En denetimsiz imar dönemi

TEKNOPOLİTİKALAR Platformu Sözcüsü, İnşaat mühendisi Şevket Çorbacıoğlu’nun deprem konusundaki ilginç görüşlerini aktarmaya bugün de devam ediyoruz.

"Ankara özelini biraz daha işleyelim. Bir kez daha vurguluyorum; her nedense Kuzey Anadolu Fay (KAF) hattının İstanbul ayağı dikkate alınıyor, fakat ayni KAF hattınca sarmalanmış Ankara deprem önlemleri konusunda hiç dikkate alınmıyor.

Bin yıldır aktif olmasa bile, hemen yanı başındaki Tuz Gölü ve Keskin Fayının tektonik hareketleri büyük yıkımlara neden olacak potansiyel bir tehlike olduğu söyleniyor yer bilimcileri tarafından... Sıhhıye-Kızılay-İstasyon-Opera alanlarının 1922-1932 yılları arasında güçlükle kurutulan birer bataklık olduğunu bu nedenle unutmamalıyız. Evet, sıvılaşmaya müsait bu alanlarda devasa yapılar yükselmektedir. Yine ayni özelliklere sahip Bentderesi, İmrahorderesi ve 20 katlı apartman-konduların imar affına sokulduğu Demetevler’in Ankaramızın kırmızı çizgileri olduğunu söylemek isterim. Nasıl ki İstanbul Fay gölü Marmara kıyısına konuşlanmış, Ankara’da dört tarafı fay kırıklarıyla çevrili bir adaya konuşlanmış olmasına karşın 4. derecede tehlikesiz deprem bölgesi olarak belirlenmesi bana pek rasyonel gelmiyor. Betonarme hesaplarda, kiriş ve kolon kesitlerini artıran deprem yönetmelik kriterleriyle yapıların güçlendirilmesinin düşünülmemiş olması bir hata değil mi? İstanbul kadar olmasa da büyük oranda, bilhassa Demetevler ve Sıhhiye çevresindeki yapı stokunun güçlendirme projeleriyle elden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum. Eski bataklık alanında yükselen devasa malum otelin hala bodrumundan motorlarla suyun boşaltıldığını bilmeyenimiz var mı? Birileri kırılsın umurumda değil ama her an bu fay kuşağında meydana gelecek kırılmalar sonrası nasıl bir felaketin içinde olacağımızı hiç aklımıza getirdik mi? Yas tutmaktan anekdot düşecek zamanın bulunamayacağını...

YAPI DENETİM YASASI

Her yazımda kullandığım ve kullanmayı zorunluluk olarak gördüğüm şu tümceyi tekrar edeceğim:

Öncesi ve sonrası için önlem geliştirmeyenler; depremi depremlerde, yangını yangınlarda tartışarak felaketlerin önüne geçemez!

Bu nedenle; 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası kesinlikle tekrar ele alınmalı en az ilk yürürlüğe girdiği 2000 yılındaki 595 sayılı kanun hükmündeki kararname işlevine getirilmelidir. Bugün yapı denetimini tamamen Bayındırlık Bakanlığı’na bağlayan 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası ile, temmuz 2001’den bu yana Cumhuriyet tarihimizin en denetimsiz imar dönemini yaşadığımızı söyleyebilirim. Bunun sonlanması için; 4708 sayılı yapı denetim yasası, merkezi yönetim, yerel yönetim, ilgili üniversite ve ilgili meslek odalarının katılımı ve sorumluluğunda yeniden düzenlenmeli ve Türkiye genelinde yaygınlalaştırılmalıdır. Ayrıca, ancak 1999’da yürürlüğe giren ’Yeni Deprem Yönetmeliği’ Anamur’da da, Ankara’da da, yani tüm Türkiye’deki betonarme projelerinde uygulanması zorunluluk haline getirilmelidir. Yapımcı firmalar buna, kesitlerin büyümesi nedeniyle maliyeti artırdığını savlayarak itiraz etmektedir. Unutulmasın ki hiçbir bina maliyeti, insan değerinin üstünde değildir.

ANKARA’NIN DERELERİ

Gelelim Ankara’mızın derelerine... Bir zamanlar Ankara’nın tepelerinden ovalarına doğru akan, etrafı yeşil nakışlarla süslü derelerine... Ve kentleşme adına yer altına itilen, yerüstünün gümüşi gizemliliğe sahip çizgilerine..

Ankara adeta dereler üstüne kurulmuş kent; Kavaklıdere, Hoşdere, Dikmen Deresi, Bentderesi, İncesu Deresi, Bülbülderesi, Bademlik Deresi, Kıbrısköyü Deresi, Hacı Kadın Deresi... Tümü; kentleşme adına yok edilen Ankara dereleri. Nerde bu dereler? Ya Hatip, Ankara ve Çubuk Çayları.. Bütün bu akarsu kaynakları; çevre duyarsızlığı içinde çarpık ve plansız kentleşmeye kurban edildi.

Atatürk’un öngörüsü ile hazırlanan, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki kent planlamalarını, özellkle son 10 yıl için arar olduk. Bu planlamaların temel ilkesi, derelerin korunması idi. Ki ekolojik dengenin korunması bilincinin ve ekosistem duyarlılığının dünyamızda gelişim sürecine girmediği yıllarda Atatürk bu evrensel öngörüyü yaşama geçirmişti. Ankara’nın, Başkent ilan edilmesinden hemen sonra uluslararası bir yarışma ile planlanması ve 1932’de Hermann Jansen’in Planı’nın kabulü bu öngörünün kanıtıdır.. Atatürk Bulvarı’nın 1923-28 arasında açılarak üzerinde anıtsal nitelikte önemli kamu yapıları v.b yapılaşmasında, hangi akarsu yok edldi. ’Anadolu’da Kentsel Rönesans’ı başlatan bu duyarlılık şehir planlama, kentsel tasarım, peyzaj, kavramlarıyla birlikte pekçok meslek dallarının işbirliği ile gerçekleştirebilir. İşte tüm bunlar Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşama geçirilmiştir. Çevreyi koruyan ’çağdaş, modern ve yaşanabilir’ kent kavramının temelleri o yıllarda atılmıştır. 1950 yılından itibaren Ankara’nın dereleriyle birlikte bu çağcıl kavram da yerin altına itildi. Kısacası, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki çağdaş kent kavramı, 1950’lerde hızlı çarpık kentleşme ve göç olgularıyla kesintiye uğradı. 1960-65 birinci plan dönemiyle birlikte ve sayın Ali Dinçer ve özellikle sayın Murat Karayalçın’ın Belediye Başkanlıkları döneminde ’Çağdaş Kent Kavramı’ yer üstüne çıkarılmaya çalışıldıysa da, sonrasının yerel yönetimlerince ’siyasi ve ekonomik rant’ sarmalında tekrar yer altına sürüldü. Son 10 yıldır da alabildiğine yoğunlaştığını bilmem söylemeye gerek var mı??! Bu nedenle, bilhassa Ankara için ve diğer tüm kentlerimiz için ’Kentsel Rönesans’ın başlatılmasını zorunlu görüyorum. Avrupa Birliği uyum süreci de bu zorunluluğu getiriyor zaten... Siz bu süreci ’katlı kavşak’ misali yerin altına girip çıkmakla ve dereleri yok ederek işletemezsiniz.

Yarın son yazı:

İYİ YILLAR

2008’de, yarıda bıraktırılmış, yolundan saptırılmış Kemalist Cumhuriyet Devrimi’ni yeniden başlatmasının inancıyla....(U.G.)
Yazarın Tüm Yazıları