Helal ve haram üzerine

Bir okurumuz helal ve haram konusunda kendisini bilgilendirmemizi istiyor.

HELAL, dinen yapılması, yenilip içilmesi yasak olmayan; haram ise dinen yapılması ve yenilip içilmesi kesin olarak yasaklanmış olan şeylerdir. Dinin emir ve yasakları vahiy ile belirlenmiştir. İslam, haram ve helaller konusunda orta bir yol izlemektedir. Ne Brahmanizm ve diğer bazı dinlerde olduğu gibi bedene işkence, temiz ve yararlı olanları haram kılma aşırılığına, ne de İran’da bir zamanlar yaygın olan "mezdek" dini gibi haram diye bir şey tanımayan ibahacılığa (her şeyi mübah kılma) yol vermiştir.

İslam’da helal ve haram kılma yetkisi sadece Allah’a aittir. Bu yetkiyi kendisinde görenleri ilahlık iddiasında bulunmakla nitelemiş, haramı helal, helali de haram kılmayı şirke eş tutmuştur.

* * *

Haram olan şeyler sayılı ve sınırlıdır. Bunun dışında kalanlar helaldir. Bu sebepledir ki din bilginleri, hakkında kesin nas (hüküm) bulunmayan şeyler için haram demekten kaçınmış, mekruh, yani "sevimsiz", "hoş değil" gibi ifadeler kullanmayı özenle seçmişlerdir.

Hz. Peygamber, bir ülkeden getirilen ve önüne konulan yiyeceğin keler olduğunu öğrenince elini geri çekmiş ve yememiştir. "Ey Allah’ın resulü, keler haram mıdır?" diye sorulunca da "Hayır, ancak benim yöremde böyle bir yiyecek bulunmaz. Bu yüzden de onu yemeyi midem kaldırmıyor" buyurmak suretiyle bu hususu belirtmişlerdir. Mesela, çekirge Arap toplumunda lezzetli bir yiyecek olarak benimsenirken, diğer toplumlarda tiksindirici bulunmaktadır. Ama haram olduğu söylenemez.

* * *

Allah iyi, temiz ve insan sağlığına faydalı olan şeyleri helal, kötü, pis ve zararlı olan şeyleri de haram kılmıştır. Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurulur:

"Onlar için nelerin helal kılındığını sana soruyorlar. De ki: Bütün iyi ve temiz şeyler size helal kılınmıştır."

Kuran, Allah’ın helal kıldığı şeylere haram demeyi aşırı bir davranış olarak nitelendirmektedir.

Bir ayette:

"Dillerinizin yalan olarak nitelediği şeyler hakkında bu helaldir, bu da haramdır demeyin. Çünkü böyle söylediğinizde Allah’a karşı yalan uyduruyorsunuz. Kuşkusuz, Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler." (Nahl, 116)

Yine başka bir ayette şöyle buyuruluyor:

"De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı (yarattığı) süsü ve güzel rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar dünya hayatında inananlarındır. Kıyamet gününde ise yalnız müminlerindir. İşte bunlar için ayetleri böyle açıklıyoruz." (Araf, 32)

Haram ve helal konularında hükmü nalsa belirlenenlerin dışında kalan şeylerin mecellede de genel bir kural olarak ifade edilen "eşyada aslolan ibahadır" (helal olmasıdır) prensibi gereğince helal ve mubah kabul edilmesi gerekir. Bu anlayış, İslam hukukuna büyük bir esneklik kazandırmış ve insanlara kolaylık getirmiştir. Hz. Peygamber döneminde bilinmeyen, başka yörelerde bulunan yiyecek ve içecekleri, gerekse daha sonra zaman içinde ortaya çıkan ve çıkacak maddeleri mubah kılacak bir anlayış sergilenmiştir.

