’Ortam dinlemesi’ni kim yaptı?

ADALET Bakanı Mehmet Ali Şahin, bazı yüksek bürokratlar ile üst düzey komutanlara ses kayıtlarının "ortam dinlemesi sonucunda elde edilmiş olmaları olasılığının çok yüksek" olduğunu söyledi.

Şahin’in bu açıklamasını, CHP Milletvekili Mustafa Özyürek’in soru önergesine verdiği yanıttan okudum.

Açıklamadaki bir cümle dikkatimi çekti:
"Cumhuriyet Savcısı veya yetkili mahkemece verilmiş bir karar bulunmadıkça, özel konuşmaları kayda almak ve yayımlamak suç teşkil eder."

Bu "suçun" nasıl kovuşturulduğunu merak ettim.

En yüksek devlet görevlileri dinlenebiliyor, anayasal teminat altındaki bir özgürlük ihlal ediliyor, bunun suç olduğunu Adalet Bakanı söylüyor, peki savcılar bu suçu kovuşturmak için "şikáyet" mi bekliyor? Anlayabilmek mümkün değil.

Öte yandan "ortam dinlemesi" yapıldığının en yetkili bakanın ağzından kabul edilmesi, Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt’ün yaşadığı olay açısından da önem taşıyor.

Paksüt de zaten kendisini takip eden polis otosunun "dinleme" yaptığından kuşkulanıyordu.

Bu durumda soruşturmanın derinleştirilmesini beklememiz gerekiyor.

Bugün Hürriyet’in manşetinde okuyacağınız haber, bir başka dinleme skandalı ile ilgili.

CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın, eski Bolu Valisi ile parti binasında yaptığı konuşmanın kayda alınarak, bir dinci gazeteye servis edilmesi, "dinleyicilerin" hiç kimseden korkularının olmadığını gösteriyor.

Hatta bu tabloya bakarak herkese meydan okuduklarını bile söyleyebiliriz.

Ancak Adalet Bakanı’nın "kayda alma konusundaki uzman kuruluşlarımızda yuvalanan bir tarikatın bu işlerdeki rolü" ile ilgili soruyu yanıtsız bırakması, soruşturmanın neden asla derinleştirilemeyeceğini de bize gösteriyor.

Bir tarafta Ergenekon gibi çeteler, diğer tarafta tarikat ilişkilerinin şekillendirdiği gizli oluşumlar.

Türkiye, bir alacakaranlık kuşağı filminin seti haline mi getirilmek isteniyor?

Ekonomik sorunlar kanunla çözülmez

KREDİ kartlarına uygulanan faizin, kanun zoruyla sınırlandırılması girişimi, bu ülkede popülist politikacıların soyunun hiç tükenmeyeceğini gösteren örneklerden biridir.

Ekonomik sorunları, kanunlar çıkararak çözebileceğini zannetme alışkanlığı da aynı şekilde hiç bitmeyecek.

Gerçi sorunlarımızı böyle çözemediğimizin binlerce örneği var ama her seferinde yeniden denemek ve yürümediğini görmek gerekiyor demek ki.

Kredi kartları borçlarının ödenmez hale gelmesinin tek nedeni, bankaların yüksek faizler uygulaması olamaz.

Nitekim daha önce bu borçların belli bir faiz ile tasfiyesini öngören bir kanun çıktı ama iki yıl içinde kredi kartı borçları yine ödenemez oldu!

Çünkü sorunun temelini oluşturan mesele, kredi kartlarına uygulanan faiz değil
, kredi kartı borçlarını ödeyecek olanların gelirleri ile ilgilidir.

Kredi kartıyla borçlanarak yaşayan insanlar, bunu borçlanmayı sevdikleri için yapmıyorlar.

Elde ettikleri gelir, giderlerini karşılamadığı için borçlanıyorlar, harcama yapmayı bilmedikleri için değil!

Kredi kartı borçlusu olanların çok büyük yüzdesi bu borcu, çocuklarının gıda ihtiyacını karşılamak, onları düzgün giydirmek, kısacası bugünün yaşam koşullarında ayakta kalabilmek için yaptılar.

Elbette aralarında gereksiz ve lüks tüketime kayanlar da vardır ama ezici çoğunluğun borcu, günlük yaşamı sürdürebilme kaygısından kaynaklanıyor.

Ve şimdi kanun çıkartarak bu faizleri aşağılara çekmek, bu borcun ödenmesini sağlamaz.

Borç büyümeye devam eder, çünkü ücretli işçi ve memurların gelirleri, sokaktaki gerçek enflasyona uygun artmıyor.

Hükümet, kanun çıkararak ekonomik sorunları çözebileceğine inanıyorsa, bir kanun çıkarıp, bütün ücret ve maaşları artırmayı denesin!

Kimse çıkıp da "bunun için kaynak yok" demesin.

Vergi affına, prim affına, çiftçi borçlarının ertelenmesine, sadaka ekonomisinin ayakta tutulmasına yeten kaynak, işçi ve memura neden yetmiyor?
Yazarın Tüm Yazıları