Komutan’ın konuşması

KARA Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Kara Harp Okulu ders yılı açılışı sırasında yapmış olduğu konuşmayı tam metin olarak, çok bir büyük dikkatle okudum.

Zaten de bilgisayar aracılığıyla yazıcıya kaydettim.

Çünkü, hitábetin derin, háttá ideolojik sayılabilecek içeriği referans nitelik arzediyor

* * *

BURADA en önce şunu söyleyeyim: Başbuğ’un konuşmasındaki entelektüel seviye, bilgi birikimi ve kısmen de ufuk perspektifi çok yüksek bir grado taşıyor. Yürekten kutlarım.

Rahatlılıkla ifade edebilirim ki, omuzlarına "cumhuriyetçi", "ulusalcı", "kuvvacı" pırpırı iliştirip kendilerine cihet-i askeriyeye oynamak misyonu vehmeden "sivil apoletliler", o apoletin hakikisini taşıyan komutanın eline su dökemeyecek ölçüde sığ kalıyorlar.

Simetrik - asimetrik savaş farkının altını çizmekten, moderniteyle postmodernite arasındaki çelişkiyi vurgulamaya, İlker Başbuğ hem askerlik sanatının, hem de çağdaş hayatın temel sorunlarına el attı ki, insan aynı "sivil apoletliler"in kofluğunu düşünerek "tak şunların omzuna bir yıldız, belki kalibre birazcık yükselir" demekten kendini alamıyor.

* * *

FAKAT tabii bütün bunlar, benim Kara Kuvvetleri Komutanı’nın dile getirdiği fikirler bütününü aynen benimsediğim ve harfiyen paylaştığım anlamına gelmiyor.

Hiç şüphesiz ki hayır! Zaten bu yazıyı yazmak ihtiyacı da o farklılıktan kaynaklandı.

Ama bin dikkat, görüşlerini reddettiğimi ve kabullenmediğimi de söylemiyorum.

Aksine, Başbuğ’un ifade ettiği "öz"de tamamen buluşuyoruz. "Biçim"de ayrışıyoruz.

Yani, "muhteviyat" ve "hedef"te kesin ortaklığımız mevcutsa da, onun somutlaşması için gereken "üslûp" ve ona ulaşmak için kullanılacak "yöntem"de başka yollara sapıyoruz. .

* * *

YUKARIDAKİ ortak "öz", "içerik" ve "hedef" ise aynen şudur:

Türkiye Cumhuriyeti "ulus devlet - laik devlet - üniter devlet" ilkesi üzerine oturur.

Görünür gelecekte de bunun değiştirmesi mümkün değildir ve ol-ma-ma-lı-dır!

İşte, aynı temeldeki aynı binada ikámet etmek konusunda etle tırnak gibi beraberiz.

Dolayısıyla, burada bir parantez açmam gerekiyor.

* * *

ORGENERAL Başbuğ’a değil, onun ait olduğu kurumu dokunulmaz bir paravan ve Demokles kılıcı olarak kullananlara "sivil apoletliler"e sesleniyorum:

Bu satırlar yazarının da mensubu addedildiği ve aslında benim hemen hiç kullanmamama rağmen terminoloji yerleştiği için "2. Cumhuriyetçi" denilen özgürlükçülere neden yıllardan beri "liboş", "satılmış", "vatan haini", "uşak", "gürûh" diye küfür savuruyorsunuz?

Sizin derdiniz nedir ve ne istiyorsunuz?

* * *

EVET nedir ve "ulus devlet - laik devlet - üniter devlet" eksenindeki üç ana ilke kesinkes sahiplenildiğine ve "2. Cumhuriyetçi" denilen insanların yüzde doksandokuz virgül doksandokuzu da aynı tavrı benimsediğine göre, hangi delil ve argümana dayanıyorsunuz?

Neden yalancılıktan, iftiracılıktan ve çirkeflikten medet umuyorsunuz?

Sizi çıldırtan şey, mevcut statükonun o üç ana ilkesine bir de "demokratik devlet" diye dördüncü bir ilke eklenerek, yeni ve daha üst düzeyde bir statükonun oluşması mı?

Böyle bir statüko sıçraması sizin vasat ayrıcalığınızı yıkar diye mi panikliyorsunuz?

Eh buradan itibaren, yukarıdaki sığlığı illállah dedirten bu "sivil apoletliler"le değil, seviyesi yüksek ve ufku geniş bir İlker Başbuğ’la aynı "öz" ve "hedef"i paylaşıyor olmama rağmen, "biçim" ve "yöntem"de niçin ayrıştığımız konusunu salı günü işleyeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları