AKP ve şerpa

HER iktidar yıpranır. Tedricen veya aniden, er geç bir "zaman aşınması" yaşanır.

Öyle ki, hem ülkesi İngiltere’yi, hem de tüm insanlığı dev bir feláketten kurtarmış olan Büyük Winston Churchill bile 2. Savaş nihayetindeki ilk seçimde başbakanlığı yitirmiştir.

Bu kural hayatın genel diyalektiğine dahildir. "Şeylerin doğal seyri"ni yansıtır.

Dolayısıyla, AKP hükümetinin yıprandığı vurgulaması da çok normal bir gelişmedir.

Ancak şimdi bir parantez açıp, konuya tekrar döneceğim.

* * *

TİBETÇE
bir tanım olan "şerpa" sözcüğü uluslararası lûgate "Reagan’lı yıllar"da girdi. Yanılmıyorsam da mûcidi ünlü Büyük Britanya dergisi "The Economist"tir.

Kelime ilk defa, sanayileşmiş ülkeler zirvesi "G-7"yi liderler adına hazırlayan; yani, onlar nezdinde "armut piş, ağzıma düş" görevini üstlenen "beyin takımı" için kullanıldı.

Tedricen genelleşti ve devlet ve hükümet adamlarını "yönlendiren", ama daha ziyade geri planda kalan "kaymak tabaka danışmanlar"ın tümünü tanımlaya başladı.

Zaten sözcüğün Tibet’le olan ilintisi de, Himalaya dağlarında yol gösteren son derece usta ve son derece ehil rehberlere "şerpa" deniliyor olmasından kaynaklanmıştı.

Sonra, giderek, siyasal hayat ve uluslararası diplomasi, çok iyi yetişmiş ve çok akıllı olması beklenen ve istenen böylesine "elit danışmanlar"la bütünlük kazandı.

Yani diyebiliriz ki, "yatay sivil" olan politikacılar, "dikey seçkin" olan "şerpa"ların kendileri için geri planda ürettiği proje ve hedefleri "kamusal kılarak" siyaset yapar oldular.

Olgu Türkiye’ye de, az çok "Reagan’lı yıllar"a paralel olarak "Özal’lı yıllar"la girdi.

* * *

TEKRAR başa dönersem, en önce ben kendi hesabıma, AKP’deki kısmi yıpranmayı kabullenmekle birlikte, bunun derecesini çok göreceleştirmek gerektiği kanısındayım.

Evet, hükümet doğal bir "zaman aşınması"nın işaretlerini veriyor olabilir ama, partizan ve öznel arzuları tarafsız ve nesnel gerçeklerin yerine koymamak gerekiyor.

Sondajların da ispatladığı gibi, "bitti", "gitti", "yandı" havasına girmek yanıltıcıdır.

Kalıplaşmış deyişle, "bugün seçim olsa", AKP en azından yine birinci parti olacaktır.

Peki, ufukta hiç de bir "batak" perspektifinin görünmemesine rağmen iktidar özellikle medyaya karşı "hırçınlaşarak", neden bizzat kendisi bu yıpranma sürecini körüklüyor ?

* * *

İLKİN şunu bilhassa vurgulayayım ki, başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hükümet temsilcileri o medyaya karşı haksızlıklık ediyorlar.

Çünkü, tıpkı kendisi gibi bir dönüşüm süreci yaşayan ve önemli bir bölümü önyargısız davranan Türk medyası, AKP iktidara geldiği andan itibaren de aynı önyargısızlığı sürdürdü.

Ötesi, gerçekten hak ettiği ve láyık olduğu içindir ki, AB’yle bütünleşme; iktisat politikaları; háttá demokrasi ve özgürlüklerin savunulması konusunda hükümete destek verdi.

Bu, son çeyrek yüzyılın tarihinde çok ender raslanmış bir olgudur ve inkár edilemez.

Zaten Erdoğan’ın yanılgısı da, yukarıdaki esas tabloyu, yani yekpáre ormanı görmek yerine, ufku günlük siyasetin tekil bir aktüalite ağacıyla sınırlamasından kaynaklanıyor.

Bir bölüm partizan medyanın baştan beri AKP’ye ters açıdan yaptığı sınırlama gibi?

* * *

VE işte tam burada, iş, yukarıdaki "elit beyin" danışmanların başına düşüyor.

Madem ki "dikey seçkin" "şerpa"ların görevi ve misyonu "yatay sivil" politikacının ufkunu açmak ve ona "armut piş, ağzıma düş" perspektifler sunmaktır, yukarıdaki genel manzarayı saptayacak kapasitedeki "rehberler"in parkurdaki dağ yolunu göstermesi gerekir.

Ancak tabii, Himalayalar’a tırmanmak ve zirvede kalmak isteyenin de o "rehber"leri bulması; buldu, onların işaretlediği patikaya riayet etmesi gerekir.
Yazarın Tüm Yazıları