Gazete haberinden iddianame olmaz

YURTDIŞINDAN her döndüğümde güzel memleketimizde hiçbir şeyin değişmediğini görür ve kendimce mutlu olurum.

Bir Brezilya dizisi seyretmek gibidir bu ülkede yaşamak. İstediğiniz kadar bölüm kaçırabilirsiniz ama seyretmeye başladığınız anda da "nerede kaldığınızı" hatırlamanız bile gerekmez.

Bu sefer de öyle oldu.

Kim bilir kaçıncı kez, gazete haberlerinden oluşan bir iddianame ile bir dava açılıyor.

Bunun dava açmak için iyi ve doğru bir yöntem olduğunu söyleyemeyeceğim.

Bir parti hakkında kapatma davası açılıyorsa, bu davaya esas olan iddianın elle tutulur ve ayrıntılı kanıtlarla desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.

AKP yöneticilerinin verdikleri demeçler ve yaptıkları "açık icraat" ile ilgili olarak ben de çok eleştiri yazısı yazdım.

Yapmaya çalıştıkları şeyin, ülkenin laik düzenini geri dönülmez bir biçimde değiştirmek olduğunu düşünüyorum.

Demokratik rejimlerin, demokrasinin olanaklarından yararlanarak demokrasiyi ortadan kaldırmak isteyenlere karşı kendisini koruyabilmek için hukuki mekanizmaları kullanmalarında da yadırganacak bir durum yok.

Ama öte yandan bir demokraside "fikir düzeyinde kaldıkça, şiddete dönüşmedikçe ve topluma zorla dayatılmaya çalışılmadıkça" her türlü düşüncenin de açıklanmasının normal olması gerektiğini düşünürüm.

Bir parti kapatılacaksa, hukukun araması gereken şey de budur: Bu parti, istediği düzeni kurmak için şiddete yöneliyor mu? Demokrasiyi ortadan kaldırmak için gizli bir örgütlenme ve hazırlık içinde mi?

Bunları kanıtlamak için de herhalde gazete haberleri yeterli olmamalıdır.

Kendine demokrat başkasına değil!

BAŞTA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, AKP yönetici ve milletvekillerinin, demokrasi fikrini ne kadar içselleştirdiklerini bir kez daha öğrenme olanağı bulduk.

Bu açıdan Yargıtay Başsavcısı’nın açtığı dava yararlı oldu.

Gazetelere yansıdığına göre AKP yetkilileri, Anayasa’daki parti kapatma hükümlerinin değiştirilmesinden tutun da, dava açabilme yetkisine kadar bir dizi değişikliğe hazırlanıyorlar.

Maç başladıktan sonra oyun kurallarının değiştirilmesine benzer bir durum.

Madem Anayasa’nın bu hükümlerini demokratik bulmuyordunuz, Anayasa’nın orasını burasını kurcalarken, neden o maddelere de el atmadınız?

Demokrasi, sadece sizlerin işine yaradığı sürece ve o kadarıyla mı gerekli?

Bir de meşhur "milli irade" söylemi var: "Yüzde şu kadar oy almış bir parti için nasıl dava açılır?"

Demokrasiyi, çoğunluğun istediğini yapabileceği bir düzen zannetmenin bir sonucu bu!

Anayasa, dava açma yetkisinin kimde olduğunu, bu açılan davayı sonuçlandırma hakkına kimin sahip olduğunu ve bu yetkinin "millet adına" kullanıldığını açıkça yazıyor.

Kapatılması için dava açılan partilerle ilgili olarak bir oy sınırlaması tanımlamıyor.

DTP için kapatma davası açılırken "iyi ve demokratik" olan yetki, sıra AKP için dava açmaya gelince mi "kötü ve antidemokratik" oluyor?

Ve AKP’nin kuruluşuna yol açan gelişmeler de böyle bir "kapatma kararından" sonra gelmedi mi?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, verilen bu kararı "hukuka ve demokrasiye uygun" bulmadı mı?

AKP yöneticilerine düşen görev, ortalığı yangın yerine çevirecek demeçler vermek yerine, oturup iddianamenin yanlışlığını ortaya koyacak savunmayı hazırlamaktır.

Sonuç olarak ortada açılan bir dava var sadece.

Mahkemenin, bu iddianamede yazılı iddiaları kabul edeceğini kim biliyor?

’Milli iradeye’ Başbakan da saygı göstersin

ORTAYA çıkıyor ki önümüzdeki süreç içinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından en çok duyacağımız sözler "milli irade, Meclis’in egemenliği" gibi kavramlar olacak.

Biliyorsunuz, Anayasamıza göre "millet, egemenliğini Anayasa’da belirtilen organlar eliyle" kullanıyor.

TBMM de bunlardan biri ve görevleri Anayasa’da şöyle tanımlanıyor: Kanunlar çıkarmak, var olan kanunları değiştirmek ya da kaldırmak, bakanlar kurulunu ve bakanları denetlemek, bütçe kanunu yapmak, para basılmasına ve savaş ilanına karar vermek, uluslararası anlaşmaları onaylamak.

TBMM üyelerinin, bakanları ve hükümeti denetleme fonksiyonunu yerine getirirken kullanabilecekleri araçlardan biri de "soru önergeleri".

Yazılı ya da sözlü olarak veriliyor ve 15 gün içinde yazılı önergenin yine yazıyla yanıtlanması gerekiyor.

TBMM’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması için verilmiş soru önergelerinden bazıları aylardır yanıtlanmıyor. TBMM Başkanı’nın uyarısına rağmen tıs yok.

Bu önergelerde benim burada sorduğum bir soru tekrarlanıyor:

Suudi Kralı’nın, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın eşlerine verdiği, değeri yüksek armağanlar ile ilgili nasıl bir işlem yapıldı?

Başbakan, bu aralar çok kullanacağı "TBMM’nin saygınlığı, milli irade" gibi kavramları önce kendisi hatırlasın ve soru önergelerini, iç tüzüğün emrettiği gibi yanıtlasın.
Yazarın Tüm Yazıları