Gizli içki yasağı palavrası

HALKIN yararlandığı kapalı alanlarda ve işyerlerinde sigara içme yasağının getiren kanunun kabulünün ardından gazetelerde şöyle yorumlar okuyorum: "Sigara içme yasağı aslında AKP hükümetinin gizli bir içki yasağı politikasının sonucudur!"

Bu görüşte olanlar sigaranın içkili yerlerde içki ile birlikte içildiğini, sigara içemeyen tiryakilerin evlerine kapanmak zorunda kalacaklarını, bunun sonucunda da içkili yerlerin müşterisizlikten batacağını ve böylece gizli bir içki yasağının yürürlüğe gireceğini savunuyorlar.

Yazanların bir bölümünü tanımasam, bunun sigara lobileri tarafından yürütülen sistemli bir kampanyanın parçası olduğunu düşünebilirim. Ama tanıdığım bazı gazeteciler var ki onların böyle bir şeye alet olmayacaklarını biliyorum.

Bu yasak, İrlanda, İngiltere, İskoçya, İtalya gibi en az bizler kadar sigara içen ve bizden çok daha fazla alkollü içki tüketen toplumlarda bile böyle bir sonuç yaratmadı.

Tam tersine dumansız ortamlarda insanların daha uzun süre eğlenebildikleri bu durumun da eğlence yerleri açısından daha olumlu sonuçlar yarattığı bu ülkelerin deneyimlerinden biliniyor.

Bir de bazı dinci yayınlarda rastladığım bir şey var: Sigara zararlı diye yasaklanıyorsa, içki de zararlı, o da yasaklansın!

Bu beylere de şunu söylemem gerek: Sigaranın yasaklanmasının nedeni, sigara içilen ortamlarda sigara içmeyenlerin de aynen sigara içenler kadar zehirleniyor olması.

Kimseye bir zararınız dokunmuyorsa, evinizde ya da uygun yerlerde istediğiniz kadar sigara içebilirsiniz. Zararı kendinize olur.

Sigara yasağının amacı, sigara içmeyen çocukları ve yetişkinleri duman zehirlenmesinden korumaktır. Ve bu karar eksiksiz uygulanabilirse halk sağlığının korunması açısından devrim niteliğinde bir adım atılmış olur.

Bu acayip konuşmaları kim yazıyor?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı konuşmalarını okurken, bunları kim yazıyor diye meraka kapılıyorum.

Sosyal güvenlik reformunu görüşmek için toplanan Ekonomik ve Sosyal Konsey’de yaptığı konuşmayı okurken de aynı şeyi düşündüm.

Başbakan, sosyal güvenlik sistemi fazla veren ülkeleri kastederek şöyle söyledi: "Diğerleri çocuklarına cash para bırakırken biz üzüntü veya dert küpleri bırakırsak onlar da bize hayır duası yapmazlar."

"Nakit" demek yerine neden "cash" kelimesini seçtiğine bir anlam veremedim ama "Demek ki Başbakan da Türkoamerikanlar gibi yarı İngilizce, yarı Türkçe konuşmaya heves ediyor" diye düşündüm.

Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerindeki sosyal güvenlik sistemleri alarm zilleri çalıyor.

Ortalama yaşam süresinin uzaması, prim ödeyenler ile emekli maaşı alanlar arasındaki dengenin bozulması gibi nedenler bu sonucu yarattı.

Başbakan’ın hangi ülkeyi kastettiğini çıkartamadım ama zaten böyle bir gelişmiş örnek bulabilmesine de günümüzde olanak yok.

Başbakan durumun vahametini anlatmak için bir de örnek verdi: "Sadece 2006 yılında sisteme aktarılan parayla 400 yataklı 150 hastane veya 16 derslikli 8 bin ilköğretim okulu yapmak mümkündü" dedi.

Kamu harcamalarına böyle bakarsak, her harcamanın bir alternatif maliyeti olduğunu görür, sonunda hiçbir şey yapamaz hale geliriz.

Türkiye bu açığı finanse ediyor, çünkü emeklilerine zaten üç kuruş para verirken, bir de bunun tamamen kaldırılması düşünülemez bile.

Bu, geçmişin popülist merkez sağ politikalarının bir sonucu olarak ödemek zorunda olduğumuz bir maliyet.

Sosyal güvenlik sistemimizi ayağa kaldıracak bir reformun gerekliliğini tartışmak bile yersiz.

Ancak bu reformu yapacakların bilgi düzeyi de herhalde bu konuşmayı yazanların bilgi düzeyinde olmamalı.

Bir giyim uzmanına danışmalılar

DÜNKÜ Hürriyet’te Cumhurbaşkanı’nın eşi Hayrünnisa Gül ile ABD Başkanı’nın eşi Laura Bush’u, daha önceki Türkiye ziyareti sırasında birlikte gösteren bir fotoğraf yayımlandı.

Biliyorum bu tür eleştirilere kızıyorlar ama Cumhurbaşkanı’nın eşi bir temsil görevi de yerine getiriyor ve eleştirilere bu nedenle kulak vermeli.

İlk bakışta Laura Bush ile Hayrünnisa Hanım’ın giysileri birbirine çok benziyor: Etek, ceketten oluşan bir takım giymişler.

Laura Bush’un üzerinde krem rengi bir takım ve taba rengi ayakkabılar var. Sadelikten kaynaklanan bir zarafet göze çarpıyor!

Hayrünnisa Hanım’ın üzerinde civciv sarısı bir ceket, siyah bir etek, boğazlı beyaz bir kazak var. Sarılı, siyahlı desenli bir türban takmış. Elindeki siyah çantayı, civciv sarısı bir ayakkabı tamamlıyor.

Oysa bu kadar renk cümbüşüne boğulmadan da benzer bir tesettür giysisi giyebilirdi.

Hatta ceketi biraz daha uzun olsa ve o kadar dar olmasa daha da iyi olurdu.

Civciv sarısı ayakkabılar ise hiç olmamış. Evet, rock şarkıcıları ve film oyuncuları böyle renkli ayakkabılar giyiyorlar ama gündüz vakti resmi bir davette hoş durmuyor.

Hayrünnisa Hanım’ın da, Emine Hanım’ın da temsil ettikleri makama uygun giysiler konusunda danışacakları bir giyim-renk uzmanına ihtiyaçları var.
Yazarın Tüm Yazıları