Eğer Gül iç politika açsaydı bakın neler derdim

CUMHURBAŞKANI Gül iç politikayı Ufuk Uras’la konuştu. DSP Genel Başkanı Zeki Sezer’le konuştu. Peki neden Deniz Baykal’la konuşmadı?

Ancak Çankaya Köşkü’nden yapılan açıklamada Deniz Baykal’la da iç konuların konuşulduğu iması vardı.

Deniz Bey Paris’te İzmir için EXPO toplantısında. Ankara’daki soru ise şu:

- Cumhurbaşkanı Gül Deniz Baykal’a iç politika konularını açtı mı? Açtıysa ne dedi? Geri adımdan söz etti mi?

Bu soruların cevapları, Türkiye üzerinde esen gerilim rüzgarlarının bugünden itibaren hangi şiddette ulaşacağını göstermesi açısından çok önemli.

Baykal’la uzun bir telefon sohbeti yapıyoruz. Soruyorum:
/images/100/0x0/55ea93b0f018fbb8f8890b79
- Deniz Bey ortada bir karışıklık var. Köşk iç politik konulara da girildiğini söylüyor... Zeki Sezer de benzeri bir şey söyledi..

Baykal kesin bir cevap veriyor:

- Eğer Sayın Gül iç politika açsaydı benim söyleyecek daha çok şeyim vardı.

- Ne söyleyecektiniz?

- Abdullah Gül bana iç politikadan nasıl söz edebilir. Onun bana söyleyecek neyi olabilir? Bugün ülkeyi kriz noktasına kim getirdi. Tarafsız olamayacağı açık bir cumhurbaşkanı bu konularda ne diyebilir. AKP’nin iki numaralı ismi. Bütün bu konuların oluşumunu o sağladı. Şimdi de iddianamede ismi var. Anayasa Mahkemesi’ndeki konular belli. Türban, kapatma davası... Bu konularda taraf bir cumhurbaşkanı ne diyebilir. Bu konuların bu noktaya gelmesinde imzası olan bir kişi ne diyebilir... Ama eğer o konuyu açsaydı ben bütün bunları kendisine söylerdim. Ülkeyi bu kriz noktasına getirenler içinde olduğunu söylerdim.

Bu sözler şu an içinde bulunduğumuz gerilim noktasını göstermesi açısından çok önemli.

Belli ki anamuhalefet partisi önümüzdeki dönem için planlanan bir "liderler zirvesi" için olumlu bakmıyor. Yani eğer Cumhurbaşkanı Gül liderlerle bir zirve düşünürse ve eğer iç politika konuşursa, o toplantıda Baykal’ın ne söyleyeceği şimdiden belli. Yani toplantının sonuçsuz kalacağı açık...

Geri adım geri tepti

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’na "Yaptığınız geri adım çıkışı Başbakan’ı kızdırdı" dedim..

Sustu... Sonra, "Amacımız o değildi" gibisinden bir cevap verdi.

Son durum şu: Cumhurbaşkanı Gül bu girişimi destekledi. Meclis Başkanı Köksal Toptan destekledi. Ama Başbakan kızgın. Baykal daha da kızgın. Ve sonuçta iktidar ve muhalefet bir konuda birleştiler. Geri adımcılara karşı kızgınlar. Başbakan, "Ben ne hata yaptım da geri adım atacağım kardeşim" diye soruyor... Kendisi açısından haklı da.. "Birisi çıksın da o geri adımın ne olduğunu söylesin" diyor. Baykal da benzeri bir şey söylüyor:

- Krizi çıkartan biz miyiz de geri adım atacağız. Hangi konuda neden geri adım atacağız?

TOBB Başkanı’yla son konuştuğumda, ’81 ilden itidal ve geri adım çağrısı yapan Anadolu Kaplanları’nın o güçlü ses tonu yoktu. "Başbakan’la konuşacağım" dedi o kadar... Sonuç şu: Geri adım geri tepti...

