Bari şehitlerden utanın

ŞİMDİ yazacaklarım için önce şunun altını çizelim:- Bu ülkenin Anayasal düzenini, demokratik sistemini, laik yapısını yıkmaya kalkışanlar mutlaka cezalandırılmalıdır. Bu geleceğimizin güvencesi için şarttır.

Haberin Devamı

Tamam mı? Tamam...

Şimdi artık cılkı çıkmaya başlayan, hepimizi utandıracak hale gelen bir ayıba dikkat çekelim.

İşte açıkça söylüyorum...

Bu Ergenekon soruşturması giderek bir "asker düşmanlığı"na, "orduya karşı bir savaşa" dönüşmektedir. Sızdırılan asılsız haberler, dedikodular, neredeyse bir "sürek avı"na benzedi...

Paranoyanın beslediği bir "kirli kuşatma" var... Doğrunun yanlışa karıştığı, her şeyin bulandığı bir kuşatma.

Asker mi, üniforma mı? "Mutlaka darbe planlamıştır ya da planlar" gibi bir "hakaret brövesi", her gün o şerefli komutanların, askerlerin göğsüne takılmak istenmektedir...

Bu millet için dağlarda ölümü bekleyen, gecenin karanlığında vurulup düşen erinden komutanına karşı bir ayıp yaşanmaktadır.

Artık iyice anlaşılmıştır ki, onlara "darbeci, bozguncu, gizli iş çeviren, milletine güvenmeyen" bir "psikolojik yafta" takmaya çalışanlar vardır.

Ayıp işte buradadır.

Bakın tekrar söylüyorum. Eğer askerin içinde bir yasadışı organizasyon varsa bulup çıkartılsın ve cezası verilsin...

Bununla ilgili doğru bir haber varsa elbette millet bilsin. Ceza verilsin.

Ama dedikoduyla, yalanla, asılsız haberle, sızdırma, yarım yamalak bilgiyle atılan çamurların, kırılan onurların cezası ne olacak?

Kimsiniz, nesiniz bilmiyorum. Ama yine de soruyorum:

- Bu kadar mı düşmansınız? Bu kadar mı nefret dolusunuz?

Bu iğrenç tezgahı kurup askeri deşmeye, tahrik etmeye çalışanlara ve buna alet olanlara söylüyorum:

- Hayattakileri tanımıyorsanız, bari bu millet için canını veren şehitlerden utanın... Onların analarından, kızlarından, sevgililerinden, eşlerinden utanın...

Ayıptır...

Haberin Devamı
İKİNCİ YAZI

Özgeçmiş değişikliği bir mesaj mıydı?

Bazı olaylar anında anlaşılmıyor. O an "Allah Allah bu da nereden çıktı şimdi" diye sorduğunuz sorunun cevabı çok sonra geliyor.

Bari şehitlerden utanın

Hatırlayın, Org. Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanlığı döneminde bir "özgeçmiş bombası" yaşanmıştı. Özkök, Genelkurmay’ın internet sitesindeki özgeçmişine bir cümle eklemişti:

"Başbakana bağlıdır."

Oysa o zamana kadar, hiçbir komutanın özgeçmişine böyle bir ibare yazılmamıştı. İnönü’den Kıvrıkoğlu’na kadar böyle bir ifade yoktu... Şaşırıp haber yapmıştık. Paşa ikinci kez şaşırtmıştı. Bir de KKK ambleminden Atatürk resmini çıkartmıştı. Bu ikinciydi...

O zaman eski komutanlardan, Org. Karadayı ve Org. Kıvrıkoğlu’na sormuştum. Onlar da Genelkurmay Başkanlığı yapmıştı ve böyle bir ifade kullanmamışlardı. İkisi de tepki vermiş ve "Orada özgeçmiş yer alıyor. Komutanın Anayasal statüsü değil ki. Bu nedenle konulmasına gerek yok" demişlerdi...

