Yalanlama yanlış yerden geldi

BÜTÜN bu Ergenekon hengámesi içinde bir cümle, küçücük bir cümle dikkatimi çekti.


Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’ü gözaltına alan polislerden birinin ettiği bu küçücük cümle, kafama fena halde takıldı.

Evindeki kasadan 2.5 milyon Euro çıktığını gören polis, Sinan Aygün’e şunu söylemiş:

"Sen hep Atatatürkçü geçiniyorsun ama kasandan çıkan paraların üstünde Atatürk resmi yok."

Haber geldiğinde önce inanamadım.

Herhalde "dezenformasyon" dedim.

Baktım, başka kaynaklardan da geliyor, kullandık.

Yine de tereddütlüydüm. Çünkü bu cümle, operasyonu yapmaya giden polisin, Aygün’e karşı ne kadar önyargılı, kafasının ideolojik olarak ne kadar doldurulmuş olduğunu gösteriyor.

* * *

Demokratik bir ülkede operasyona giden polisler görüşlerini, fikri yapılarını bu kadar açık biçimde dışa vurmazlar.

O yüzden yalanlarlar diye bekliyordum.

Ama "Polis mutlaka yalanlar" diye beklerken, ATO’dan yalanlama geldi.

Bana göre polisin daha önce davranıp bu cümleyi yalanlaması gerekirdi.

Yine de bu haber benim için çok önemliydi.

Çünkü Ergenekon operasyonunun, dezenformasyona ne kadar açık şekilde sürdürüldüğünü gösteriyordu.

Dün İstanbul’daki soruşturmalar hakkında bilgi sahibi olan bir yetkiliyle konuştum.

Önceki gün kulaklara fısıldanan, Şener Eruygur’un masasında bulunan plan hakkındaki görüşlerini sordum.

Çünkü bu haber bazı gazetelerde çıkmıştı.

Ancak nedense "Taraf" Gazetesi’nde yoktu. Bu da dikkatimi çektiği için sormuştum.

"Açıkça söylüyorum, şu ana kadar bu konuda bizim önümüze gelmiş bir bilgi yok" dedi.

Öyleyse bu haberler nereden çıkıyor?

"Bu konuda çalışan görevlileri evlerine bile göndermiyoruz. Herhalde bazı kişiler oturup, olsa olsa böyledir diye yazıyorlar. Tuncay Özkan 6 Temmuz’da miting yapacak, birisi bunun üzerine bir şey inşa ediyor olabilir" diyor.

Böyle günlerde bizim için de gazete yapmak kolay olmuyor.

Neyin gerçek haber, neyin dezenformasyon olduğunu ayırmak gerçekten zor.

Temkinli olmak ise Rus ruleti gibi.

Bazen aşırı temkinden bir haberi atlıyorsunuz. Dikkatli davranmanız dezavantaja dönüşüyor.

Bazen de o temkin sayesinde bir dezenformasyon tuzağına düşmekten kurtuluyorsunuz.

Bu da avantajınız oluyor.

* * *

Söz konusu yetkiliyi yakalamışken şunu da sordum.

Komutanların gözaltı süresi ne zaman doluyor?

Soruya cevap vermeden önce, "Komutanlara içeride gerekli özen gösteriliyor" diyor.

Eruygur Paşa’nın konuşmaması meselesine gelince?

"Belki savcının önünde konuşmayı tercih eder. O olmazsa hákim var. Ama savcıya da konuşmaması onun lehine olmaz" diyor.

İşlerin bu kadar uzun sürmesini ise şöyle açıklıyor:

"Çok sayıda dinleme kaydı var. Başka kişilerden alınan ifadelerden çıkarılan sorular var. Bunların hepsi sorulacak."

Her halinden, iddianamenin bitirilmemesinden duyduğu sıkıntı hissediliyor.

Anlayacağınız, bu durumdan o da sıkıntılı.

* * *

Sıkıntılı olmayan kişiler ise her kanattaki "silahşorlar".

Gün onların günü.

Köşe yazılarına bakıyorum, kılıçlar çekilmiş ve tekrar kınlarına sokulacağına dair hiçbir işaret yok.

Sanki, "nihai hesaplaşma günü" gelmiş de, herkes elde silah cepheye gidiyor.

Onların işi çok kolay.

Daha iddianamesi bile hazırlanmamış bir soruşturmada, "paşalar darbeci", gazeteciler "çeteci" olmuş bile.

Üstelik aralarında bize her gün "basın etiği" dersi verenler de var.

Madem herkes demokrasiden söz ediyor, bir cümle de ben edeyim.

Türk demokrasisi, kesin inançlı bu köşe silahşorlarının değil, bugün yazılarına açı bulmakta zorlanan makul insanların sırtında yükselebilir.

O yüzden temkinli olmaya devam.

Dezavantajınıza olursa üzüleceksiniz.

Avantajınıza olursa sevineceksiniz.

Her ikisi de bugün silahşor olmaktan iyidir.
Yazarın Tüm Yazıları