Erdoğan neden kızdı

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan "geri adım" önerisine ciddi şekilde tepki veriyor. Kızgın. Bendeki yorum şu:/images/100/0x0/55ea93b0f018fbb8f8890b7b

- TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Kayserili olan Cumhurbaşkanı Gül ile hemşerilikten de öte bir yakınlık içindedir... Bu nedenle sürekli olarak destekçisidir. Daha önce Türban Yasası’yla ilgili krizde Gül’ün yasayı onaylamasıyla ilgili büyük sıkıntı vardı. İşte bu noktada Gül’e gitmiş ve bir liderler zirvesi organize etmek istediğini söylemişti. Plan şuydu. Hisarcıklıoğlu Baykal ve DSP lideri Sezer’i TBMM’den kendi görüşlerinin de bulunacağı bir türban yasasının çıkartılması için ikna edecekti. Onlar ikna oldukları mesajını gönderince Cumhurbaşkanı da yasayı TBMM’ye iade edecekti. Böylece Gül içinde bulunduğu gerilimli durumdan kurtulacaktı. Herkesi kavrayan bir cumhurbaşkanlığı yapmış olacaktı.

Yasanın imzalanması için kısa bir süre kalmıştı. Hisarcıklıoğlu görüşmeleri sürdürdü. Sanıyorum Zeki Sezer bir noktaya gelmişti. DTP uygundu. Ancak Baykal’ı çözemedi. Ve tam Mehmetçik Irak’a girdiğinde TOBB Başkanı, Gül’ü aradı ve "olmuyor" dedi. Bunun üzerine Gül yasayı imzaladı. Ben bu olayı öğrendiğimde sormuşum...

- Başbakan bu organizasyonun neresinde?

Sanıyorum Tayyip Erdoğan bu organizasyona çok istekli değildi. Sonuçta AKP ve MHP çoğunluğu yasayı göndermişti. Tayyip Erdoğan gidip Baykal’dan "Türban için icazet" almak istemiyordu... Gül ise Cumhurbaşkanlığı’nın gereğini yerine getirmek istiyordu. Sonuçta Gül’e destek vermek isteyen TOBB Başkanı’nın projesi çöktü.. Şimdi bu "geri adım" önerisi ikinci Hisarcıklıoğlu projesiydi... Ve dikkat ederseniz, Çankaya’dan destek görüyor, ama Erdoğan’dan tepki alıyor... Belli ki Başbakan TOBB Başkanı’nın bu "arabulucu" ya da "oyun kurucu" rolüne sinirlenmeye başladı. Üstelik bu defa, "geri adım" diyerek Başbakan’a doğru bir "yanlış yaptın" iması da var. En azından Başbakan çevresinde bu böyle algılandı...

Sonuç olarak bu kadar bilginin bizi getirdiği nokta şudur:

- Başbakan, TOBB Başkanı’nın Cumhurbaşkanı Gül’den icazet alarak giriştiği "oyun kurucu" rolünden sıkılmış durumda...

PKK’nın yeni misyonu

DİYARBAKIR Belediye Başkanı Osman Baydemir, Barzani ile ne görüştüğünü ısrarla açıklamıyor... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de liderlerle görüşme listesine DTP Genel Başkanı’nı almıyor...

Bu artık ikili bir oyuna bir taktik mücadeleye dönüştü... Çünkü Gül, görüştüğü liderlere Kuzey Irak’taki federal oluşumun Türkiye’de siyasi boyut kazanma ihtimalinden söz ediyor.

Yani diyor ki: "PKK Türkiye’de siyasallaşma arayışını kuvvetlendiriyor. Bunun Kuzey Irak bağlantısı oluşturuluyor."

DTP ise bunun farkında...

Aslında istediği de bu. Dahası ABD Başkan yardımcısı Cheney de Erbil’de Barzani’ye "Kürt coğrafyasının terörden arındırılıp siyasallaştırılmasından ve petrol gelirindeki paylaşımdan" söz ediyor...

Sonra Musul-Kerkük var...

Petrolün paylaşımı var...

Musul’da Arapların çoğunluk olmasına, Kerkük’te Türkmenlerin varlığına rağmen yönetimin yüzde 85’i Kürtlerin elinde...

