Astığı astık kestiği kestik

Başbakan’ın anlayışı şu: "Beni halk seçti, ben istediğimi yaparım." Örneğin vatandaş şikáyette bulup, yapılan haksızlıkları dile getirirse onu herkesin içinde bir güzel azarlıyor.

Örneğin "Ürünümü satamıyorum. Meyveler ağaçta kaldı. Perişan olduk" filan diye direnirse "Sus... Artistlik yapma..." diye bağırıyor.

Vatandaş yanıt verirse elinin tersiyle "Hadi, hadi, ananı da al git" diyor

Korumalar anında adamın ayaklarını yerden kesip onu karga tulumba alıp götürüyorlar.

Kendisini eleştiren işadamlarına da ağızlarının payını veriyor Başbakan.

Onları da azarlıyor. Hatta öfkesini alamazsa, "Ulan sen ne yamuk adamsın be..." diye azarlıyor.

Kendisine yakın işadamlarının dışında olanlara selam bile vermiyor.

Kendisinin ve hükümetinin icraatını, dünya görüşünü eleştiren gazetecilerle konuşmuyor.

İktidara övgüler düzen yazar ve gazeteleri okuyor sadece.

Üniversiteler en büyük derdi. Bu bilim kurumlarını fethedilmesi gereken işgal altındaki kaleler gibi görüyor.

Gönlünde üniversitelerin tüm yöneticilerini değiştirmek, kendi dünya görüşüne uygun insanları getirmek yatıyor.

* * *

Yargıya ise kelimenin tam anlamıyla ifrit oluyor.

Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın sürekli kendileri aleyhine kararlar aldığına inanıyor.

Konuşmalarında buna sık sık değinerek yargının iktidarının elini kolunu bağladığını söylüyor.

Ama kendi aldığı kararların, çıkardığı yasaların hukuka, Anayasa’ya, mevzuata uygun olup olmadığına hiç bakmıyor.

Kararların gerekçelerini bile okuma gereği duymuyor.

Aynı duyguları Çankaya için de besliyor.

Cumhurbaşkanı’nın vetolarını da kasıtlı buluyor. Cumhurbaşkanı’nı iktidarı önünde bir engel olarak görüyor.

Onun için de Çankaya’ya çıkmak istiyor.

Bürokrasiye de güvenmiyor. O nedenle kilit noktalara hep kendine yakın insanları o işi bilip bilmemesine bakmaksızın getirip oturtuyor.

Son olay, son skandal da Berlin’de yaşanıyor.

Halkın milyarlarca dolarını dolandıran İslami holdinglere karşı suskun kalmasına öfke duyan vatandaşlarla tartışıyor.

O sırada salonda kabaran öfkeden kurtulmak için türban konusunda bir kadının gerçek olmayan şikáyetine sığınmak zorunda kalıyor.

Devleti temsil eden büyükelçiyi azarlayıp, yuhalanmasına yol açıyor.

Sonra hatasını anlıyor ama iş işten geçmiş oluyor.

Başbakanı olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin saygınlığını orada, Almanların gözü önünde yerle bir ediyor.

Peki, Başbakan demokrasiyi bir kenara iterek bu kadar "astığı astık, kestiği kestik" davranma hakkını nereden buluyor kendinde?

Arkasında topu topu halkın yüzde 25’inin oyu var ya... İşte oradan.

NOT YORUM

Derin senaryolar çöktü

HÜKÜMETİN bütün zorlamalarına karşın polis, bir türlü Danıştay saldırısını, Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanmasını bir yerlere dayandırma senaryolarını yerli yerine oturtamadı.

"Olay çözüldü, orduyla aramızı açmak isteyen kanlı çete elimizde..." böbürlenmeleri de kursaklarında kaldı.

"Derin komplo"ya bağlanan umutlar "fena halde Leman" oldu.
Yazarın Tüm Yazıları