Rol yapmadığına inanmamız için

CUMHURBAŞKANI adayı Abdullah Gül, siyasi geçmişinden kaynaklanan nedenlerle kendisine kuşku ile bakanları rahatlatmak için şöyle konuşuyor: "Rol yapmıyorum, ben şeffaf biriyim. İnsan ne kadar rol yapabilir ki?"

Evet, bu doğru, insan bir rolü ömür boyu oynayamaz. Eninde sonunda "gerçek" ortaya çıkar.

Ama burada söz konusu olan cumhurbaşkanı seçimi!

"Rol bittiğinde" geriye dönerek, kaybettiklerimizi kazanabilmemiz mümkün değil.

"Aaa meğerse rol yapıyormuş" kanaatine sahip olduğumuzda birçok şey için artık çok geç olur.

Bu nedenle Abdullah Gül, eğer rol yapmadığına gerçekten inanmamızı istiyorsa bu seçim süreci bitmeden çıkıp, bazı soruların yanıtını vermeli.

Geçmişte, laik cumhuriyet için söylediği bazı sözler var.

Şimdi hálá aynı şekilde düşünmediğini söylediğine göre çıkıp bu sözlerinin neden yanlış olduğunu açıklamalı.

Geçmişte hangi düşünceleri savunuyordu ama şimdi artık o düşünceleri savunmuyor?

Bu fikri dönüşümü nasıl sağladı? Hangi düşünsel süreçlerden geçti ve şimdi artık eski düşüncelerinin tamamen yanlış olduğu sonucuna vardı?

Bunları açık seçik ortaya koymadığı sürece, söylenenlerin boş bir sözden ibaret olarak algılanması kaçınılmaz.

Gül, cumhurbaşkanı seçilmeden önce bunları yapmak zorunda.

Yoksa içimizden birçok kişi onun rol yapmakta olduğunu düşünmeye devam edecek.

100 yıl geriye dönmeye razı mısınız?

DÜN cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu yapılırken Hayrünnisa Gül ile Abdullah Gül, evliliklerinin 27. yıl dönümünü kutluyorlardı.

Evlendikleri gün gelin 15 yaşında, damat ise 30 yaşındaymış.

Capital Dergisi Yayın Yönetmeni Sedef Seçkin Büyük, ilginç bir kitaptan haberdar olmamı sağladı.

Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Alan Duben’in "İstanbul Haneleri" isimli kitabı bu. (İletişim Yayınları.)

Prof. Dr. Duben’in yazdığına göre 100 yıl önce İstanbul’da kadınların ortalama evlilik yaşı 20,5. 1930’lu yıllara gelindiğinde kadınların ortalama evlenme yaşı 23,7’ye yükseliyor
.

Duben, bunun kadınların değişen ekonomik ve sosyal statüleri ve eğitimle ilgili olduğunu düşünüyor.

Duben’in bir konferansta açıkladığına göre de günümüzde kadınların evlilik yaşı 21,5’e düşmüş bulunuyor. Bu konuya sonra yine döneceğiz.

Yüz yıl önce Ortadoğu’da kadınların evlilik yaşı 16’ya ve bazı dönemlerde daha da altına iniyor.

Abdullah Bey ile Hayrünnisa Hanım’ın evlilik yaşlarına bakınca ister istemez "bir yüz yıl geriden geldiklerini" düşünüyorum.

Hatırlayacaksınız, Recep Tayyip Erdoğan da oğlunu 18 yaşını doldurmamış bir kız çocuğu ile evlendirmekte sakınca görmemişti.

"Yüz yıl geriden gelmek" belli ki bu siyasi görüşün ortak paydası.

Başkasını bilmiyorum ama ben kızımın 100 yıl önceki değerlerin hákim olduğu bir ülkede yaşayacağı fikrinden hazzetmiyorum.

Bu kafayla bu savaş kaybedilir!

TÜRK Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, "çok bilimsel" bir açıklama yaptı:

"Kürtler Türkmen, Kürt Alevileri de Ermeni kökenlidir."

12 Eylül döneminde yedek subay okulunda dinlediğim bir konferansta duyduğum "Kürtler dağ Türkleridir, dağda yürürken kart-kurt diye ses çıkardıkları için sonradan onlara Kürt denilmiştir" tespitinin bir ileri versiyonu gibi geldi bana.

Yani aslında çok ciddiye alınacak bir tespit değil.

Ancak bu açıklamanın üzerinde durmamın iki nedeni var: Birincisi söyleyenin kurumsal kimliği. İkincisi ise "bölücü terörü" Alevi Kürtlerin var olduğunu iddia ettiği etnik kökenlerine bağlaması.

Birinci durumla ilgili olarak söylenebilecek şey şu: Yusuf Bey, TTK Başkanı olarak, Ermeni iddiaları ile ilgili bilimsel araştırmalar yapan bir kurumun başında. Hatta Türkiye Cumhuriyeti, kendi tezlerini savunurken büyük ölçüde bu kurumun bulgularından, tezlerinden yararlanıyor.

Halaçoğlu’nun bu son açıklamasının bilimsel düzeyine bakınca "Vah Türkiye’nin haline" dememek de mümkün değil.

Ortaya çıkıyor ki bu savaşı böyle yetersiz bir bilimsel düzlemde sürdüreceğiz ve kaybetmemiz de sadece bu nedenle kaçınılmaz görünüyor.

İkincisi de en az bunun kadar vahim: Bu sözler açıkça ırkçılık kokuyor.

Sadece etnik kökenlere dayanan bir ırkçılık da değil bu. Dini ve mezhepsel ayrımları da işin içine sokuyor ki bizim ülkemizde bu bir saatli bombanın daha kurulması demek.

Türkler bu topraklara 1071 yılından sonra geldiler. Demek ki bin yıldan az bir süre önce.

Burada değişik ırklarla kaynaştılar. Dini farklı birçok etnik grup bu süre içinde Müslümanlaştı, Türkleşti.

Şimdi bu coğrafyada ortaya çıkıp birilerinin etnik ve dinsel kökenlerini araştırsak karşımıza çıkacak tabloyu tahmin edebilmek de zor değil.

Halaçoğlu ne yapmak istiyor anlamak zor değil: Ateşle oynuyor!
Yazarın Tüm Yazıları