Diyanet'ten yeni haberler

"BİZİM adımızın açıklanmasını istemiyoruz. Size Diyanet'ten haberler iletmek istiyoruz.

Haberin Devamı

Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Ali Bardakoğlu'na...

Türkiye'nin temel taşları TSK, Milli Eğitim ve Diyanet İşleri'dir.

Yani sizin anlayacağınız dille 'Askeriye', 'Maarifiye' ve 'Evkaf ve Şeriyye'dir.

Bunlar ötelenirse, bu üç sacayağı giderse devletin varlığı ortadan kalkar.

Bu bakımdan sizlere bazı bilgiler ve sorular yöneltmek istiyoruz.

İstanbul İl Müftülüğü'nde olan bir atamadan haberiniz var mıdır acaba?

Hani bir Leyla Şahin vardı.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okurken, türbanla sınıfa girmek istediğinden ötürü 1988'de disiplin cezası almıştı. Üniversitelerde türban yasağı nedeniyle AİHM'ye gitmişti.

AİHM, Şahin'in başvurusunu haksız bulmuş ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 'din ve vicdan özgürlüğü'nü güvence altına alan 9. maddesinin ihlal edilmediğine karar vermişti.

Haberin Devamı

Böylelikle okullarda türban yasağı konusunda Avrupa genelinde 'içtihat' olmuştu.

Geçen yılın ekim ayında verilen kararla, Türkiye'de türban konusunun 'siyasallaştırılması'na engel teşkil etmesi gerekiyor.

Acaba öyle mi oluyor?

DİYANET'TEN İETT'YE

Leyla Şahin'in babası, Nuriosmaniye Camisi imamı, Konyalı Alattin Şahin'dir.

Baba Şahin, Akıncılar ve Milli Görüş anlayışından gelmektedir.

Başbakan Erdoğan'ın da 'abi'lerindendir.

Biliyorsunuz eskiden siyasette 'baba' ve 'ana' dönemleri vardı; şimdi 'abi' dönemi hüküm sürüyor.

Alattin Şahin, kızının gösterdiği 'türban mücadelesi'nden ötürü terfien taltif edildi.

İltifata mazhar oldu.

Büyükşehir'e bağlı İETT'de daire başkanlığına getirildi.

Böylece, hem yüksek maaş alma hem de yüksek kademeden emekli olabilme imkânına kavuşturuldu.

Siz sık sık kamuoyuna Diyanet'in kadro açığından yakınıyorsunuz. Sözüm ona Hizbullah ve diğer aşırı uçların kadrosuz camilerde yuvalandığından söz ediyorsunuz, diğer taraftan mevcut kadroları korumuyorsunuz.

'AKTARMA İSTASYONU'

Bu durumda Diyanet, bir yazarın dediği gibi adeta 'aktarma istasyonu' haline getirilmiş olmuyor mu?

Sayın Bardakoğlu, kamuoyuna yansıyan yüzünüzle 'aydın, çağdaş ve Atatürkçü' biliniyorsunuz.

Ya da öyle görünmeye çalışıyorsunuz.

Haberin Devamı

Bu durumda eylemleriniz ve söylemleriniz tezat teşkil etmiyor mu?

Ne kadar tarikatçı/cemaatçi (Nakşi, Nurcu, Fethullahçı, Milli Görüşçü 'siyasi', İskenderpaşa ve Çarşamba... gibi) ve vakıfçı (Birlik Vakfı, Ensar Vakfı başta olmak üzere İslam adını kullanan vakıfların hemen hemen tümü...) grup varsa bunları ve referans oldukları kişileri, Diyanet teşkilatına doldurulmadı mı? Bunları başkan yardımcılıklarına, daire başkanlıklarına, müdürlüklere, müftülüklere ve müşavirliklere atanmadı mı?

Tarafsız, devletine, milletine bağlı görevlilerin, çeşitli oyunlarla bu teşkilattan uzaklaştırılmasına sebep olunmadı mı? Kimilerine sürgün, kimilerini pasif görevlere verilmedi mi?

Haberin Devamı

Diyanet'te üst görevlere gelmek için ille de şucu bucu olmak mı gerekiyor Sayın Bardakoğlu?

(Süleymancılar, iktidara oy vermedikleri için şimdilik bu 'nimetlerden' uzak tutuluyor.)

Diyanet'e, Diyanet Vakfı'na ve bunlara bağlı kuruluşlara (özellikle İslam Ansiklopedisi ve İSAM) iktidara yakın isimleri taşımıyor musunuz?

