Paylaş
Ne kadar üzgünüm, ne kadar moralim bozuk, tahmin edemezsiniz.
Acaba kendi kendimi mi aldatmışım? Olmayan bir şeyleri hayal edip, rüyalarımda şatolar kurup, bu ülkenin çok değiştiği rüzgarını kendi kendime ben mi üretmişim ve bundan dolayı mı üzgünüm?
Herhalde.
Türkiye’nin artık değiştiğini sanmıştım, meğer hiç değişmemiş.
Türkiye’de artık, çağdışı kalan askeri müdahale dönemlerinin kapandığına inanmıştım, meğer yanlışmış.
Geçmişten dersler aldığımızı söylemiştik.
Meğer hiçbir ders almamışız.
Reform paketleri çıkarttık ve kafaların değiştiğini ileri sürdük.
Söz konusu değilmiş.
Etrafa demokrasi dersleri verdik, meğer yanlış kitaplar okuduğumuzdan olacak, demokrasinin temelini çatlattık.
Meğer 1960’ların Türkiye’si, 2007 yılında da aynı Türkiye imiş.
Hala uzlaşının ne olduğunu bilmeyen, kaba kuvvetten hoşlanan, demokrasiyi sadece şıklık olsun diye kullanan, darbelerden kurtulamayan bir Türkiye’de yaşıyormuşuz.
Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınladığı muhtıra çok talihsiz bir olaydır. Askerin siyasete karışmasına, ilk yazı yazmaya başladığım günden bu yana karşı çıkmışımdır. Siyasete bulaşmanın TSK’yı zayıflattığına, hiçbir şeyi düzeltemediğine inanırım. Göreceksiniz bu defa da aynı olacak ve yararından çok zararını göreceğiz.
Askeri kışkırtanlar herhalde şu sıralarda çok memnundurlar.
İstediklerini elde ettiler. Askeri kışlasından çıkarttılar. Oysa rejimi koruma ve kollama görevi artık Silahlı Kuvvetler’de olmamalıydı. Bu görev sivil toplum örgütlerine, bizlere, medyaya aitti.
Ak Parti’yi eleştirmek, hatalarını göstermek, laik sistemin değiştirilmesi ve Milli Görüş’ün hakimiyetine karşı çıkmak bizim işlevimiz olmalıydı. Laik hayat tarzına bizler sahip çıkmalıydık. Asker araya girmemeliydi.
Olanlar oldu ve demokrasimiz sınıfta kaldı.
İşte ben de bunun için Avrupa Birliği’ni istiyorum.
Türkiye’mizi çağdaşlığa taşıyacak olan demokratik-laik sistemi, askerin değil, asıl AB’nin daha etkili şekilde koruyup kollayabileceğine inandığım için AB’yi istiyorum.
AB’nin bu ülkeyi bölmek değil, tam aksine tüm renkleriyle bir arada tutabilecek en önemli yapıştırıcı olduğunu bildiğim için istiyorum.
Çocuklarıma, torunlarıma uygar, demokrat ve laik bir ülke bırakmanın tek yolunu AB’de görüyorum…
* * *
LAİK SİSTEMİN GERÇEK KORUYUCULARI MEYDANLARDA
Sürekli olarak aynı tehlikeden söz ediyoruz: Laik sistemimiz değiştiriliyor. Ak Parti yavaş yavaş din düzenini getiriyor.
Böyle bir kuşku vardır ve Ak Parti’nin bunu dikkate alması kaçınılmazdır. Üstelik AKP belediyelerinin tutumları da bu kuşkuları doğruluyor. Şimdiye kadar görülmedik uygulamalara giriyorlar. Barları dağıtıyor, içki satan yerleri şehir dışına taşıyor ve din unsurunu ön plana çıkarıyorlar.
Türban tutkusu da, laik kesimlerin kuşkularını arttırıyor.
Bunlar gözle görülen ve toplumun önemli bir bölümünü son derece rahatsız eden gelişmelerdir. Eğer uzlaşı aranıyorsa, tüm AKP kadroları da bu duyarlığı dikkate almak zorundadır.
Peki, Ak Parti bu duyarlığı göstermezse, görev kime kalıyor?
Bazılarımız askeri göreve çağırıyor.
Oysa bakıyoruz ki, asker yanlış adres. Asıl koruyucular kendilerini göstermeye başladılar. Artık miting alanlarını dolduruyorlar.
İşte, önce Ankara’daydı, şimdi İstanbul’da yapıldı. Tandoğan’daki miting bu ülkenin bir kesiminin gücünü göstermesi açısından son derece önemli. Bu insanlar, koyun gibi, önlerine konulacak her şeyi kabul etmeyeceklerini ortaya koydular. Laik-demokratik sistemin koruma ve kollama görevini üstlendiklerini gösterdiler.
Dikkat edin, bunlar bir parti mitingine katılan kalabalıklar değillerdi. Kolay kolay evlerini bırakıp gösteriye katılan kesimin insanları da değillerdiler. Bir mesajları vardı ve bu mesajı haykırdılar.
Ak Parti bu mesajı almalıdır. Attığı adımlara dikkat etmek zorundadır. Eğer bunu yapamazsa, bu ülkeyi ikiye bölecek, gerilimi daha da arttıracak ve ondan sonra bir daha rahat ve huzur bulunamayacak.
Sivil Toplum Kuruluşları ilk defa böylesine güçlü bir şekilde sahne aldılar. Bugüne kadar, genelde sahibinin sesi gibi, resmi ideolojilere uygun çalışan STK’lar, ilk defa gerçek hüviyetlerini gösteriyorlar.
Böylece büyük bir boşluk doluyor.
Ümitlerin azaldığı bir dönemde, memnuniyet veren bir tek gelişme de bu zaten…
* * *
TEK ÜMİT, ANAYASA MAHKEMESİ’NDE
Türkiye’yi içine girdiği krizden kurtarabilecek en kestirme adres: Anayasa Mahkemesi...
AK Parti, Anayasa Mahkemesi’ni sevmiyor. Hele 367 konusunda kendini ortaya atması, sinirlerin gerilmesine yol açmıştı. İnce hesaplar yapılıyor ve kaç üyenin EVET, kaçının HAYIR diyeceği sayılıyordu. 367 koşuluna gerek olmadığı kararının çıkması için, dolaylı mesajlar yollanıyordu.
Bugün durum tam tersine dönmüş durumda.
AKP, Anayasa Mahkemesi’nin ”EVET, 367 koşulu şarttır” demesini ve Türkiye’yi seçime sürüklemesini istiyor. Bu sayede, Genelkurmay muhtırasına boyun eğmeden erken seçime gittiği izlenimi verebilecek. Kriz ortamından çıkılabilecek.
Genelkurmay’ın da aynı beklentide olduğu düşünülebilir. Askerin, darbe yapmak veya yeni uyarılarla gerilimi arttırmadan istediğini elde etmek için, Anayasa Mahkemesi’nin EVET’ini beklediği söylenebilir.
Piyasalar için de, tek çıkış yolu yine Anayasa Mahkemesi’nin EVET’i ve seçime gidilmesi...
Bugün veya yarın durumu biraz daha net görebileceğiz.
Paylaş