Başbakan’ın ’siyaset dersi’ alması gerek

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı konuşmalarına bakıyorum ve şöyle düşünüyorum:

Başbakan’ın çok ciddi bir siyasi danışmana ya da danışmanlar grubuna ihtiyacı var.

Politikaların oluşturulmasında Başbakan’a yardım edecek, hangi konuda neler söyleyebileceğini belirleyecek bir danışmanlar grubundan söz ediyorum.

Böyle düşünmemin nedeni şu: Başbakan bazen öyle şeyler söylüyor ki bende uyandırdığı izlenim, "ilk aklına geleni söyleyiverdiği" şeklinde.

En son olarak Fikret Bila’ya verdiği demeç de böyle: Başbakan, söylediklerinin nereye varacağını düşünmeden, aklına estiği gibi konuşuyor!

Başbakan’ın bu sözleri şöyle: "Süreci tıkayan ana muhalefet partisidir. Sayın Baykal, AKP’yi yönetmeye kalkıp isim verdi. İsim vermesi partide tepki yarattı. Baykal isim vermese onu da ziyaret ederdik."

Yani, AKP’nin cumhurbaşkanı seçecek çoğunluğa sahip olduğu halde, cumhurbaşkanını seçememesinin sorumlusu bu durumda Deniz Baykal oluyor!

Baykal bunu nasıl yapıyor?

- AKP’den kimin cumhurbaşkanlığına itirazlarının olmayacağını söylüyor.

Peki, normal süreç işlese ve Başbakan, bir uzlaşma aramak için Baykal’a gitseydi ne olacaktı?

- Baykal bir ya da birkaç isim söyleyecekti.

Gerçekten çözülmesi zor bir mantık bulmacası bu! Yakında mantık bulmacaları kitaplarında böyle bir soruya rastlarsanız hiç şaşırmayın.

Deniz Baykal, başından beri aynı şeyi söyledi: AKP, tek başına cumhurbaşkanı seçemez, bu TBMM de seçemez, seçimler yenilensin, cumhurbaşkanını yeni TBMM seçsin!

Sonuç ne oldu?

- Baykal’ın dediği oldu.

Bunu öngörememiş olmak, Başbakan’ın ve partisinin siyasi öngörüden yoksun olduğunun bir kanıtı değil mi?

Bu bir akıl tutulması olmalı!

AKŞAM gazetesi, dün manşet haberini bize ayırmıştı.Şöyle diyordu: Doğan gazeteleri yüklendi, Ciner’in davası reddedildi!

Birinci sayfadaki spotta da şöyle deniliyordu: "Aydın Doğan, TMSF’nin el koyduğu Sabah-atv devletin elinde çürüsün diye kendi medyasını silah olarak kullanıyor. Yargıyı etkileyecek haberler yaptırıp, avukatlarıyla TMSF’ye akıl verdi!"

Bu konuda yazı yazanlardan biri de ben olduğum için üzerime alındım tabii. Ve şöyle düşündüm: Ben neymişim be abi!

Bir yazı yazıp, koskoca idare mahkemesinin yargıçlarını etkileyebilme gücüne sahip olduğuma göre artık beni kimse tutamaz!

Tabii burada bir de TMSF’nin avukatlarının durumu var: Yıllardır bu tür davalarda uzmanlaşmış bu avukatların hukuk bilgisi yetmiyor olmalı ki Doğan Grubu avukatlarının aklına ihtiyaç duyuyorlar!

Haberdeki üçüncü iddia da tam Serdar Turgut’un kafasına uygun bir saçmalık: TMSF Başkanı dün birçok yabancı ve yerli yatırımcının Sabah ve atv ile ilgilendiğini, grubun satışından 1 milyar dolara yakın gelir temin edileceğini açıkladı.

Bu kadar parayı verebilecek güçlü bir rakip geliyor yani bizim sektöre.

Ve doğrusunu isterseniz, bundan dolayı da çok mutluyuz.

Piyasada Akşam gibi gazeteciliği günlük ticari işlerinde bir silah gibi kullanmaya hevesli küçük gazetelerin olmasındansa, gazetecilik standartlarını yükseltecek güçlü bir rakibi tercih ediyoruz.

Atasözünü biraz değiştirip söyleyeyim: Aptal düşmanın olacağına, akıllı rakibin olsun!

Bir "akıl tutulmasından" mustarip olan Akşam sahip ve yöneticilerine acil şifalar dilemek gerekiyor.

Almanya’da yargı bağımsız değil mi?

FEDERAL Almanya Dışişleri Bakanı’nın, tecavüz zanlısı bir Alman gencini kurtarmak için Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü aradığı bildiriliyor.

Gül’ün, "Olay yargıya intikal etti, şikáyet var, siz şikáyetin geri alınmasını sağlarsanız mahkemenin bunu dikkate alacağını ümit ediyorum" dediği de haberde yer alıyor.

Ayrıntılarını bugün Hürriyet’te okuyacaksınız.

Bu Almanya, yıllardır Türkiye’de "yargının bağımsızlığının gerekliliğinden" söz eder durur.

Aynı durum kendi ülkesinde yaşansa "Bizde yargı bağımsızdır, karışamayız" yanıtını verir.

Ama Alman Dışişleri Bakanı, hiç utanıp sıkılmadan telefona sarılıp, Türkiye Dışişleri Bakanı’na "Mahkemeye söyle, çocuğu bıraksınlar" diyebiliyor!

Buradan şu sonucu çıkarıyorum: Demek ki Almanya’da yargı, bizim bildiğimiz anlamda bağımsız değil.

Alman Dışişleri Bakanı, bir hükümet yetkilisinin mahkemeye telefon açıp zanlıları bıraktırabileceğine inandığına göre, aynı gücü ve yetkiyi kendi ülkesinde kendisi için görüyor olmalı.

Avrupa Birliği bu işe ne der, gerçekten çok merak ediyorum.
Yazarın Tüm Yazıları