deniz levreklerine" bakıyorum ve şöyle düşünüyorum: Birileri galiba bizi kandırıyor!

Eski "balıkçılık" günlerimi hatırlamama neden olan şey Atlas Dergisi’nin bu ayki sayısında ek olarak verdiği Türkiye Balık Atlası oldu.

Etrafımızı çevreleyen denizlerde, göllerimizde ve nehirlerimizdeki balık türlerini, özelliklerini, resimlerini ve başka dillerdeki isimlerini de bu atlasta bulacaksınız.

Derginin eklerinden birisi de "balık cetveli".

Denizlerimizdeki balık soyunu korumak için hangi balığın hangi boydan itibaren yenmesi gerektiğini bu cetvel gösteriyor.

Unutmayın ki siz yemek için satın almazsanız, yavru balıklar tutulmaz!

Balık avının yeniden serbest bırakıldığı bu günlerde bir yandan taze balığın tadını çıkarırken, diğer yandan bu zevki gelecek nesillerin de yaşaması için sorumluluğumuz olduğunu aklımızda tutalım.
Yazarın Tüm Yazıları