Baykal kazanır Türkiye kaybeder

Şu andaki Genel Başkan Deniz Baykal’ın yeniden seçileceği de garanti gibi.

Çünkü ağızlarından "demokrasi" sözcüğünü hiçbir zaman düşürmeyen bütün partilerimiz gibi CHP de mevcut genel başkanın çiftliği sayılıyor.

Partide demokratik seçimlerle yükselebilme olanağı olmadığı gibi, parti tabanının halkın özlem ve umutlarını parti yönetimine taşıyabilme olanağı da bulunmuyor.

CHP’de genel başkanlık seçimine girebilmek için parti delegelerinin en az yüzde 20’sinin imzası gerekiyor!

Ülkedeki yüzde 10’luk seçim barajı bile eleştirilirken "sosyal demokrat" partinin yüzde 20’lik seçim barajı getirmiş olması da bu parti yönetimini rahatsız etmiyor.

Dünkü Milliyet’te genç bir işadamı olan Umut Oran’ın aday olacağı, bazı partililerin bu yolda Oran’a baskı yaptıkları anlatılıyordu.

Umut Oran’ı, sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinden tanıyorum. 1963 doğumlu, iyi bir eğitim görmüş, profesyonel olarak da, işadamı olarak da ekonomik süreçlerin içinde bulunmuş, vaktinin ve kazandığının büyük bölümünü sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri için harcayan genç bir insan.

Verdiği demeçte umutlu konuşuyor ama ben onun kadar iyimser değilim.

Baykal ve çevresi tarafından seçilmiş 1213 delegenin içinden Baykal ve çevresine karşı çıkabilme yüreğine sahip kaç kişi var? Çok olduklarını sanmıyorum.

CHP delegesi bir kez daha parti içindeki bir hizip için hareket edecek. Bu partinin 1938 doğumlu bir lider önderliğinde, 1954 doğumlu bir lidere karşı nasıl mücadele edeceğini hiç düşünmeyecek.

"Küçük olsun benim olsun" anlayışı kazanacak. Elbette kaybeden de Türkiye olacak!

Dink cinayetinin ortaya koyduğu

HRANT Dink’e yapılacak suikast ihbarlarıyla ilgili olarak işlem yapmadığı belirlenen jandarma komutanı, İl Jandarma Komutanlığı düzeyindeki görevinden, "Bölge Jandarma Komutanlığı emrine" atandı.

Bunun bir tür görev tenzili olduğu belli.

Jandarma, Türkiye’ye çok pahalıya mal olan bir cinayetteki ihmali görülen personelini cezalandırmakta tereddüt etmiyor.

İçişleri Bakanlığı’nın bir diğer kolluk kuruluşu olan Emniyet Genel Müdürlüğü için ise böyle şeyler "çok yabancı" sayılıyor olmalı.

Hrant Dink’in öldürüleceğinden ve bununla ilgili planlardan haberdar olup kılını kıpırdatmayan emniyet müdürleri, emniyet amirleri var ve hepsi aynı koltuklarda oturmaya devam ediyorlar.

Üstelik haklarında yapılan müfettiş tahkikatlarında, görevlerini ihmal ettikleri çok açık olanlar da var bunların arasında.

Ve bunun bir tek nedeni var: Emniyet teşkilatında artık "başarı ve görevi yerine getirme yeteneği" değil, belli "tarikatlara bağlılık" ya da siyasi görüşlerde "iktidara yakınlık" gibi ölçütler öne çıkmış durumda.

Polisi bu hale getirilmiş bir ülkede de her şey olabiliyor!

Hrant Dink cinayetinin ortaya koyduğu bir gerçek de bu.

Cumhurbaşkanı hatasını fark etti mi?

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, en sonunda AKP’nin değil de Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olduğunu hatırlamış olmalı.

Muhalefet liderlerinin Çankaya’ya davet edilmesiyle ilgili haberleri okurken böyle düşündüm.

Ülkedeki siyasi kamplaşmanın yaratacağı tehlikeleri görüp harekete geçmiş olması elbette önemli.

Ancak işe yarayacağını sanmıyorum; çünkü seçildiği günden beri izlediği tutum, muhalefetin ve kamuoyunun bazı yasalar karşısındaki uyarılarını dikkate bile almaması gibi bir sorunu var.

Gece yarısı imzalanan kanunlar, hükümetin bir uzantısı olunduğunu gösteren atamalar bunu anlatıyor bana.

Yine de karamsar değilim.

Cumhurbaşkanı bugüne kadar izlediği çizginin yanlış olduğunu fark etmiş olabilir.

Eğer bundan sonra eski çizgisinde kalmayacak ve gerçekten "tarafsız Cumhurbaşkanı" gibi davranacaksa, doğruyu bulmuş demektir.

Bu arada yeri değil belki ama Cumhurbaşkanı ya da danışmanları bir ihtimal bu yazıyı okurlar diye malum soruyu da tekrarlayayım. Pek sanmıyorum ama bakarsınız bir yanıt veren çıkar!

Sorum: Suudi Arabistan Kralı’nın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın eşlerine getirdiği değerli armağanlarla ilgili nasıl bir işlem yapıldı?