Karamsarlığın ve endişenin kağıtları siyaset borsasında revaçta

Toplumu bölen, kamplaşmalara iten, farklılıkları kaşıyıp, ürküntüyü, öfkeyi ve hatta nefreti körükleyen görüşleri seslendirmek daha makbul bugünlerde.

Haberin Devamı

Söze “çok endişeliyim” diye başlayıp arkasından “din devleti olmak tehlikesini atlatsak bile bölünme tehdidini nasıl aşacağız” diye sözlerinize devam ederseniz, sizi dinleyenleri etkilersiniz.

Eğer ailenize, topluma, ülkenize karşı sorumluluk hissetmiyorsanız karamsarlık ticareti yapmaya karar vermek hem kolaydır, hem de ilgi çekicidir.

Ama karamsarlığınızı seslendirirken, daima çerçeveyi geniş tutmaya dikkat etmelisiniz. Yani ülke ve dünya çapındaki karamsarlıkları seslendirmelisiniz.

Bunu ailenize dönük yaparsanız sonunda ailenizi dağıtır, hem onları hem de kendinizi perişan edersiniz.

 

Aile dayanamaz

 

Koca karısına her gün “Yaptığın yemekler yenilecek gibi değil”, “Evlendiğimizde dal gibiydin, şimdi şu haline bak”, “Çok pasaklısın, gömleklerimin ütüsü bozuk” diye çıkışsa… Kadın kocasını her gün “Bütün arkadaşların zengin oldu, sen hala yoksulsun”, “Çalıştın çalıştın da ne oldu, hala kiradayız”, “Komşunun erkeği karısını Maldivlere tatile götürüyor, ben ise markete alışverişe bile gidemiyorum” diye aşağılasa. Çocuklarını havailikle, tembellikle, saygısızlıkla her dakika suçlasalar…

Bu aile sonunda dağılır.

Haberin Devamı

Kadını, erkeği, çocuğu, büyüğü ile aileleri, birlikte inşa edilen değerler bağlar.

İyi ve kötü günlerde beraber olmak, dış dünyaya karşı dayanışma içinde bulunmak, yarına dönük beklentilerin heyecanını paylaşmak, olumsuzlukları gidermeye çalışırken iyilikleri vurgulamak, aileleri kalıcı kılar.

“Nasıl olsa boşanacağız” veya “ileride birbirimize düşman olmak için evleniyoruz” denilir mi?

 

Ülke dayanabilir

 

Yani karamsarlığınızı ve buna dayanak olarak kullanacağınız iddiaları, sakın ailenize, çalıştığınız iş yerine dönük olarak seslendirmeyin.

Bunu ülke çapında tutarsanız, hem ilgi çekici olursunuz, hem de sizi dinleyenler “Amma da tutarlı ve ilkeli adam” derler.

Haberin Devamı

Örneğin sizin oy vermediğiniz ama seçimleri kazanmış partileri ve o partilerin başbakanlarını, “Amerikancı”, “şeriatçı”, “hırsız”, “baskıcı”, “hoşgörüsüz” diye damgalayın.

Halkın cahil olduğunu hatırlatıp, bunu “kızını başı boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varır” benzeri özdeyişlerle takviye edin. Bu şekilde bütün seçim sonuçlarının aslında cehaletin sandığa yansıması olduğunu da ileri sürebilirsiniz.

Askeri darbeleri “iyi darbeler-kötü darbeler” şeklinde kategorize edin… Kuvvetler ayrılığında sadece “yargı”nın güvenilir olduğunu söyleyin.

 

Yola devam

 

Eğer konu türban ve laiklik üzerindeyse, “Biz de Müslüman’ız, ama bunlarınki Arap Müslümanlığı” benzeri çıkışlar yapın.

Haberin Devamı

Bu söylemleriniz size itibar getirir.

Aman yazının başındaki uyarımızı sakın unutmayın.

Sakın ailenizi de, çalıştığınız iş yerinin sermayesini, patronunu, yönetimini aynı üslupla eleştirmeyin.

Ailesiz, işsiz kalabilirsiniz.

Ama kendi toplumunuzu, ülkenizi, halkınızı eleştirirken ve “batıyoruz, zaten batmış durumdayız” dediğiniz zaman, bunun size dönük bir riski yoktur.

Ayrıca halkınız daher türlü düşünceyi seslendirenlerin, her inancın sahiplerininyaşayabilecekleri özgürlükçü, çoğulcu, laik bir demokrasiyi yaşatmaya kararlıdır.

 Sofradan karakter tahlili denemeleri

Eski mizah dergilerinde (mesela Tef’te), “İdrardan karakter tahlili” benzeri köşeler vardı. Okur ve gülerdik. Şimdi bu karakter tahlilleri günlük gazetelerde idrardan değil “sofra”dan yapılıyor.

Haberin Devamı

Sevgili Ahmet Hakan da, bu tahlil laborantları arasına kendini atıverdi.

Örneğin dünkü Hürriyet’te benim soframa konuk olan isimlerden giderek, kendince bir karakter tahlili yapmıştı. Şöyle diyordu özetle:

- …Evinde verdiği davetlerin baş konuğu ne Abdullah Gül’dür, ne de Tayyip Erdoğan… Evinde Çetin Altan ile İlhan Selçuk’u buluşturuyor ve sanırım bundan büyük keyif çıkarıyor… Kısacası o artık "eski" Mehmet Barlas değildir.

Bu “sofradan karakter tahlili” konusundaki bir diğer yazısında Ahmet Hakan (28 Aralık 2007) benim de davetli olduğum Cumhurbaşkanı Gül’ün “Huber kahvaltısı” için şöyle demişti:

- Abdullah Gül'ün Huber Köşkü'nde bir grup gazeteciyi kahvaltıda ağırlaması, bal gibi de bir akreditasyon uygulamasıdır… Cumhurbaşkanlığı makamı, bu ülkenin gazetecileri arasında "kafa dengi" ayrıştırması yapmaya hiç müsait değildir.

Haberin Devamı

Bu sofra tahlilleri bir ay içinde böylesine farklı sonuçlar verdiğine göre, bence “CSI” modelindeki gibi çöp tenekeleri karıştırılıp, bunların tahlilinden daha kalıcı sonuçlara ulaşılabilir.

 

Yazarın Tüm Yazıları