Başkasının günahından size ne?

SEVGİLİLER Günü kutlamalarının bazı İslam ülkelerinde yasaklandığına ilişkin haberler gazetelerde yayımlandı.

Suudi Arabistan’da kırmızı gül satışının yasaklanması, Kuveyt’te kutlamaların yasaklanması için kanun teklifi verilmesi, El Kaide’nin bombalı saldırı tehditleri ilk hatırıma gelenler.

Ama en ilgincini dünkü Hürriyet’te okuduğumu söylemeliyim.

Endonezya Yüksek Ulema Konseyi Başkanı Maruf, Sevgililer Günü kutlamasının "haram" olduğunu söylüyor. İslamcı bir belediye başkanı da şöyle anlatıyor:

"Sevgililer Günü bizim kültürümüzde yok ve kutlamalar sırasında genç çiftler birbirini kucaklıyor ve hatta öpüşüyorlar. Bu ahlaksız bir davranıştır."

Bizim buradaki "ulema"nın ise kafası biraz karışık. Kimisi "Hıristiyan ádeti" diyerek Sevgililer Günü’ne karşı çıkıyor, kimisi de gazetelerinde özel Sevgililer Günü eki dağıtıyor! Sevgililer Günü’nün, Aziz Valentine günü olduğu ve esasen ABD kaynaklı olarak ticarileşerek yaygınlaştığı bir sır değil. Uzun süredir de dini içeriğinden kopmuş durumda.

Sorun, esasen İslam adına konuşma yetkisini kendisinde bulanların "yasakçı" tutumlarında.

İslam dininin, iki sevgili arasındaki özel bir kutlamaya karşı çıkması için nasıl bir neden olabilir ki?

Mesele, nikáhsız ilişkinin yol açtığı günah ise bu Sevgililer Günü olsa da günah, olmasa da günah.

Ve her günah gibi kişinin kendisini ilgilendiren, hesabını kendisinin verebile

eği bir durum! İslam’ı bir "yasaklar dini" haline getirmek, belli ki bu ulemanın tek varlık nedeni.

Gülmeyi bilmeyen insanlar ülkesi

VODAFONE’un, televizyondaki son reklam kampanyasındaki bir film, "halktan gelen tepkiler nedeniyle" yayından kaldırıldı.

Şimdilik üç film ile başlayan kampanyada, telefon tarifelerinin pahalılığı nedeniyle kısa konuşmak zorunda kalan insanların komik durumları anlatılıyor ve şirketin tarifesinin ucuzluğu vurgulanıyor.

Ben bu filmlerden en çok evlenmek üzere iken annesinden aldığı "Siz kardeşsiniz, evlenemezsiniz" uyarısına "skandal" yanıtı veren geline gülüyorum. Kızın yüzündeki ifade, telefonunu kapatış biçimi, elini damadın elinden hemen çekişi beni eğlendiriyor.

Yayından kaldırılan filmde bir genç kız, dansöz kıyafeti giymiş olarak babasını arıyor ve okulu bıraktığını, dansöz olacağını söylüyor. Babası da "mantıklı" deyip, telefonu kapatıyordu.

Bu filmin yayından kaldırılma gerekçesi, "kızlara kötü örnek oluşturması" olarak açıklanıyor.

Kaç kişi böyle bir itirazda bulundu da film kaldırıldı, bilemiyorum. Şirket, bunu ciddiye aldığına göre sayıları çok olmalı.

Bir reklam filmindeki esprinin, kız çocuklarına kötü örnek olacağını düşünmesi için insanın yaşamı boyunca hiç fıkra dinlememiş olması, bir karikatüre hiç bakmamış olması gerekiyor sanırım.

Eğer bu filmden etkilenip, okulunu bırakarak dansöz olacak bir kız çocuğu varsa, kabahati filmde değil, o çocuğu yetiştiren ailede aramak gerekir diye düşünüyorum.

Espri duygusunu bu kadar yitirmiş insanların sayısının çok olduğu bir ülkede yaşamak da gerçekten korkutucu.

Bunun Nasreddin Hoca’nın ülkesinde olması ise tek kelimeyle çok acı.

Gerilimi düşürmek AKP’nin görevi

TARSUS’ta birkaç kişilik bir grubun iki genç kızın bacaklarına kimyasal madde atması, günün hassasiyetleri de dikkate alındığında yankılar yaratmaya aday bir olay.

Bu birkaç sokak serserisinin işi olabileceği gibi, "sinir uçları iltihaplanan" toplumumuzu karıştırmak için girişilmiş bir provokasyon da olabilir.

Büyük bir olasılıkla olayın gerçek sebebini hiç öğrenemeyeceğiz.

Önemli olan, bundan sonra benzeri olayların yaşanmasını engelleyebilmektir diye düşünüyorum. Toplumdaki gerilimi gidermek, onu yaratanın işi olduğuna göre baş sorumluluk da hükümete ve AKP medyasına düşüyor.

Belli kılık kıyafet kurallarına uyan kızları "ahlaklı", onlara benzemeyenleri "ahlaksız ve her şeye açık" gibi gösteren bir yayıncılık anlayışı, bu çevredeki bazı gazetelere hákim olmuş durumda.

Bunu fırsat bilecek provokatörlerin ve bu tür yayınlardan etkilenerek sokak saldırılarına çıkacak "meczupların" varlığının unutulmaması gerek. Bunu yapanlar provokatör de olsalar, saldırgan AKP medyasından etkilenen meczuplar da olsalar, bunlarla hiç ilgisi olmayan sokak serserileri de olsalar, sonuç Türkiye’de sokakların güvensizliği olacak. Böyle bir ülke de her tür felakete gebe demektir ki sonunun nasıl geleceğini kimse kestiremez.
Yazarın Tüm Yazıları