Peki Özkök, diğer komutanlardan farklı olarak özgeçmişine neden "Anayasa’ya göre başbakana bağlıdır" ibaresini eklemişti. Neden gerek duymuştu?

Şimdi diyorum ki, acaba bu hem ordunun içine hem de dışına bir mesaj mıydı?

Yani altındaki bazı gelişmelerden endişe mi duyuyordu. Bugün, "Ne tekzip ederim ne de teyit ederim" diyerek zımni olarak doğruladığı ya da boşlukta bıraktığı (sözde) "darbe günlükleri"ndeki olaylara karşı şu mesajı mı vermek istemişti:

"Bana bakın ben başbakana, parlamentoya, Anayasa’ya bağlıyım. Aklınızda bir şey varsa ben yokum."

Öyle ya, tekzip etmediği "darbe günlükleri"ne göre o dönem üzerinde bir baskı olmalı. Bu baskıya bir cevap mıydı bu özgeçmiş değişikliği?

Bizim o zaman anlamadığımız bir işaret fişeği miydi?

Olabilir mi?


ÜÇÜNCÜ YAZI

Arabulucu Ankara kendisiyle savaşıyor


DIŞİŞLERİ Bakanlığı’nda saat 24.00’e doğru İran Dışişleri Bakanı Muttaki iki önemli mesajı veriyor:

- PKK ve PEJAK terörüne karşı sonuna kadar ortak mücadele.

- Nükleer program için barışçı adımlara hazırız. Türkiye bunu ABD’ye iletecek.

Ardından ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley geliyor. NATO danışmanları toplantısı yapılıyor. Sonra İsrail Altyapı Bakanı. Sonra Rus Gazprom...

Neresi burası... Ankara.. Ama hangi Ankara?

O "paranoyak kuşatmayı" yarıp biraz dışarı bakınca Ankara nerede?

Nasıl da inanılmaz bir trafiğin ortasında...

İçeriden bakılan Ankara. Dışarıdan bakılan Ankara.

İki farklı Ankara. Sanki iki farklı ülkenin başkentleri gibi.

Sanki repliğini unutmuş bir başrol oyuncusu gibi. Kuliste kıvranıyor.

Sahnede herkesin gözü onda. Müthiş bir hız. Etkili bir oyun.

Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Ahmet Davudoğlu ile bunu konuşuyorum.

İlk sözü şu:

- 5 yıldır bu ilişkileri örüyoruz. Türkiye artık bu bölgede sözü geçen proaktif bir ülkedir. Bakın bütün bu coğrafyada herkes ve her ülkeyle konuşabilen tek ülkeyiz.

O Ankara’nın yalnızca geçen haftasına bakın.

İran Dışişleri Bakanı Muttaki gidiyor. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı geliyor.

İsrail Altyapı Bakanı Eliezer. Ardından Rusya’nın en kuvvetli isimlerinden Medvedev.

Şu Ankara’ya bakın...

Cinnah’tan protokol yoluna doğru bütün düşmanları aynı caddelerden geçiriyor.

İran-İsrail... İran-ABD... Hizbullah, Hamas-İsrail-Suriye. Ve Irak...

4 ay önce savaşın eşiğine geldiğimiz Irak’la stratejik işbirliği anlaşması...

İşte NATO danışmanlar toplantısı. İngiliz, Fransız, İtalyan... Irak’a komşu ülkeler zirvesi...

Dünyanın "savaş coğrafyası"nda, "gerilim haritası"nda Türkiye arabulucu...

Irak içinde Şii-Sünni... İran-ABD. Lübnan’da yine arabulucu. Suriye-İsrail konusunda arabulucu... Kosova’da devrede. İran-ABD yakınlaşmasında arabulucu.

Ama bir tek yerde arabuluculuk yapamıyor. Bir tek yerde etkili değil. Barışı sağlamak için hareket edemiyor. Tıkanıp kalıyor. Nerede mi?

Ankara’da... İçerideki Ankara’da...

