Ceza tehdidi varsa özgürlük yoktur

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ndeki soru-yanıtlar sırasında, Türkiye’de ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırıldığını, kimsenin düşüncesi nedeniyle hapiste olmadığını söyledi.

Bu yanıtının, Avrupalı parlamenterleri tatmin edeceğini söylemek mümkün değil.

Çünkü onlar biliyorlar ki "ceza tehdidi varsa, özgürlük de yoktur".

Ve Cumhurbaşkanı’nın söylediği gibi mahkemelerin bu tür davalarda beraat kararı veriyor olmaları da bu sonucu değiştirmez.

Bu, mahkemelerin bağımsız olduklarını gösterebilir ancak ceza tehdidinin varlığını ortadan kaldırmaz.

Ve yasalarımızda bu türden birçok madde var. Düşündüklerini söyledikleri için haklarında dava açılanlar, ödüllendirilsinler diye değil, cezalandırılsınlar diye mahkemelere düştüler.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, değişik kararlarında da teyit edildiği gibi ceza tehdidinin varlığı, düşünce özgürlüğünün önündeki en büyük engeldir.

Hükümet, gerçekten bu konuda samimiyse yapacağı şey bellidir: Yasalarımızdaki bu tür hükümleri ayıklamak.

Bundan ötesi inandırıcılığı olmayan bir özürlükçülük oyunundan başka bir şey değildir.

İktidar savaşının ilk işaretleri mi?

STRASBOURG’da yaptığı konuşmayı dinlerken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, yeni seçildiği makamın ne olduğunun tam olarak farkında olmadığını düşündüm.

Bazen bir başbakan gibi, bazen de bir dışişleri bakanı gibi konuşuyor.

Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığı belli olduğunda bazı yorumcular, "Dışişlerine Gül, içişlerine Erdoğan bakacak" gibisinden yorumlar yapmışlardı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasında böyle bir iş bölümü yapıldı mı, açıklanmadığı için bilemiyoruz.

Ancak dünkü konuşması böyle bir iş bölümü yoksa Abdullah Gül’ün "rol çalmaya heves ettiğini" düşündürttü bana.

Gerek konuşması ve gerekse sorulara verdiği yanıtlar, bilmeyen birinde Gül’ün yürütme erkinden sorumlu bir yönetici olduğu fikrini yaratabilirdi.

Eski Başbakan Yardımcısı, yeni üniversite hocası Abdüllatif Şener, hafta sonunda Vatan’da yayımlanan röportajında "Başbakan karakter olarak hep ön planda olmak ister. Gül’ün ön plana çıkması onu rahatsız eder" demişti.

Uzun yıllar bu ikili ile aynı çatı altında ön saflarda siyaset yapan bir kişinin uzmanlığına güvenmek gerekirse yakında Erdoğan ile Gül arasında da bir "iktidar savaşı" yaşanacağını söyleyebiliriz.

Şeyh uçmaz, mürit uçurur!

DHA muhabirleri Şanlıurfa’da, 2 milyon liradan satılan zikir VCD’leri satın aldılar. Bu VCD’lerde Suriyeli Şeyh Hüseyin elinde bir kılıçla zikir yapan müritlerinin boyunlarına vuruyor. Şeyh Mustafa isimli şahıs da müritlerine şişler saplıyor, tükürüklediği kırık floresan ampullerinin camlarını müritlerine yediriyor.

Cezbeye kapılmış müritlerin bundan zarar görüp görmediklerini bilemiyorum.

Ancak şeyhlerin "kerametlerini" bu yolla gösterdikleri ve müritlerini inandırdıkları da bir gerçek.

Benim merakımı çeken şey de şu: Bu şeyhler madem bu kadar keramet ve güç sahibi olmuşlar, neden kendilerine sunulan bu yetenekleri bir cambaz gösterisinde kullanıyorlar?

Neden yeteneklerini daha hayırlı bir işte göstermiyorlar?

Biliyoruz ki Urfa ve genel olarak ülkemizin o bölgesi işsizlik ve fakirlikten kırılıyor.

Üzerlerinde cambaz gösterisi yapılan müritlerin çoğunluğu da bu kaderi en acımasız bir şekilde yaşayan insanlar.

O halde neden bu şeyhler onların bu sorununa bir "ne sihirdir, ne keramet" çözümü getiremiyorlar?
Yazarın Tüm Yazıları