Yeni ekonomik riskimizin adı dış politika

KÜRESEL kriz, IMF programının bitmesi, Anayasa Mahkemesi’nin türban ve parti kapatma davaları, son dönemdeki önemli ekonomik risklerimizdi. Tabii ki giderek büyüyen en önemli risklerimizden biri olan cari açığın, er ya da geç başımıza hep bir iş açtığını da unutmayalım.

Piyasalar küresel krizin bittiğine inanıyordu ama öyle olmadığı hatta asıl etkilerinin bundan sonra görüleceği artık anlaşıldı. Anayasa Mahkemesi, ekonomik risk haline gelen türban ve parti kapatma ile ilgili kararını verdi. Yani bu risklerin ortadan kalkmış olması gerekiyor. Ancak buna rağmen bu risklerin tümüyle ortadan kalktığını söyleyemiyoruz. Çünkü karar çıksa da sonuç çıkmadı gibi. Son günlerde ise yeni bir ekonomik riskimiz daha oldu. Bunun adı da dış politika. Türkiye’nin dış politikası demek daha doğru. Riskin adını belki de uluslararası siyasi ve askeri ilişkiler olarak tanımlamak gerekiyor. Bence bizim dışımızda gelişen ancak bizi de ilgilendiren uluslar arası ilişkilerden çok, AKP Hükümeti’nin bu ilişkilere yanaşma, müdahil olma biçimi ileride başımıza büyük bir iş açacak gibi gözüktüğü için, dış politika denmeli.

Geleneksel dış politika ve kullandığı enstrümanlar doğru muydu yanlış mıydı, bu hep tartışılır. AKP Hükümeti ile birlikte geleneksel dış politika kurallarının esnetildiğini, kullanılan araçların ve yöntemlerin değiştirilmek istendiğini de herkes biliyor. Değişen dış politikanın kamuoyunda görünen en çarpıcı yönü nedir diye bakarsak, "Türkiye’nin bölgede nerede problem çıkarsa oraya gidip, aktif arabulucu rolü üstlenme görüntüsü vermesi" olarak adlandırabiliriz. Bir başka değişen politika da, Türkiye’nin iç meselelerinin hemen dışarıya, özellikle Batıya yansıtılıp, AKP’nin içerdeki sorunları için dışarının açık desteğini araması gibi gözüküyor. Hükümetin izlediği dış politika bir hayli tehlikeli gibi. Önümüzdeki dönemde, yani "uluslararası siyasi ve askeri ilişkilerin kırılma noktasına gidiyor gibi gözüktüğü" bugünlerde, mevcut dış politikayı sürdürmek, durduk yerde başımıza iş açabilir.

"HER PROBLEMİ ÇÖZERİM"

"Ben problem çözerim" türü bir dış politika yaklaşımı, boyutlarınızı aşan veya hiç gereği olmayan problemlere karışıp, "problem çözmek yerine problemin bir parçası olmayı" beraberinde getirebilir. Bu da ülkenin hayati çıkarlarına önemli zararlar verebilir. Özetle; Batının İran’la yaşadığı problemin giderek büyümesi, Gürcistan’ın başlattığı savaş, ABD’nin Polonya ile füze anlaşması gibi son uluslararası gelişmeler, çok daha büyük bir hesaplaşmanın başladığını gösteriyor. Bu büyük hesaplaşma içinde Türkiye, "ben problem çözerim" deyip, kendi başına problem çözmeye kalkar ve geleneksel denge politikasını bir kenara atarsa, öyle ya da böyle, devasa hale gelen problemin içinde kendini bulabilir.

Türkiye’nin bir yandan Batı’nın müttefiki gözüküp, öte yandan Sudan’da El-Beşir ile, Suriye, İran liderleriyle, İsrail-Filistin anlaşmazlığında yerel örgütlerle oyun oynamaya kalkışması zaten tepki çekiyor. Bununla birlikte Batı’nın, Rusya ile olan hesaplaşmasında Türkiye’nin konumunu şimdi daha net görmek isteyeceği de açık. Siz oyunu böyle oynarsanız, Batı’nın dengede kalmanızı kabul etmeyip taraf olmaya sizi zorlayacağı da ortada. Elbet Türkiye’nin çıkarları zaman zaman Batı’nın çıkarlarıyla çatışacak, elbette Batı’nın hakim görüşleri ve davranışlarına o takdirde karşı çıkılacak. Ancak gereksiz "problem çözerim" oyunu, sizi diplomatik olarak gereken karşı çıkışları yapamaz hale getirebilir. Uzun zamandır ABD’nin ya da İsrail’in İran’ı vurup vurmayacağı, piyasalarda tartışılıyor. Buna şimdi Rusya ile hesaplaşma da eklendi. Böyle bir ortamda hükümetin uyguladığı mevcut dış politika ekonomimiz için de önemli bir tehlike oluşturmaya başladı. Küresel kriz derinleşirken, çıpasız kalmış, cari açığı büyüyen bir ekonomi için, artı riskler oluşturmanın anlamı nedir, bilinmez...
Yazarın Tüm Yazıları