* * *

İslam’da helal ve haramlar kitaplarda genişçe açıklanmıştır. Kısaca, yiyeceklerde: leş (ölmüş hayvan eti), kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar; içeceklerde: şarap vesair uyuşturucu maddeler: kazançta kumar, riba, rüşvet, karaborsacılık; ayrıca zina, livata gibi eylemler haramlar arasında sayılmıştır.

Dinimiz kolaylık dinidir. Bir kimse elinde olmayan sebeplerle haram olan bir şeyi yemek ya da bir işi yapmak zorunda kalırsa onu helal saymamak şartıyla zorunlu olan ihtiyacını giderecek kadar ondan yararlanabilir. Nitekim, Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:

"Allah size ancak ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa hiç kimseye saldırmadan ve sınırı aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan, çokça esirgeyendir." (Bakara, 173) Geçen bir soruya verdiğimiz cevapta da haramların asıl hikmetinin taabbudi yani bu konuda ilahi buyruklara uyulması gerektiğini, tevillerle hükmü değiştirmeye kalkışmanın mümkün olmayacağını ifade etmiştik.

Yazımızı Peygamberimizin bir sözüyle bitirelim: "Helal, Allah’ın helal; haram da Allah’ın haram kıldığıdır. Helallerden yararlanın, haramlardan kaçının. Her ikisi arasında şüpheli olan şeylerden de uzak durun."

SORALIM ÖĞRENELİM

Namazın hangi vakitlerde ve nasıl kılınacağının dayanağı nedir?

İrfan Tekeli/Adana

Bu hadiseyi peygamberimiz şöyle anlatır: "Cebrail iki defa bana imam oldu. Namaz kıldırdı. İlk defasında zeval vaktinde güneşin gölgesi herhangi bir şeyin iki misli olduğunda öğlen namazını, her şeyin gölgesi birer misli olduğunda ikindi namazını, oruçlu oruç bozduğu vakitte yani güneş battığında akşam namazını, şafak kaybolduğunda yatsı namazını, oruçluya yemek içmek haram olduğu zaman yani imsakta sabah namazını kıldırdı. Sonra bana döndü, ’Ya Muhammed, bu senden önceki peygamberlerin vaktidir. Namaz vakitleri işte bu ikişer vakit arasındadır’ buyurdu. Zaten takvimlerde namaz vakitleri belirlenmiştir. Namazlarımızı bu vakitlere göre kılarız.

Kılamadığımız namazların yerine fidye versek namaz borcu üzerimizden düşer mi?

Fatma Gündoğdu

Sizin söylemek istediğiniz "ıskat-ı selat"tır (namazından zimmetten düşürülmesi). Herhangi bir sebeple vaktinde kılınmayan ve böylece yükümlünün zimmetine borç olarak geçmiş bulunan namazların bir tek ödeme yolu vardır, o da kılamadığınız namazları kılmaktır. Yani kaza etmektir. Bundan başka namazın zimmetten düşürülmesi için bir yol yoktur. Namaz, tutulmayan oruçlar gibi değildir. Oruç için fidye verilmesi hakkında Kuran’da ayet vardır. Fakat, kılınmayan namazlar için fidye verileceğine dair bir ayet yoktur.

Geceleri çalışıyorum. Bazen sabah namazı vaktine uyanamadığım için namazımı saat 7.30 gibi gibi kılabiliyorum. Sevabı azalıyor mu?

Ferhan Göğüş

Sabah namazı vaktinde kılınmalıdır. Vaktinde kılamadığınız için tabii ki sevabı da azalır.

Sabah namazında ezan okunurken "esselatü hayrun minnennevm" deniliyor. "Namaz uykudan hayırlıdır" sözü ezandan mıdır?

Muzaffer Güloğlu/Ankara

Bu söz Bilal-i Habeşi tarafından ezana eklenmiş, Hz. Peygamber de bunu tasvip etmiştir. Bundan dolayı sadece sabah namazlarında bu ibare geçmektedir. Bu da Peygamberimiz tasvip ettiği için sünnete uygundur.
Yazarın Tüm Yazıları