Ezber bozma lüksümüz olmadığı yadsınamaz

BUNDAN daha anlaşılmaz bir başlık atılamazdı doğrusu. Fakat kabul edin kulağa çok çağdaş geliyor. Ben de yılbaşıdır, okurlar modaya uyma hevesimi mazur görürler diye düşündüğüm için bu cümleyi başlığa çektim. Gelelim 2008’de bozulması gereken bazı ezberlere:

1. Finanse edilebildiği sürece, cari açık sorun değildir.

2. Ekonomimiz (cari açık yüzünden) kırılganlaştığı için faizler yüksektir.

3. Faizler yüksektir, ama döviz fiyatları piyasada belirlenmektedir.

4. Devlet ekonomiye müdahale etmemelidir; ama Türkiye için yeni sanayileşme politikası gereklidir.

Bu ifadelerin hepsi, hem doğruyu hem de yanlışı içerir. Asıl önemlisi hepsi de ezber haline dönüşüp, sistem bütünlüğü içinde ele alınmadığı için, akıl yürütmenin önünde engele dönüşmüştür. Burada haddimi aşarak teorik bir konuya değinmek istiyorum. Hayatın kendisi çok karmaşık olduğu için, ekonominin modellemesi de ancak, çok dereceli ve çok değişkenli bir denklemler "senfonisi" olarak tasarlanabilir. İnsan aklı ise bu karmaşıklığı sezse bile, yine de "ne kadar ekmek, o kadar köfte" formatı içinde her oluşumu doğrusal ve bire bir oranında bir "sebep-sonuç" ilişkisi olarak görmeye meyyaldir. Ondan sonra da, faizler indi, ama kurlar daha da düştü, hani faiz inince, döviz fiyatı artacaktı der. Keza, sıkı para politikası uygulandı, yine de enflasyon düşmedi diye şaşırır. 2007 işte böylesi ezberleri bozmanın artık kaçınılmaz hale geldiği bir yıl oldu. Ben ekonomi sohbetlerine yeni bir ezber eklemek istiyorum. Bunu iyi belleyin.

Son Söz: Fazla döviz, enflasyon yaratır.

Raylara kum dökmek gerek

KOÇ Üniversitesi’nin yıllık yemeğinde ustalarımızdan Profesör Oktay Yenal ile sohbet ediyorum. Láfı, Harvard Üniversitesi profesörlerinden İzmirli Dani Rodrik’in Koç Üniversitesinde verdiği konferansta mealen söylediği "Türkiye, sanayini daha fazla ihracata yöneltmek için kurlarla oynama lüksünü kaybetti" cümlesine getiriyorum. Yenal hoca, "Katılmıyorum; her zaman yapılabilecek bir şey vardır" diyor ve ilave ediyor. "Eğer tren istendiğinden daha hızlı bir şekilde yokuş aşağı gidiyorsa, raylara kum dökmek gerekir." Ben hocadan, yaptığı benzetmeyi somut öneriye dönüştürmesini istiyorum. Mesela, "IMF’ye olan borcun tamamı derhal ödenmeli" diyor. Bundan sonrası benim yorumlarım ve Türk Lirası’nın daha fazla değerlenmesine engel olmak için raylara kum dökme yöntemlerim.

Şirketlerin ve bankaların yabancı para cinsinden ve yurt dışından borçlanmasına ek vergiler getirilmelidir. Bu suretle Merkez Bankası’nın enflasyonu düşürmek için uygulaya çalıştığı "sıkı para" politikası işlerlik kazanabilir. Hem borçlanma maliyetleri artar (sıkı para politikasının amacı bu değil mi?) hem de piyasadaki "para miktarı" sınırlanır. Buna ilave, Hazine’nin kısa vadeli TL ile borçlanacağına, uzun vadeli dövizle borçlanmaya geçmesi. Böylece kamunun hem "borçlanma miktarlarının milli gelire oranı" hem de "borçlanma maliyeti" düşecektir. Üstelik TL’li borçları TL ile döndürmenin TL faizleri üzerindeki baskılar sona ereceği için, orta vadeli TL faizleri de düşecektir. Bunun sonucunda muhtemelen Halk Bankası istenilen fiyata yabancılara satılamayacak. Hatta bazı yabancı bankalar Türkiye yatırımlarını erteleyecektir. Türkiye’ye döviz girişleri azalacaktır. Büyüme önce düşecek, enflasyon denetim altına alınacaktır. Günün sonunda ekonomimiz, ihracatın çektiği büyüme rayına girecektir. Buyurun size 2008 için "yeni bir ekonomi politikası".

Son Söz: Öncelikler yoksa, strateji de politika da yoktur.

Pışık! Yılbaşından önce zam yapacak kadar saf mıyız

YILLARDIR bekletilen ve biriktirilen elektrik ve doğal gaz zamları kısmen, 1 Ocak 2008 tarihi itibariyle yürürlüğe girdi. Dolayısıyla ölçülen enflasyona 2007’deki etkisi sıfır oldu. Peki, henüz ölçüm radarına girmeyen "dipten gelen" enflasyon dinamiğine katkısı ne oldu? Onu önümüzdeki aylarda hep birlikte göreceğiz. Bu bölümün başlığının patenti Özal’a aittir. Özal da siyasi hayatının ikinci dönem seçimlerinden önce kamu tarafından üretilen mal ve hizmetlerin fiyat ayarlamasını, seçim sonrasına ertelemişti. Seçimden sonra zamlar yağmur gibi yağmaya başlayınca, Gazeteciler, kendisine niçin zamları zamanında yapmayıp, bütçenin daha fazla açık vermesine sebep verdiniz diye sorunca o da bu cevabı vermişti.

Enflasyon bilindiği gibi "şişme" demektir. Peki, bu süreçte şişen nedir? Görünür haliyle "fiyatlardır". Ancak fiyat artışları sadece sonuçtur. Bu sonucun gerisinde sebep olarak şişen ne vardır? Parasalcılara göre piyasadaki "para miktarının" şişmesi vardır. Peki, piyasadaki para miktarı, durduk yerde şişer mi? Bu şişmesinin gerisinde neyin şişmesi vardır acaba? Cevap: Bütçe açıklarının. Neymiş demek ki, enflasyon yüksek çıkmasın diye ertelenen kamu zamları, enflasyon yaratırmış? Hani nerede kaldı enflasyonla savaş?

Son Söz: Zam enflasyondur; ama enflasyonla savaşın yolu da zamdır.
Yazarın Tüm Yazıları