Kamplaşıyor. Nefret, paranoya, kumpas, pusu, güvensizlik ve öfkeyi yenemiyor...

Dünyanın arabulucusu, kendi içinde çatışıyor. Bu kadar barış diyen bir arabulucu kendi topraklarında her gün gencecik vatan evlatlarını şehit veriyor...

"Arabulucu"nun kendi içindeki savaşı, akan kanı dinmiyor...

Ne garip, ne acı değil mi?

DÖRDÜNCÜ YAZI

Peki Hüsamettin Özkan ne diyor/images/100/0x0/55ea783ff018fbb8f88203c6

- Ecevit artık ayakta duramıyor. Görevi bıraksın! Yerine duruma hákim biri geçsin. (Hüsamettin Özkan)

- Kim diyor bunu?

- Bazı komutanlar.

- Kime diyor?

- Bir resepsiyonda Gazeteci Murat Yetkin’e.

İddia Ecevit’in başbakanlığı döneminde...

Yetkin, gazetecilik refleksiyle Başbakan’a doğrulatmak istiyor. Yazdığına göre de doğrulatıyor...

Yani Ecevit’in çekilmesi için "bir zorlama olmuştur" diyor. Eğer bu olduysa bunun adı müdahaledir.

Peki Hüsamettin Özkan ne diyor bu duruma? Komutanlar gerçekten Ecevit’e böyle bir haber gönderdiler mi? Hüsamettin Özkan’a böyle bir teklifte bulundular mı?

Hüsamettin Özkan aynen şöyle diyor:

- Komutanların kesinlikle böyle bir teklifi ya da baskısı olmamıştır. Böyle bir mesaj da gelmemiştir. Gazeteci Yetkin duyduklarını aktarmak istedi o kadar. Bu yazılanları yakışıksız buluyorum.

Murat’ı aradım. Ne diyorsun diye sordum. İşte cevabı:

- Ben tanık olduğum olayın ve yazdıklarımın arkasındayım, bir zorlama olmuştur.

Özkan "yok" diyor. Yetkin "var" diyor...

Bu olay, acaba o dönem herkesin ağzında olan, "Bülent Bey artık çekilsin" sözünün bir resepsiyon sohbetinde komutanlar tarafından da dile getirilmesi midir?

Yoksa örgütlü bir "zorlama" mı? Hatta müdahale midir?

Ben "örgütlü bir zorlama" olduğunu sanmıyorum... Belki "sohbet ve niyet beyanı" aşamasında kalmıştır.

BEŞİNCİ YAZI

Yukarıda ’it dalaşı’ aşağıda ’kedi süreci’ /images/100/0x0/55ea783ff018fbb8f88203c8


YUNAN jetleri bir yıl boyunca tam 341 kez Ege’de Türk jetlerini taciz etti... Bir defa düştü...

Hálá ediyor... Her sabah, her saat... Pilotlar buna "it dalaşı" (Dog fighting) diyorlar...

Bu "it dalaşı" yalnızca 24 Mayıs’tan 28 Mayıs’a kadar olan 4 gün süreyle olmadı. Çünkü Yunan jetleri bizim jetleri taciz etmedi.

Neden mi?

Çünkü o 4 gün Yunan Genelkurmay Başkanı Türkiye’deydi...

Geldiği gün ’it dalaşı’ durdu. Gittiği günün ertesi günü yeniden başladı.

Yunan jetleri hálá Türk jetlerinin önünü kesiyor. "İt dalaşı" sürüyor.

Ege’de bu "it dalaşı" var.

Akdeniz’de ise "kedi süreci"..

Kıbrıs’ta görüşmeler ve tek devlet olma arayışı...

Kim inanacak şimdi buna...

Kim inanacak;

- Yukarıda "it dalaşı"...

- Aşağıda "kedi süreci"...

Yani diyorum ki;

Bu "it dalaşı"nın "kedi süreci"ne olan katkısı açısından;

Kim inanacak bu "Ada’da barış" hikáyesine.

 

Yazarın Tüm Yazıları