Paylaş
Doğrusunu söyleyeyim, bu birleşme girişimini beklemiyordum. “Küçük olsun, benim olsun” mantığının devam edeceğini sanıyordum. İki ortaklı bir bakkal dükkanını dahi yaşatamayan toplumumuz, ilk defa iki partinin birleşmesiyle karşılaştı.
Bravo Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu’ya.
Birkaç gün öncesine kadar, ülke siyasetinde çok ağırlıklı değillerdi, bugün ise birden bire ön plana çıkıverdiler.
Erkan Mumcu, son derece akıllı bir adım attı. İyi bir satranç oyuncusu olduğunu gösterdi.Hiç kompleks duymadan hareket etti. Hem kendinin, hem de partisinin önünü açtı. Vizyon sahibi bir politikacı konumuna oturdu.
Mehmet Ağar da akıllıca davrandı. ANAP ile paylaşmasını bildi. Karşısındakini küçümsemedi. Pragmatik bir yaklaşım benimsedi. Önümüzdeki seçimlerin önemli oyunculardan biri konumuna girdi.
Bundan sonraki dönem, çok daha duyarlı olacak. Her söz, her adım büyüteç altında izlenecek. Duygusallıklar artacak. Liderlerden birinin dikkatsiz bir adımı büyük yaralar açacak. Şimdi, her iki liderin de normalin üstünde dikkat sarf etmeleri, birbirlerini kollamaları ve duyarlıklarına saygı göstermeleri gerekir.
Bu birleşme yarı yolda kalmaz, taraflar birbirlerine içtenlikle el uzatırlarsa, yeni adıyla DP’nin şansı ve Türk demokrasisine katkısı büyük olur.
Özetle, Ağar-Mumcu ikilisi tüm dengeleri etkileyecek bir adım attılar. Türkiye’nin demokrasisi ve rejimine ince ayar yaptılar. Yeni bir süreç başlattılar.
* * *
Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığı yarışını kazanması, sadece Türkiye için değil, hem Fransa hem de Avrupa için kötü haberdir. Seçim kampanyası sırasında söylediklerinin yarısını yerine getirse dahi, Avrupa’daki dengeleri daha da içinden çıkılmaz duruma sokacak ve Türkiye’nin Avrupa projesine büyük darbe vuracaktır.
Sarkozy’nin temel politikasını özetleyen cümleyi, bizler de bir zamanlar kullanmıştık:
“...Fransa’yı sevmeyen gider...”
Hatırlayacaksınız, MHP de 1990’ların ikinci yarısında, Kürt sorunuyla ilişkili olarak, devlet ideolojisine ters düşenlere “Ya sev, ya terk et” diye seslenirdi.
Sarkozy, Fransız ekonomisini modernleştirmeyi, daha fazla çalıştırmayı planlıyor. Bu yolla, Paris’in kaybettiği liderliğini yeniden elde etmek istiyor.
Bunu yaparken de, daha tutucu, daha sağa kaymış, yabancılara yönelik insan hakları, eşitlik gibi ilkeleri geri plana çeken ve onları ancak Fransızlaştırabildiği oranda kabul eden bir politika izlemeye hazırlanıyor.
Sarkozy’nin en net politikası, Türkiye’yi Avrupa dışında tutmaya yönelik. 25 AB ülkesi içinde hiçbir lider, Sarkozy kadar açık değil. Ona göre, Türkiye bir Asya ülkesidir. Ayrıca, Avrupa ailesine girmesi, AB içi dengeleri bozacağı için, mutlaka dışarıda tutulmalıdır.
Bunun yanı sıra, Ermeniler’in soykırıma uğradıklarına inanmakta ve Türkiye’nin cezalandırılmasına çalışacağını da saklamamaktadır.
Bu politikalar, önümüzdeki yıllarda Türk-Fransız ilişkilerini zehirleyecek. Fransa “Türk düşmanı”damgasını yiyecek.
Bu kutuplaşma, hem Türkiye’deki AB aleyhtarlarının, hem de Avrupa’daki Türkiye aleyhtarlarının çok işine yarayacak. “Bakın görüyorsunuz. Fransa nasıl olsa bizi veto edecek. Bırakalım bu işi” diyecekler ve muhalefeti arttıracaklar. Birbirlerini besleyecekler. Türkiye’yi Avrupa dışında tutma hareketi Sarkozy ile birlikte artacak.
Ankara’nın işi güçleşecek, ancak imkansız hale gelmeyecek. Bunun da üç nedeni var:
Özetle.
İşimiz zorlaşacak, ancak AB projesi ölmeyecek. Yeter ki, hükümetler gereken adımları atsınlar, reformları tamamlasınlar.
Türkiye’nin Avrupalı olup olmadığı kararını Sarkozy veremez. Ona bu yetkiyi vermemeliyiz.
Paylaş