Artık iddianameyi görmemiz gerekiyor

"ASKERİ darbeye zemin hazırlayacak ve onu meşru kılacak faaliyetler!" Ergenekon Çetesi’nin "görev ve faaliyet alanı" böyle tanımlanıyor.

Ümraniye’de ele geçen el bombaları, Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombalar, Hrant Dink cinayeti, Danıştay Baskını, Cumhuriyet Mitingleri gibi eylemler bu amaçla gerçekleştirilmiş.

Orhan Pamuk, bazı gazeteciler ve toplumda tanınmış kişilerin öldürülmesi planları da "proje seviyesinde kalmış".

Savcılık henüz iddianameyi ortaya çıkarmadığı için bu bilgilerin ne dereceye kadar doğru olduğunu bilemiyoruz. Aynı şekilde tutuklu bulunanların ve halen arananların da bu çete ve işlenen suçlarla bağlantılarını bilebilmek mümkün değil.

Toplumda böylesine derin bir bölünme yaratan bir davanın iddianamesinde, bütün bu iddiaların elle tutulur somutluktaki kanıtlarla destekleneceğini varsayıyorum.

Eğer, bu olaylarla ilgili iddialar ve bağlantılar, Türkiye’de genellikle alıştığımız gibi her yöne çekilebilecek telefon dinleme kayıtlarından ve komplo teorilerinden ibaretse, soruşturma üzerinde siyaset gölgesi arayanların haklı çıkacaklarını şimdiden söyleyebiliriz.

Dün gazetelere yansıyan haberler iddianamenin 1500 sayfa ile 200 bin sayfa arasında olacağı anlatılıyordu. Bir yerlerde de iddianamenin ekleriyle birlikte 4 milyon sayfa olacağı yazılıydı.

Henüz tamamlanmamış bir iddianamenin ne kadar tutacağı nasıl biliniyor, anlamak zor.

Savcı, iddianamesini bir an önce açıklarsa, bu konu üzerinde yaratılan efsaneler de sona erecektir.

Ve elbette bu çetenin "kimi kışkırtıp darbe yaptıracağı konusu" da es geçilmemeli.

Yunanistan gibi olmak zorunda değiliz

İMROZ ve Bozcaada’da yaşayan gayrimüslim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına karşı izlenen ayrımcı politikaları kınayan Avrupa Parlamentosu kararı hakkında Dışişleri Bakanlığı şu açıklamayı yaptı:

"Raportöre karşılıklılık ilkesini hatırlattık ama dikkate almadı."

Türkiye’de iktidarda hangi siyasi parti olursa olsun, değişmeyen bir "devlet politikası" bu tutum.

Yunanistan, Hıristiyan olmayan Yunan vatandaşlarına eziyet ediyor diye, Türkiye de Müslüman olmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına eziyet etme hakkını kendinde görüyor.

Kuşkunuz olmasın ki sınırın öteki tarafındaki Dışişleri Bakanlığı’na sorsanız, onlardan da aynı yanıtı alırsınız: Efendim, karşılıklılık ilkesi gereğince!

Avrupalı olma iddiasında olan ama bir türlü medenileşmeyi beceremeyen iki devletin kendi vatandaşlarına eziyet etmek için aynı gerekçeyi kullanmasına ister gülün, ister ağlayın.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, dinleri ve etnik kökenleri ne olursa olsun, bu ülkenin eşit bireyleridir. Anayasa böyle yazıyor.

Onlar arasında etnik ve dini durumlarına bakarak ayrımcılık yapmak, modern bir devlete yakışmaz. Aynı zamanda da bir insanlık ayıbıdır.

Yunanistan bu ayıbı, Avrupa’nın gözünün önünde hiç utanmadan işliyor diye, aynı rezilliği bizler de yapmak zorunda değiliz.

Yunanistan’ın ayrımcı politikalarına karşı sesimizi yükseltebilmenin yolu "karşılıklılık ilkesinden" değil, burada insan haklarına saygılı bir düzen içinde yaşamaktan geçiyor.

Başkentin taşınma işlemi başlıyor

BAŞKENTİN çaktırmadan İstanbul’a nakledilmesi operasyonu için dün düğmeye basıldı.

Merkez Bankası, Vakıflar Bankası, BDDK ve SPK merkezlerinin İstanbul’a taşınması için hazırlanan kanun teklifi TBMM’ye sunuldu.

Bundan sonrası artık sadece "milli iradeye" kalıyor. Genel Başkan’ın bir göz işareti ile parmaklar havaya kalkacak ve irade tecelli edecek.

Söz konusu yer değişikliğinin gerekçesi İstanbul’u dünya finans merkezi yapmak.

İstanbul’un dünya ekonomisi içindeki yerini, ulaşım sorunlarını, bu amaçla kente geleceklerin çocuklarının eğitim meselelerini, karmaşık vergi sistemimizi ve rüşvetle sakatlanmış bürokratik düzenimizi bilmiyor olsak, bu gerekçeyi "yutabiliriz".

Bu gerekçeyle çocuklar bile kandırılamaz.

Amaç bellidir: Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentini, yavaş yavaş İstanbul’a taşımak!
Yazarın Tüm Yazıları