Kimse ’türbanlılar okumasın’ demiyor

AKP için yeni bir anayasa hazırlayan ekibin lideri Prof. Dr. Ergun Özbudun, AKP ve MHP’nin türban için yapmak istedikleri Anayasa değişikliğinin, başını örtmek istemeyenlere yönelik baskılara yol açmaması için ek bir değişiklik öneriyor.

Buna göre Anayasa’nın 42. maddesine "başkalarının özgürlüklerinin korunması" ifadesi eklenecek.

AKP ile MHP’nin buna ne diyeceklerini bilemiyorum.

Ancak bu kabul edilse dahi, bunun başına türban bağlamak istemeyenler için bir güvence oluşturmayacağı çok açık.

Çünkü kimse kimsenin başını zorla örttürecek değil.

Bu işin, toplumsal baskı yoluyla ağır ağır yapıldığının örneklerini neredeyse bütün Müslüman ülkelerde görebilmek mümkün!

Ülkemizde de böyle bir süreç işledi zaten.

Bu yöntemin adına "mahalle baskısı" diyorlar.

Toplumsal yaşama karışmak için belli örtünme kurallarına uymanın, İslam’ın şartlarından biri gibi sunulması ile destekleniyor. Başını örtmeyenlerin bakışlarla, söz ve tavırlarla taciz edilmesiyle ilerliyor, sonunda başını örtmeyen kadının "her şeye açık" olduğu mesajı verilerek amaca ulaşılıyor.

Böyle bir durumda anayasa güvencesi ne işe yarar?

Kadınların giyim özgürlüklerinin korunmasının yolu, adına her ne denirse densin, örtünmenin toplumsal yaşama katılmanın tek koşulu gibi sunulmuyor olmasından geçiyor.

Bugün yapılmak istenen değişikliklerden endişe duyanlar, bunu bildikleri için türbanın Anayasa’ya sokulmasına karşılar.

Kimse türban takan kızlar okumasın demiyor.

Karşı çıktığımız şey, belli kıyafet kurallarına uymanın ve bu arada türbanın toplumsal yaşama kadınların katılmasını sağlayacak tek araç gibi sunulmasıdır!

Hediye ’şeker’ bile yasak!

İÇİŞLERİ Bakanlığı, kendisine bağlı kolluk görevlilerinin uyacakları "etik ilkeler" hazırladı.

Polis, Jandarma, Sahil Güvenlik ve Gümrük Muhafaza ekiplerinden oluşan kolluk gücünün uymak zorunda oldukları etik kurallar 52 maddeden oluşuyor.

Bu ilkelere uymayan personele ağır cezalar verilecek.

"Etik" son yıllarda moda olan bir kavram! Herkesin anlayabileceği bir dille söyleyecek olursak bunlar, kolluk görevlilerinin uymakla yükümlü olduğu ahlak kuralları anlamına geliyor.

Bu 52 maddeyi burada tekrarlamama olanak yok. Dileyenler internet üzerinden bunlara kolayca ulaşabilirler.

Ben bir maddeye dikkat çekeceğim: İçişleri Bakanlığı, emrinde çalışan kolluk personelinden "hediye kabul etmemelerini" istiyor. Hediye olarak "şeker" almak dahi yasaklanıyor.

Hatırlayacaksınız Kamu Etik Kurulu da geçenlerde, diğer kamu personeline hediye kabul edilmemesi ile ilgili çağrı yapmıştı.

Öyle görünüyor ki devlet görevlilerimiz hediye almanın toplumda yarattığı kuşkular ve sıkıntılara karşı yeterince hassaslar.

Ancak aynı hassasiyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan hálá görebilmiş değiliz.

Suudi Kralı’nın eşlerine getirdiği armağanlar ile ilgili açıklama bekleyişimiz sürüyor
.

Bu vesileyle yeniden hatırlatayım istedim.

İslamcı medyanın çifte standardı

CUMHUR BAŞKANI Abdullah Gül, önceki gün iki mahkûmu affetti.

Mahkûmlardan birinin, bir terör örgütüne üyelik nedeniyle hüküm giymiş olduğu belirtiliyor.

Cumhurbaşkanı Gül’ün hükümlüleri affetme nedeni, söz konusu kişilerin sağlık durumlarının, cezaevinde tutulmalarını olanaksız kılması.

Elbette bu işlemde bir gariplik yok. Yasalarımız, sağlık sorunları nedeniyle cezaevlerinde tutulmaları mümkün olmayan hükümlülerin Cumhurbaşkanı tarafından affedilebileceklerini söylüyor.

Ve bu Cumhurbaşkanı’nın keyfine kalmış bir durum da değil, Adalet Bakanlığı’nın ilgili birimlerinin yaptıkları çalışmalar ve tespitlerle belirleniyor.

Bunu konu etmemdeki neden İslamcı basının bu konuyla ilgili tutumundaki çifte standart!

Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e bu tür kararları için ne kadar yüklendiklerini, bunu sanki Cumhurbaşkanı Sezer suç örgütleriyle ilişkiliymiş gibi sunduklarını ve Sezer’in suçluları koruduğunu ima ettiklerini hatırlayalım.

Bakın aynı şeyi yere göğe sığdıramadıkları Abdullah Gül de yapıyor!

Dün merak ettim ve baktım, İslamcı gazetelerde bu konuyla ilgili satır göremedim.

Ahmet Necdet Sezer’in buna ihtiyacı olduğunu sanmıyorum ama İslamcı medyanın kendisine bir özür borcu olduğunu düşünüyorum
.
Yazarın Tüm Yazıları