Laik-antilaik, türban-mürban

KESİNLİKLE bıkmak, kızmak yok! Alimler saçmaladıkça ben iz sürmeyi sürdüreceğim! Yeni Mürtecilerin saçmalıklarıyla baş edebilmek için haftada 5 yazı değil 50 yazı bile az gelir.

Ülkemizin 24 ayar solcularından Ahmet İnsel, 27 Mayıs 2007 tarihli Radikal 2’de CHP-DSP uzlaşmasını yerden yere vurduktan sonra hüküm veriyor:

* * *

"CHP’nin AKP’ye karşı yürüttüğü ve tüm çatışmayı laik-antilaik kamplaşmasına hapseden ve AKP’yi milliyetçi kulvarda yarışmaya zorlayan tavrı, Türkiye’de özgün bir demokrat, özgürlükçü, eşitlikçi sol sesin ortaya çıkmasını büyük ölçüde engelledi."

Galatasaray Üniversitesi Profesörü Ahmet İnsel, öteki Yeni Mürteciler gibi gerçeklere fesat karıştırıyor.

Bir kez daha anlatayım: Türkiye’de laik-antilaik kamplaşmasını Anayasa, Devrim Yasaları ve laiklikle ilgili vatandaşlık hukuku zorluyor. Ahmet İnsel "Neden?" diye sormadan yanıtlayalım: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Anayasa ve yasalar gereği laik bir varlıktır. Bunun zorunlu sonucu olarak her siyasal parti Anayasa ve yasaların çizdiği sınırlar içinde kalmak zorundadır. Bu demokrasi kuralı dünyanın bütün demokratik ülkelerinde geçerlidir.

AKP, öteki Milli Görüş partileri gibi Cumhuriyet’in laiklik kuralını yok farz ediyor, yeniden yorumlamak ve bu kurala İslamcı bir içerik kazandırmak istiyor.

AKP’nin tartışma konusu yaptığı, kapısını zorladığı, Cumhuriyet’in 4 temel niteliğinden biri. Ahmet İnsel bilmiyor mu? Bilmiyor ya da umursamıyor, önemli değil. Sonuçta AKP’nin suç ortağı oluyor. Ve, ve, AKP’nin ekonomik ve politik yıkıntıları saklamak için antilaik politika yürüttüğünü anlamıyor. Türkiye’de demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi sol sesin ortaya çıkmasına, laik Cumhuriyet’i savunarak CHP engel olmuş...

Felaketler türlü türlü, bunlardan biri de galiba Ahmet İnsel’in öğrencisi olmak.

* * *

Nilüfer Göle’nin "Türban" maddesindeki kuntluğu devam ediyor. Nilüfer Göle, "Çağdaş olmak nedir?" (Sabah, 28 Mayıs 2007) diye sorup kendisi yanıtlıyor: "Eğitimli olmak, modern olmak, çoğulculuğa açık olmak, demokrasiye, insan haklarına ve bireysel haklara saygılı olmaktır. Burada ise çağdaşlık tanımı başörtüsüzlüğe indirgeniyor... Müslüman kesimler de bugün çağdaş değerlere sahip oldukları için, eğer çağdaşlık tarifinden bakarsak onların da bu değerlere sahip çıkmasını, Türkiye’de modernliğin bir başarısı olarak görebiliriz."

* * *

Nilüfer Göle, kendisiyle söyleşi yapan Belkıs Kılıçkaya Hanım’la birlikte bir Paris kahvehanesinde oturmuş ahkám kesiyor. Sanki Türkiye’nin AKP’si tam anlamıyla eksiksiz bir moderniteyi temsil ediyor, Cumhuriyetçiler bunu görmeyip İslamcının, Milli Görüşçünün başındaki türbana takmışlar. Bunun adı da sosyolojik yorum. Nilüfer Göle, Cumhuriyetçileri kör ve sağır sanıyor ve budala yerine koyuyor. Sanki Cumhuriyetçiler sosyolojik yorum yapmıyormuş gibi. Dilerim bu yılın ramazan ayında Nilüfer Göle Türkiye’ye gelir, Paris’te giydiği yazlık kıyafetlerle Anadolu kentlerinde dolaşmak ve karnını doyurmak için açık bir lokanta aramak zorunda kalır. Ve uykusu kaçacağı için, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile öteki Devrim Yasalarının gerekçelerini, günümüzdeki uygulama ve sonuçlarını düşünür.
Yazarın Tüm Yazıları