Irak’taki ABD: Geri çekilme yok; Tırmanma var

George W.Bush’un “Yeni Irak Stratejisi”...

Haberin Devamı

Dünya gündeminin birinci maddesine oturan konu bu. Dolayısıyla, Irak’ın kapı komşusu olan Türkiye için de şu sırada “gündemin birinci maddesi”nin bu olması gerekiyor. Hele, Başbakan Tayyip Erdoğan, ard arda, Türkiye için Irak’ın “AB’den bile öncelikli hale geldiğini” söyledikten sonra.

Bush’un yeni stratejisi, “surge” yani “tırmanma” diye ifade edilen bir “öz”e sahip. Yani, kimilerinin beklentilerinin tam tersine, Amerikan Başkanı, ABD’nin Irak’tan geri çekilmesine ayarlı ve buna ilişkin bir takvim açıklamak yerine, Amerikan askeri varlığını güçlendirme ve özellikle başkent Bağdat’ı saran “şiddet ortamı”nı daha büyük bir güç kullanarak kontrol almak niyetinde. Irak’ta frene değil, gaza daha kuvvetli basıyor.

Yeni planda, Irak’taki 132 bin Amerikan askerine ek olarak, 20 bin askerin daha sevk edilmesi öngörülüyor. Bu, kabaca, yedi kara tugayı ve deniz piyadesi alayının, yani “savaşçı” birliklerin Irak’ta konuşlandırılması demek.

Haberin Devamı

 

***   ***  ***

 

Bush’un yeni stratejisi, “esprisi” itibarıyla üzerinde çok konuşulan Baker-Hamilton Planı’nın “esprisi”ne tam zıt yönde. “Irak Çalışma Grubu” adıyla Kongre tarafından görevlendirilen bir komisyonun sekiz aylık çalışma sonucu ortaya çıkarttığı ve eş başkanlarının adıyla Baker-Hamilton Planı olarak anılan öneriler dizisi, esas olarak, Amerikan birliklerinin 2008 başları itibarıyla Irak’tan tümüyle çekilmesini esas alıyordu. Bu amaçla, Irak’ın istikrara kavuşturulmasına öncelik verirken, bunun, özellikle İran ve Suriye ile yüksek düzeyde diyaloga girmekle sağlanabileceğini düşünüyordu.

Bush Planı da, Irak savaşının başında ilan edilen “yüce idealler”e yani “Irak’a demokrasinin yerleştirilmesi ve bunun tüm bölgeye örnek teşkil etmesi” gibi amaçlardan yan çizerek, “istikrar”a öncelik veriyor. Ama, bunu Baker-Hamilton Planı’ndan farklı olarak, bir “geri çekilme stratejisi”nin bir parçası haline getirmiyor; tersine istikrarın “kuvvet artırımı”na gidilerek, “güç” ile sağlanmasını amaçlıyor.

Haberin Devamı

Türkiye’de ve dünyanın birçok köşesinde James Baker ve Lee Hamilton isimlerinden çok söz edildi ama nedense Frederick W.Kagan ve Jack Keane isimlerine yeterince önem verilmedi. American Enterprises Institute adlı “neo-con kalesi” düşünce kuruluşunda görevli Kagan ile emekli general Keane, Bush Planı’nın mimarları. Yeni Bush Planı, Irak’ta güç arttırarak ve savaşarak duruma hakim olunmasından yana olan Kagan-Keane Planı aslında.

Yeni Bush Planı, bir başka deyimle Kagan-Keane Planı, Baker-Hamilton Planı’na bir “reddiye” niteliğinde. Bu yeni “hamle”yi, Bush yönetiminin, Irak’ın parçalanmasını önlemek için son girişim olarak da görmek ve değerlendirmek de mümkün.

Haberin Devamı

Ne var ki, “Yeni Irak Stratejisi”nin de önemli gedikleri mevcut. Yani, Irak, bu “yeni strateji” ile de dikiş tutmayabilir. Bu gediklerin en önemlilerini, David Ignatius, isabetle şöyle dile getirmiş (Washington Post): “Belgeyi okuduğumda iki tema gözüme çarptı. İlki, ayaklanmayı bastırma politikası, askeri olduğu kadar bir siyasi stratejiyi de gerekli kılar. İkincisi ise, bu tür savaşlarda hayati bir stratejik koz sayılan ülkede geniş siyasi destek gerekliliğidir – ki, bu, savaş alanında zaman kazanmayı sağlar.”

Bush yönetiminin her ikisinden mahrum olduğu görülüyor. Bush’un yeni ve anlamlı bir “siyasi strateji” sunduğu yok. Ayrıca, askeri “tırmanma stratejisi”ni, Irak’taki duruma karşı, Amerika içindeki desteğin en düşük düzeye indiği bir sırada yürürlüğe koyuyor. Üstelik, Amerikan yasama organı, Temsilciler Meclisi ve Senato, uzun yıllardan beri ilk kez Demokratların yani muhalefetin eline geçmiş durumda. Demokratlar, Bush’un bu stratejisine “bi-partisan” bir destek vermiyorlar ve vermeyeceklerini de beyan ettiler.

 

Haberin Devamı

***   *** ***

 

Bu durumda, Bush’un yeni Irak stratejisinin başarıya ulaşması çok ama çok zor. Ama, imkansız da değil. İki faktöre bağlı:

  1. Iraklıların, özellikle Şiiler ile Sünnilerin uzlaşma yeteneğine;
  2. Yeni sürecin, el altından ve Şiiler aracılığıyla bir Amerikan-İran uzlaşmasına uzanması ihtimaline.

Şiiler ve Sünniler arasında, kökleri tarihin derinliklerinde yatan hesaplaşmanın, belki henüz başındayız. Taraflar, muazzam bir enerjiyle hesaplaşıyorlar ve bu “Irak iç dinamiği”, hükmünü icra etmekte, herhangi bir Amerikan planından çok daha güçlü olabilir.

Amerika ise, ne Sünnileri, ne de Iraklı Şiileri terk etmeye niyetli gözükmüyor. Şiileri kollama kararlılığının en çarpıcı örneği, Saddam’ın idamı sırasında yaşandı. “İntikamcı-mezhepçi” tavrı besbelli olan ve üstelik iktidar payandası olarak kendisine Muqtada Sadr’ı, yani en aşırı eğilimli Şii silahlı grubunu seçen Başbakan Nuri el-Maliki’yi zayıflatmamaya özen göstermesi dikkat çekti.

Haberin Devamı

Bunun nedeni şu: Amerikan ibresi, Saddam’sız bir Irak’ta, Suudileri, Mısır’ı ve Ürdün’ü sağlama almak için Sünnilere daha yakın durmaktaysa da, Şiileri kaybetmemek ve İran’la el altından müzakere kapısını kapatmamak için de Irak Şiileri asla karşıya almamayı esas alıyor.

Yine de, yeni ABD stratejisinin 2007 bitmeden duvara toslama ihtimali, başarısından daha kuvvetli ihtimal. Ancak, Başkanlığının son döneminde Bush’un da ellerini havaya kaldırıp, “Irak’tan çekiliyoruz” demesini ve tarihe böyle geçmeyi göze almasını, beklememeliydik ve bundan sonra da beklememeliyiz.

Hesapları, bu “gerçekler”e göre yapmakta yarar var...

Yazarın Tüm Yazıları