İşte sancı burada yükseliyor... Petrol hattı Kürt coğrafyasındaki siyasallaşma hattını çiziyor... Peki Türkiye buna hazır mı? Hayır, çünkü Türkiye, bu müthiş gelişmenin çok uzağında kendi yerel hattında çırpınıyor.

Çünkü başına çorap örülen bir millet, kadınlarının başındaki örtüyü tartışıyor.
/images/100/0x0/55ea93b0f018fbb8f8890b7d
Neden susuyorlar

HASTANE günlerinde Star Gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar’ın "Ergenekon" kitabını okudum...

İddialar inanılmaz.

Ben bu konuda yazı yazmamaya özen gösteriyorum. "Bırakalım bağımsız yargı kararını versin" diyenlerdenim...

Ama kitabı okuyunca dondum kaldım...

Şamil resmen Hilmi Özkök’ün döneminde bazı kuvvet komutanlarının kimi zaman Özkök’e rağmen bazı tertiplere giriştiğini, hükümete karşı eylem planları hazırladığını en ince detayına kadar yazıyor.
/images/100/0x0/55ea93b0f018fbb8f8890b7f
Hatta aradaki diyaloglar bile uzun uzun anlatılmış... Örneğin dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman’la Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök arasında bir konuşma var ki inanılmaz...

Okuyunca Hilmi Özkök’ü aradım. Şimdilik susma kararında... Diğer komutanlar da susuyor... Bana kalırsa onlar sustukça Şamil’in yazdıkları büyüyor.

Hastane penceresinden gerilim Türkiye’sine mektup

GEÇTİĞİMİZ salı günü önemli bir ameliyat geçirdim... İki gün öylece yattım.

Sonraki günler küçük adımlar, hafif oturmalar... Bizim gibi güncel olayların hızla akan şelalesine karşı her gün aynı enerjiyle tırmanmaya çalışanlar için bu inanılmaz zor bir durum...

Öylece bir pencere kenarından dışarıya bakmak...

Sakin zaman... Aynı yol, aynı ağaçlar. Şehrin sesi... Gelip geçen arabaları seyretmek. Bazen çok uzaktaki bir inşattan bir işçinin bağırışını duymak.

Düşünün ki, o pencereden başka dünyaya açılacak başka bir kapınız yok...

Bu yüzden o pencerenin ötesindeki sesler, yüzler, görüntüler ve hatta zaman öylesine büyüyor ki... Haberlere başka türlü bakabiliyorsunuz...

İşte ben o zaman anladım.

Gündelik hayatta, kırıp döktüğümüz ruhları, itiş kakış içinde bıraktığımız ilişkileri, arkadan vurmaları, ihanetleri, yalanları..

O zaman daha iyi hissettim. Olayların sisi kalkıverdi... Hemen yanımda oturan eşim Şimal’e dedim ki:

"Günlerdir bu pencereden bakıyorum. Gördüğümü zannettiğim birçok şeyi aslında anlamadığımı fark ettim."

Evet o zaman fark ettim.. Ben bir yoldan geçerken, bir yerde konuşurken, birisiyle tartışırken ya da kırıp dökerken, uzaktaki bir binadan, bir hastaneden, bir pencere mahkumunun beni izleyebileceğini...

Sessizce pencerenin arkasından... Zamanın ve mekanın çok ötesinden. Beni izleyen o pencere mahkumlarını artık biliyorum. Onların o "ermiş hüznü" beni artık hep etkileyecek.

Bir gazete yazarının diğerine saldırışını, hakaretini, aşağılamasını, ispiyonunu...

Ya da bir siyasetçinin "Benden haklısı yoktur" diyen o sesini...

En değerli şeyi olan zamanı kaybederken "Şu ihaleyi de alsam, şu araziyi de kapatsam", "Şu rakibi yere indirsem" diyen o işadamını... O pencereden izleyebilirim artık.

Dahası nereye gitsem, ne yapsam, nerede yürüsem, hangi yoldan bir arabayla geçsem ya da kimi yazsam uzakta bir yerden hep bir pencere mahkumunun "o ermiş hüznü"yle beni izlediğini düşüneceğim... Uzaklara bakmadan kendime çekidüzen vereceğim...

Siz sağolun...
Yazarın Tüm Yazıları