Zıtlaşmalara son vereceklermiş!

SALI günü Hürriyet’te "şaka gibi" bir ilan yayımlandı. İlan, Demokrat Parti tarafından verilmişti ve kocaman bir soru işaretinin altında şöyle yazılıydı: Zıtlaşmayla, kutuplaşmayla nereye kadar?

İlanın orta yerinde alan ve dur anlamına gelen bir el fotoğrafının yanında da şunlar yazılıydı: Buraya kadar! Artık Demokrat Parti var. Çare var.

Bu ilan, "zıtlaşma nedeniyle" ANAVATAN-DYP ittifakının bozulmasının üzerinden üç gün geçtikten sonra yayımlandı.

Dün de gazetelere gelen haberler önce Sinan Aygün’ün DP’de yeni bir "zıtlaşmaya" neden olduğu yolundaydı.

Sonra da Mehmet Ağar’ın, Erkan Mumcu ile görüşeceği ve ANAVATAN’ın seçimlere girmeyerek DP’yi destekleyeceği haberleri yayımlandı.

İddialara göre Ağar, Mumcu’dan bir randevu istemişti ancak bu yazıyı yazdığım saate kadar görüşmenin yapılıp yapılmayacağı da belli değildi.

Hatırlayacaksınız, bu ittifakın dağıldığı saatlerde iki lider birbirleriyle görüşmeye gerek bile görmemiş, açıklamalarını birbirlerine basın aracılığıyla duyurmuşlardı.

İş bu noktaya geldikten sonra iki liderin buluşup anlaşması artık neyi değiştirecek?

Liderlik, olayların nasıl gelişebileceğini öngörmek ve ona göre davranmak değil midir?

"Zıtlaşmayı ve kutuplaşmayı"
bitireceği iddia eden bir siyasi hareket, önce kendi içindeki zıtlaşmaları halledebilme yeteneğine sahip olduğunu göstermeliydi.

Tek hedef seçilmek

MİLLETVEKİLİ aday listelerindeki yerlerini beğenmeyen politikacıların birer ikişer adaylıktan çekildikleri gazetelere yansıyor.

Aralarında partilerde yönetici konumda olanlar da var.

Mesela eski bakan ve OHAL valisi, MHP Genel Başkan Başdanışmanı Ünal Erkan, aday gösterilmeyince partideki görevinden istifa etti.

Bunu anlamakta zorlanıyorum: Erkan, partisine bu nedenle sırt çevirebiliyorsa, seçmen nasıl bu partiye oy verecek?

Bu değerlendirmelerin gerçekçi kriterlere göre yapıldığını ve gerçekten o kişilerin o sıralardan seçilmelerine olanak olmadığını düşünelim.

Politika yapmanın tek yolu milletvekili seçilmek midir?

Milletvekili seçilme olanağı olduğu halde politikayı milletvekilliği yapmadan sürdüreceğini söyleyen Abdüllatif Şener’in kamuoyunda topladığı sempati ve gördüğü saygı da mı bir şey ifade etmiyor?

Elbette siyasete giren herkes, seçilerek daha üst görevlere gelmek isteyecektir, buna itirazım yok.

Ancak zaten bir siyasi partinin en üst kademelerine kadar seçilmiş bir politikacının, sırf milletvekili adayı yapılmadığı için görevini bırakması kabul edilebilir bir durum olmamalı.

Sınırımızın içindeki güvenlik sorunu

TÜRK Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak sınırına ciddi bir güç kaydırdığı sır değil.

Bunun Kuzey Irak’a yapılacak bir operasyonun hazırlığı mı, yoksa göz korkutmaya yönelik bir güç gösterisi mi olduğunu yakında göreceğiz.

Kuzey Irak’a karşı girişilecek bir askeri harekátın Türkiye’yi ABD ile çatışmanın eşiğine getireceği genellikle kabul gören bir yorum. ABD ile Türkiye’nin bunu göze alıp alamayacakları da tartışılan bir başka konu.

Kuzey Irak’ta terör örgütünün üslerine karşı girişilecek bir askeri operasyonun ülkedeki terörü önlemek açısından nasıl bir çözüm yaratabileceği de elbette kestirilemiyor.

Ancak tartışılamayacak önemli bir konu var ki sınırlarımızın içi de zannettiğimiz kadar güvenli değil.

Sınıra yüzlerce kilometre uzaktaki Tunceli’de bir karakolun basılarak 7 erin şehit edilmesi, sınırlarımız içindeki ciddi güvenlik sorununa işaret ediyor.

Bu eylemi, şehirlerde patlatılan bombalarla karıştırmamak gerek. Orada takibi son derece güç küçük hücrelerle yapılıyor terör eylemleri.

Ve buna rağmen polis ve jandarma son derece başarılı bir performans göstererek, birçok eylemciyi bombalarını patlatamadan yakalıyor.

Ama güpegündüz bir karakolun basılması ve bu eylemin önlenememiş olması, ciddi bir güvenlik açığına işaret ediyor.

Ve bu da herhalde hükümetin başarısızlık hanesine yazılması gereken bir durum!

Türkiye, sınır ötesi operasyonla önceden görülemeyecek riskleri üstlenmeye hazırlanırken, sınırlarının içindeki eylemleri önlemeyi başarmak zorunda.
Yazarın Tüm Yazıları