VİLLACI İLAHİYATÇILAR

İSAM gibi kuruluşlarda görevlendirdiğiniz akademisyenler dışındaki İlahiyatçılara neden görev verilmiyor? Ansiklopedide neden hep aynı kişiler 'madde' yazıp paralanıyor.

Bizim bildiğimiz bu tür birçok yandaş bu yolla zengin ediliyor.

500 bin dolarlık villa alan bazı Diyanet mensuplarının bulunduğunun Diyanet'in koridorlarında konuşulduğundan haberdar mısınız?

Haberin Devamı

Sizlerden, 3000 sözleşmeli personelin kimler olduğunu, kurum dışından 'irşat ekibi' adı altında kimlerin hacca götürüldüğünü, bunlara ve eşlerine ne kadar harcırah ödendiğini, Diyanet Vakfı tarafından yurtdışına gönderilen gençlerin kimlerin yakınları olduğunu ve bunlara ne kadar burs verildiğini, hac organizasyonları için Mekke ve Medine'ye gönderilmesine yeni karar verilen personelin hangi akımın 'müntesipleri' olduğunu da sormak isteriz."

Diyanet için daha çok yazacak konu var.

Aydınlar

ÜNLÜ bir düşünür ne diyor biliyor musunuz? "Tarih boyunca tüm baskı rejimleri, yükümlülüklerini yerine getirmekten çekinen, sessiz kalan aydınlar, iş dünyası ve bilim adamlarının suskunluğu üzerine kurulmuş ve süreklilik sağlayabilmişlerdir."

(Gülseven G. YAŞER)

Baykal-Topbaş arasındaki tartışma Büyükşehir'e sıçradı

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne dönük imar yolsuzluğu ile ilgili CHP grubunda üç haftadır sürdürdüğü sert eleştiriler ve "İstanbul'daki yavşak ilişkiler nedir?" sorularından sonra gerilen tartışmalar dün Meclis toplantısında küfürleşmeye varan itişip kakışma sahnelerine neden oldu.

Haberin Devamı

CHP Büyükşehir Meclis Grubu Sözcüsü Çetin Soysal "İstanbul'u bitirip tükettiniz" diye konuştu.

Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ı her platformda tartışmaya çağıran Soysal özetle şunları söyledi:

"Biz meclis üyeleri olarak İstanbul'un vicdanıyız. Elbette İstanbul'la ilgili olarak ciddi değerlendirmeler yapılacaktır. Biz de bu değerlendirmeleri yapmakla görevliyiz. İstanbul'un çok ciddi sorunları var. En başta trafik ve ulaşım sorunu. Bu da kentin yoğunluk artışından kaynaklanmaktadır. Her geçen gün kentin yoğunluğunu artıran imar planları, İmar Planlama Müdürlüğü'nün olumsuz görüşüne rağmen, yaşama geçmektedir. Bu planlar, İstanbul'un siluetini bozucu, emsal teşkil edici, kent yoğunluğunu artırıcı, çarpık kentleşmenin devamı niteliğindedir.

Örneğin Karayolları binası, ki 96.505 metrekaredir; 0.75 emsalden 2.80' e çıkartılmış olup, rezidans, ticari ve turizm alanı olarak, 800 milyon dolar, yani arsası değil, imar planı satılmıştır. Bölgenin bu yapıyı kaldırması mümkün değildir.

Örneği n, Beşiktaş'taki SSK binası aynı şekilde imarı çıkartılmadan satılmıştır. Ne oldu? Birilerine rant kazandırıldı.

GÜLHANE'Yİ DE SATIN

Örneğin Levent garajı, 266 milyon dolar muammen bedelle satılacak. Bütün bunların hepsi yoğunluğu artırıcı, imar planı değişikliklerine verilen rakamlardır.

Oldu olacak, Gülhane ve Yıldız Parkları, Emirgan Korusu da satılsın da, İstanbul rahatlasın! İstanbul'a, İstanbul halkına yazık değil mi? Bunların faturasını İstanbullular ödemiyor mu, ödemeyecek mi?

Trafiğe çözüm getireceğiz diye 2.1 katrilyon lira kavşaklara harcanmadı mı? Hatta, 1.9 milyon lira harcanan Büyükçekmece kavşağı Mimar Sinan'ın yaptığı tarihi köprünün siluetini bozmaktan dolayı yıkılmayacak mı? Bu yap boz tahtası mı?

