Tarafsız hakem

MAHKEMELER işimize yarayan karar verdiğinde göklere çıkarıyoruz, işimize gelmeyen bir karar verdiğinde yerin dibine batırıyoruz.

Haberin Devamı

Yargıya yönelttiğimiz eleştiriler hukuki olmaktan ziyade siyasi...
Yargı hakkında öyle konuşmalar ve yazılar görüyoruz ki, hukuki terimlere ilişkin asgari bir bilgi bile olmadan keskin siyasi laflar edilebiliyor.
Siyaseten taraf olmak, ahkâm kesmek için yeterli; hukuk bilgisine ihtiyaç yok!
İlahiyatçı Prof. İlhami Güler, “hukuki, ahlaki, dini, bilimsel, sanatsal; her şeyi siyasete indirgemek bizim gibi azgelişmiş toplumların vehmidir” diye yazmıştı, aynen öyle maalesef. (Star, Açık Görüş, 20 Nisan)

YÜKSEK MAHKEME

Türkiye’de başkanlık sistemini yeniden konuşacağımız anlaşılıyor. O sistemde ‘Yüksek Mahkeme’nin konumunu unutmamak gerekir.
Yıl 1987; muhafazakâr Başkan Reagan, boşalan bir Yüksek Mahkeme üyeliğine Robert Bork’u aday gösteriyor. Amerikan sisteminde yüksek yargıçları başkan aday gösterir, senato onaylar veya reddeder.
Robert Bork siyasi görüşleri itibarıyla aşırı muhafazakârdır. Yüksek Mahkeme’de böyle aşırı bilinen bir ismin yargıç olmasına Reagan’ın partisinden bile itirazlar oldu. Reagan, Bork’u çekti, ılımlı ve saygın bir yargıç olan Anthony Kennedy’yi aday gösterdi. Senatoda, muhafazakâr Cumhuriyetçiler ve sol-liberal Demokrat Partililer onu oybirliğiyle onayladılar!
Yıl, 2005... Başkan Bush kendi danışmanı Harriet Miers’i yüksek mahkeme üyeliğine atamak istedi! Bush’un Cumhuriyetçi partisi bile itiraz etti. Bush geri adım atmak zorunda kaldı, ılımlı ve saygın bir yargıç olan Samuel Alito’yu aday gösterdi. Senato Alito’yu onaylandı. Amerika, kuvvetler ayrılığı sisteminin yeryüzünde ilk örneğidir. İki yüzyılı aşkın Amerikan tarihinde başkanın aday gösterip senatonun reddettiği böyle 13 yargıç örneği vardır.

Haberin Devamı

YARGI KÜLTÜRÜ

Demek ki, Yüksek Mahkeme’ye üye atamak söz konusu olunca her iki partinin de senatörleri titiz davranıyor. Senatörler “başkan istiyor” diye veya “bizden” diye hemen oy vermiyorlar, yanlış gördüklerinde karşı çıkıyorlar. Çünkü senatörler başkan tarafından seçtirilmemiştir, kendileri seçilmişlerdir.
Hepsinden önemlisi, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü kültürüdür.
Yargı söz konusu olduğunda, “siyasi taraftarlık”la değil, hukukun üstünlüğü ilkesiyle düşünmeyi sağlayan liberal kültür...
Biliyorlar ki, Yüksek Mahkeme “tarafsız hakem” gibi çalışabilmelidir.
İşte bu kültür ve gelenek sayesinde Amerikan Yüksek Mahkemesi, ülkeyi ayakta tutan en önemli kurumlardan biridir. Soğuk Harp döneminde, komünizm korkusu iliklere işlemişken, McCarthy’nin körüklediği “her taşın altında komünistler var” şeklindeki kolektif cinnete de Yüksek Mahkeme dur demişti.

Haberin Devamı

KUVVETLER AYRILIĞI

Bizde mahkeme kararlarını hukuken irdelemek yerine, siyasi çıkarlar açısından sert tepkiler gösterilmesi, kuvvetler ayrılığı kültürünün gelişmediğini gösteren en belirgin sosyolojik olgudur.
Siyasi aidiyetler, “kuvvetler ayrılığı”na bakmıyor, ölçü tanımıyor. Yüzyıllık tarihimiz niye sert kavgalarla, siyasi çalkantılarla doludur? Bir de bu gözle bakmak gerekmiyor mu?
Yargı ancak kuvvetler ayrılığı varsa tarafsız hakem gibi çalışabilir, çatışmaları çözebilir. Önümüzde yargının evrensel hukuka inançla sahip çıkmasını, bizlerin de öyle bir yargıya sahip çıkmamızı gerektirecek gergin bir dönem gözüküyor.
Yoksa Türkiye “hakemsiz” bir kavganın ortasında kalabilir, Allah korusun.
Sık sık hukuk ve yargı üzerine yazmamın sebebi bu endişemdir.

Yazarın Tüm Yazıları