Seçmenin geç de olsa soracağı sorular

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan için artık en önemli şey ne olursa olsun, iktidarı bırakmamak.

Haberin Devamı

Çünkü belli oldu ki iktidardan indiği gün onu bekleyen bir tek şey var: Önce Yüce Divan, sonra da doğru Silivri.
Bu kez daha önce yattığı hapis gibi de olmayacak tabii.
O hapishanede “siyasi suçluydu”, bu kez Yüce Divanlık olursa “adi suçtan” yatacak!
Bugüne kadar bildiğimiz şey, Erdoğan’ın kişisel karizmasının, AKP’yi taşıdığı idi.
Ama şimdi karizma öylesine çizildi ki bir süre sonra kimin kimi taşıdığından değil, Erdoğan’ın, AKP’yi kendisi ile birlikte dibe doğru çektiğinden söz eder olacağız. Ortaya çıkan rezilliklerin kısa sürede sonuç vermemesini sağlayabilmesi belki mümkün ama böyle bir siyasetçinin uzun süre herkesi kandırabilmesi de mümkün değil.
Gelecek seçimlere kadar MİT Kanunu’yla, kendisine bağlı HSYK ile idare edecek tabii.
Memleketi daha dar bir otoriter rejim ile sıkacak ki bütün bu yolsuzluk iddialarından söz edilmesini önleyebilsin.
Bu memlekette iyi kötü bir demokrasi geleneği olmasaydı, bunu başarabilirdi de!
Ama Erdoğan için ne kadar üzücü ki burası mesela Özbekistan değil!
Bu yolsuzluklar önünde sonunda karşısına sandıkta da çıkacak.
Seçmen “saf” değildir çünkü!
Şunu görür:
Benim askerden dönen üniversite mezunu oğlum hâlâ işsiz, bunun ne iş güç yaptığı bile belli olmayan oğlu milyon dolarlarla oynuyor!
Benim zor zahmet okuttuğum, okumak için başını bile açmak ya da perukla gezmek zorunda kalan kızım hâlâ tayin olamadı, bunun ne iş güç yaptığı belli olmayan kızı villa beğenmiyor!
Ben onu “Müslüman’dır, dürüsttür” diye seçiyordum, meğerse o iki lafının birinde “milletin anasını bellemekten” söz edenlere ihale dağıtıp kendine kaynak yaratmak peşindeymiş.
Bunca sene memurluk yaptım emekli oldum, başımı sokacak bir evi zor aldım, ay sonunu zor getiriyorum, meğerse bunların evlerinden para fışkırıyormuş.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz, önünde sonunda bunların halk tarafından sorgulandığını göreceğiz. Sanıyorum Abdullah Gül de o güne hazırlanıyor.
Erdoğan’ın AKP için yük olarak görüleceği günü bekliyor ki partinin başına geçebilsin. O vakte kadar partinin suyuna gidiyor.
Biliyor ki siyaset artık çok pis bir mecraya girdi ve kaçınılmaz bir arınma süreci de o kadar uzakta değil!

Haberin Devamı

Hangi kaset daha utanç verici?

Haberin Devamı

DENİZ Baykal’ın, bir kadın milletvekili ile birlikte çekilmiş özel görüntülerinin internette yayınlanmasındaki amaç, ilk seçimde CHP’yi zor duruma düşürmekti.
Bekliyorlardı ki Baykal istifa etmesin, onlar da seçim meydanlarında bunun üzerinde istedikleri kadar tepinebilsinler.
Baykal onlara bu fırsatı vermedi. MHP’li bazı yöneticilerin başına gelen de aynı şeydi.
Onlar da istifa ettiler, o tarihte bu işleri planlayıp gerçekleştiren çete ile işbirliği içinde olan hükümetin tuzağına düşmediler.
Şimdi ise ortalık Başbakan’ın kasetlerinden geçilmiyor.
Oğlu ile milyon dolarlık kaynağı belirsiz paraların pazarlığını yapıyor. Evine kaynağı belli olmayan neresinden baksanız yüz milyon Euro’ya yakın para doldurulmuş.
Kızı, villacı ahbap ile binaların arasının 11 metre açık olmasını konuşuyor, alafranga tuvalete “fışkiye” istiyor, yer karolarının rengine karar veriyor.
Oğlan deseniz arsa spekülatörü olmuş. Çanakkale’de ada, İstanbul’da arsa peşinde.
Başbakan ilk kez seçim kazanıp memleket siyasetinde önemli bir role çıktığında iskân ruhsatı olmayan bir binada oturuyordu.
O günden bugüne Karun kadar zengin olduğu anlaşılıyor.
Zenginliğinin nereden kaynaklandığının ipuçları da telefon kayıtlarında var. Şimdi soruyorum, Deniz Baykal’ın kasedi mi daha utanç vericiydi, MHP’lilerin ki mi, yoksa Başbakan’ınkiler mi?
İlk cevapları “dini bütün” AKP milletvekillerinden alalım derim!

Haberin Devamı

Sınırda savaş, başımızda ‘saf’ var!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, son günlerde Deniz Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı’nı bırakmasına neden olan kasedi yine diline doladı.
Geçen seçimlerde meydanlarda aynı görüntüler için “Ne özeli, genel bu genel” diye bas bas bağıran da kendisiydi, şimdi bunu “Bir şantajdı” diye niteleyen de kendisi. Evet, katılıyorum, bu Deniz Baykal’a yapılan bir siyasi şantajdı.
Başbakan’ın bunu idrak edebilmesi için aradan demek ki belli bir süre geçmesi gerekmiş. Acaba her konuyu idrak edebilmesi için böyle bir süre gerekiyor mudur diye merak etmedim de değil. Çünkü Fethullah Gülencilerin, devlet içinde bir devlet kurmakta olduğunu idrak edebilmesi için de 12 yıl geçmesi gerekti!
“Safım ben” diye izah ediyor bu durumu, bu da ilginç tabii.
Çünkü saflığı öyle hafife alınacak bir durum değil.
“Ben artık bu işlerde çok ustayım, beni seçin” diye oy istedi, aldı ama devleti de götürüp “paralel yapılanmaya” teslim etmiş!
İçişleri’ni, Milli Eğitim’i, yargıyı, TÜBİTAK’ı elinden almışlar, üstelik kendi rızasıyla!
Normal olarak sadece bu “saflık” nedeniyle bile istifa etmesi gerekirdi.
Bir safın memleketin Başbakanlık makamını işgal etmesinden daha tehlikeli ne olabilir ki?
Bakın aradan yüz küsur yıl geçtikten sonra bir kez daha bir Kırım savaşı tehdidi ile karşı karşıyayız.
Üyesi olduğumuz ittifak, Karadeniz’de sınır komşumuz Rusya ile her an yumruk yumruğa gelebilir.
Ve bizim başımızda bir “saf” var!

Yazarın Tüm Yazıları