Vatan Gazetesi'nde Başkan Topbaş "Benden ne istediniz de vermedim, bu haberi niye yaptınız?" derken, birtakım çevrelerin ekonomik ve sosyal koşullarına göre İstanbul'da rant dağıtıldığını da itiraf ve teklif etmiş olmuyor mu?

Bütün bunları kamuoyu önünde ve dilediğiniz yerde tartışmaya açığız. Bu plan tadillerinin yüzlercesi var. Örneğin, 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti ilan edildi, fiyakalı açıklamalar yapıldı, peki ne hazırlık yapıldı bugüne kadar? Hiç.

Örneğin CRR Konser Salonu, Açık Hava Tiyatrosu, Muhsin Ertuğrul Sahnesi ve Atatürk Kültür Merkezi'ni kongre salonuna dönüştürmek istiyorsunuz, bu İstanbul'daki kültürel yapıyı yok etmek değil mi? Hangi kültür anlayışında bu var?

Tüm bu pervasızca yaklaşımların karşılığında da, "CHP Ankara'da bitti, sıra İstanbul'da" deme cesaretini nereden alıyorsunuz Sayın Topbaş? Yüreğiniz varsa, CHP'yi bitirin de görelim! Cumhuriyeti kuran partiyi, CHP'yi bitirmeye kimsenin gücü yetmez. Yetmeyecektir de...

CHP Genel Başkanı'nı düelloya çağırmak sizin haddinize mi kaldı Sayın Topbaş? Ben de, İstanbul'da Belediye Başkanlığı yapmış, Başbakan Erdoğan dahil herkesi bu dosyalarla, bu şaibeli icraatla ilgili tartışmaya davet ediyorum!

İstanbul 15 sene önce bel fıtığı oldu diyordunuz, şimdi İstanbul felç oldu, felç!

İSTANBUL YAŞAM DERNEĞİ

İki hafta önce İstanbul Yaşam Derneği Başkanlığı'na seçilen ve gazeteci Şükrü Yavuz'un yayın müdürlüğünü yaptığı 'İstanbulum' adlı bir dergi çıkartmaya başlayan CHP Beşiktaş ve Büyükşehir Meclis üyesi Çetin Soysal konuşmasında "CHP'yi İstanbul'da bitireceğiz diyenlere buyurun" dediğini belirtti.

İMAR MÜDÜRLÜĞÜ HAYIR DİYOR

Soysal, İstanbul'daki planlara İmar ve Planlama Müdürlüğü'nün olumlu görüşmeleri olmamasına karşın, AKP'li üyelerin, bu talepleri 'siyasi kararlarla' çıkarttığını söyledi.

TARTIŞMA VE KÜFÜR

Dünkü tartışmalar mart ayı olağan toplantısının son oturumda yaşandı.

Gündeme geçilmeden önce söz almak isteyen CHP'li meclis üyesi Soysal'a, AKP Grup Başkan Vekili Hüseyin Evliyaoğlu, gündeme geçildiği için konuşamayacağını söyledi. Israrlı davranarak kürsüde konuşma yapan Soysal'ın sert sözleri nedeniyle AKP'lilerle karşılıklı laf atmalar yaşandı. Bu arada "Deniz Bey'den önce Sayın Topbaş, buradaki davaların hesabını versin. Başbakan Erdoğan, 54 davanın hesabını versin. Deniz Baykal'ın tek bir davası bile yok" demesi üzerine AKP'li Hüseyin Evliyaoğlu'nun ayağa kalkarak küfür etti. Bu küfür üzerine AKP'lilerle CHP'liler arasında gerilimli anlar yaşandı. Evliyaoğlu bu sırada "Burada siyaset yapamazsınız. Siyaset yapacaksanız Ankara'ya gidin" dedi.

Tartışmaların sona ermesinden sonra kürsüye çıkan AKP'li İdris Güllüce "Arkadaşlar biz birbirimizi biliriz. Basın gittikten sonra konuşuruz" ifadesini kullandı.

Soysal görüşmelerden sonra "Gündem dışı söz almama rağmen söz hakkımı engellemek istediler. Beni kürsüye çıkartmamak için elden geleni yaptılar. Hüseyin Evliyaoğlu ile sözlü kavga ettik. İtiş kakış oldu, arkadaşlar beni dışarı çıkarttı. Ama ben İstanbul'daki tüm yolsuzlukları sıraladım.

Ben İstanbul'un vicdanıyım."

Kimi kime şikayet edelim

YAŞADIĞIM semt Bahçelievler... Burası İstanbul içinde suç oranlarının nispeten düşük olduğu ve daha çok aile mekanı olarak bilinen bir yerleşim yeri.

Ancak son günlerde yaşadığım bazı olaylar artık İstanbul'da sokağa çıkmanın ne denli riskli olduğunu bana bir kez daha gösterdi. Geçen ay kardeşim gündüz vakti sokak ortasında bir takım kişilerce bıçaklandı. Nedeni ise ne bir kavga, ne de kız meselesi...

Yolunu kesen magandalara para vermeyişi. Eline atılan 4 dikişten sonra polise gitmenin anlamsız olacağı düşüncesiyle (belki bu bir hataydı) herhangi bir suç duyurusunda bulunmadık.

Önceki akşam 19.00 sıralarında iki kişi tarafından yine yolu kesilerek aynı nedenle bıçaklandı. Bu kez hastaneden yaralamayla ilgili bir rapor alarak karakola gittik. Polis rapora bakıp kardeşime kişileri tanıyıp tanımadığını sordu. Tanımıyordu abi... Olay Bahçelievler Lisesi gibi bir okulun önünde olmuştu, çevrenin bir aydınlatması yoktu.

Bu durumda sabıkalı fotoğraflarına bakmamız da bir anlam ifade etmedi. Hatta durumu daha da trajikomik hale getiren, başkomiser olduğunu sandığım bir polis memurunun yanımıza gelip "Ne hale geldik!" demesiydi.

Bu durumda elimden hiçbir şey gelmiyor.

Şikayetçi olduğumuzda herhangi bir gasp yaşanmayıp sadece yaralanma olduğu için ve yaralanma olayında aldığımız rapor 'iş görmezlik raporu' olmadığı için dava açmamız durumunda da sonucun ne olacağı şüpheli.

Ben 23 yaşında bir siyaset bilimi öğrencisi olarak bu şartlar altında yaşadığım bu ülke için ağlasam mı, gülsem mi bilemiyorum. Açıkcası sadece benim ya da kardeşim başına gelen olaydan da kaynaklanmıyor bu. Bulunduğumuz semtteki aydınlatma sorununu iletmek için belediyemize mesaj atmayı denediğimde mail sistemleri çalışmıyor.

Kime kime şikayet edeceğimi artık bilemez durumdayım.

Demokratik haklarımı nasıl savunup, yaşanılası bir ülke yaratmak için ne yapacağımı bilemiyorum.

Kusura bakmayın sizin vaktiniz bu şekilde çalmak istemezdim ancak yukarda da belirttiğim gibi sadece bir öğrenci olarak yaşamak bile şu an ülkemiz koşullarında çok zor. Adeta herkes kendi başının çaresine baksın denecek. Bireysel silahlanmanın artması ve toplumca paranoyak olmamız işten bile değil.

Ayrıca bir not olarak şunu da iletmek isterim ki, karakolda memurla yaptığım kısa konuşmada suç ve suçlularla ilgili yapılan akademik çalışmaların sadece üniversiteler bazında kaldığı hiç bir işlevsel verimliliği olmadığını öğrenmek de bana içler acısı geldi.

Merve APAYDIN

'Yardım' yönetmeliği kimleri zengin edecek

ÜLKEMİZİN kaynaklarını hükümetin nerelere ve nasıl harcayacağının kılıfı bulunmakta ve halkımız tamamen masumane gibi görünen bir yönetmelik ile avutulmaya çalışılmaktadır.

Resmi Gazete'de 15.3.2007 tarihinde 'Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca yerel yönetimlerin, derneklerin, vakıfların ve özel tiyatroların projelerine yapılacak yardımlara ilişkin yönetmelik' çıkarılmış ve güya tiyatrolara teşvikmiş gibi gösterilip içine dernek ve vakıflarda katıştırılıp tarikat dernek ve vakıflarına da yer açılmış oldu.

Yönetmeliğin amacına bakın, madde 1: Bu Yönetmeliğin amacı; kültür, sanat ve turizmi geliştirmek ve tanıtmak için hazırlanan projelere Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinden yapılacak yardımlara ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

YARDIMLAR NASIL YAPILACAK

'Yardım yapılabilecek etkinlikler' madde 6: (1) Kültür, sanat ve turizm değerlerimizi ve zenginliklerimizi yaşatıcı, yayıcı, destekleyici, geliştirici ve tanıtıcı, yerel, ulusal ve uluslararası nitelikteki şenlik, festival, anma günleri, konser, sergi, gösteri, kongre, sempozyum, seminer, panel, güzel sanatlar, fuar ve benzeri etkinliklere ilişkin projelere yardımda bulunulabilir.

Bu yardımlar kime yapılabilirmiş; tiyatrolar, dernekler, vakıflar, mahalli birlikler...

Artık siz takip edin furyayı...

Özellikle eski Milli Gençlik Vakfı şimdi ise Anadolu Gençlik Derneği'ni izlemenizi tavsiye ederim.

Hele birde yönetmeliğin tamamını bir okuyun ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Seçim süreci ya, ne yaparsan kardır mantığı.

Vay benim memleketim...

Osman GÖRÜR

Universade Erzurum 2011

GÜNÜ ve zamanı gelince kronik ülke arazlarımız nüksettiğini fark edeceğiz. Bu gün ise henüz böyle bir niyetimiz yoktur. Eğer Erzurumluları Üniversite oyunlarını Erzurum’a aldıkları için kutlamak gerekirse elbette kutlayacağız. Onların heyecanlarına katılmak gerekiyorsa elbette katılacağız. Ancak Erzurumlular bıçağın sırtında Erzurum barı oynadıklarının ne kadar farkında bir de konuya bu açıdan bakmakta yarar var. Bu önemli açılara kısa başlıklarla bakmakta yarar var.

Eğer kar yağınca kayağınızı alıp kaymaya gidecekseniz evet Palandöken güzel bir kayak merkezidir. Buraya yatırım yapmışsanız yatırımınızın karşılığını alacağınız bir kayak merkezimidir derseniz bu sorunuza Sayın İbrahim Polat’ın ve diğer yatırımcıların göğüslerini gere, gere evet diyebileceklerini pek sanmıyoruz. Palandöken kayak Merkezinin Erzurum’un istihdamına ve turizm sektörüne doyurucu katkısı var mıdır diye sorarsanız yine pek doyurucu cevap almazsınız. Kayak merkezinin hemen üzerindeki köy yıllardır orada duru bu köyden kaç tane Dünya çapında kayakçı çıktı diye sorarsanız bırakın şampiyonları bu köylülerden bu güne kadar tek bir kayakçı çıkmadı. Peki bu kayak merkezinde Dünya şampiyonalarından hangisinin ayağı yapıldı diye sorarsanız yine hiç cevabını alırsınız. İşte o zaman bu ne biçim bir kayak merkezi diye bir soru aklınıza gelir.

Dağın geniş göğsünde biriken kar uzun ve dönerek dağın eteklerine kadar inen bir dere ile doğal bir pist oluşturmuştu. Bu pist rüzgarın sürüklediği karları da içine çekerek kayakçıların ihtiyacı olan karı uzun süre muhafaza ediyordu. Kim hangi bilgi ile bu dereyi doldurduğu yetmiyormuş gibi dağın böğrüne bir de devlet eliyle otel yaptırıyordu. Erzurum Kars karayolunun altındaki Erzurum süratle turizm merkezinin kurulacağı ve kış sporlarının diğer branşlarının yapılacağı alanları talan ediyor ve yatırımcılara darcık bir kaygan toprak bırakıyordu. İşte dağda bu geri dönülmez hatalar yapılırken olimpiyat düzenlemek için yollara dökülen bir Erzurum’la karşı karşıya kalıyordunuz.

Bu oyunlardan Erzurum’a kalacak şeyler çok fazla olmaz. Gelirler, yerler, içerler çöplerini bırakır giderler. Erzurum’u bu maceraya itenler devlet parası ile derslerini çalışmış olurlar. Tıpkı Palandöken de olimpiyat yapılamayacağını orayı bozduktan sonra paralarıyla öğrenen kerametleri kendilerinden menkul kayak yöneticileri bu sefer ne yapacak izleyeceğiz.

PALANDÖKEN ÖLDÜ YAŞASIN KONAKLI

Erzurumlu yıllardır bu yazılanları biliyor ancak Palandöken de yapılan yatırımların karşısına Konaklı bölgesini rakip çıkartamıyordu. İşte Universade 2011, Erzurumlulara bu fırsatı veriyordu. Şimdi sorun bu süreci kim ve hangi bilgi ile yönetecek ve Erzurum bu organizasyondan beklediği yararı nasıl sağlayacak. İşte işin püf noktası buradadır.

Muzaffer ERGÖZ

Yazarın Tüm Yazıları