Bir biberondan daha fazlası!

GEÇENLERDE bir hekim “memelerin sadece emzirmek için yaratıldıklarını”, “bir işe yaramadıklarını” söyledi. Kamuoyunda bununla ilgili tepkiler doğunca “Sözümün arkasındayım” diyerek açıklama da yaptı: “Meme bir cinsel organ da değildir.”

Hekim bu sözleri meme kanserine dikkat çekmek için söyledi. Kadınları uyarmayı amaçlıyordu. Niyeti doğru ve iyiydi ama bunu ifade ediş tarzı pek hoş olmadı.
Zaten her konuda böyledir. Ne söylediğin kadar, bunu nasıl söylediğin de önemlidir. Hekim, yanlış seçilmiş sözler nedeniyle yanlış anlaşılma kurbanı oldu!
Öte yandan hekimin iki açıklamasını da okuduktan sonra şöyle düşünmedim de değil: Tıp fakültelerinin eğitim programlarına antropoloji, sosyoloji gibi temel sosyal bilimler de konulmalı ki hekimlerimiz insan vücudunu kaslar, sinirler, kemikler ve yağlardan oluşan bir tür mekanizma olarak görmesinler!
Dr. Desmond Morris bir hayvanbilimci (zoolog). “Çıplak Maymun” isimli kitabı ile çığır açmış, bilime önemli katkıları olmuştur. Bir başka kitabı ise Türkçeye “Sevmek dokunmaktır” ismiyle çevrildi. (Çeviren: Nuran Yavuz, İnkılâp Yayınları.) Çıplak Maymun gibi bu kitabını da eğlenerek okumuştum, çünkü katı bir bilimsel üslupla değil, çocukların bile kolayca anlayabilecekleri, okurken eğlenecekleri bir üslubu var.
Morris, bu kitabında göğüsler ile ilgili önce şöyle bir tanım yapıyor: “İnsan türünün yetişkin dişisinin diğer primatlar arasında hiç rastlanmayan bir özelliği de bir çift, yarım yuvarlak biçiminde, şişkin süt bezine sahip olmasıdır. Bunlar, dişi süt üretmediği zamanlarda da şişkin ve çıkık biçimlerini koruduklarından, yalnızca birer beslenme aracı olmamaları gerekir.”
Einstein’ı anmadan olmayacak: “Tanrı evrenle barbut oynamaz!” Olaylar ve nesneler arasında bir nedensellik ilişkisi vardır ve hiçbir şey tesadüf değildir.
Morris’in anlattığı sadece bu kadar da değil!
Morris, insan türünün dişisinin ayakta durduğu zaman “yuvarlaklarıyla” dikkat çektiğini de söylüyor. Göğüslerin bir benzeri olan kalçalar ki bu ikisinin türün erkeği için güçlü cinsel çağrı işaretleri gönderdiğini de söylüyor. Diğer yuvarlaklar ise omuzlar ve dizler!
Bir elbise ya da bluzun kaydırılmasıyla ortaya çıkan omuz yuvarlaklarının da erotik çağrışımlar yapacağına dikkat çekiyor. Bacaklar dizden bükülüp birleştirildiğinde dizlerin yarattığı görüntüye de böyle bir anlam yüklüyor. Dizlerin “eteğin biraz kaydırılarak sergilenmesinin” bunun en etkin biçimi olduğunu söylüyor. Ama şunu da ekliyor: “Eğer bacak bütünüyle sergilenmekte ise dizler etki gücünü yitirecektir. Çünkü bu durumda dizler kendi başına birer yarım yuvarlak olmak yerine, butların sonunu noktalayan yuvarlaklara dönüşür!”
Bu noktada artık şunu da söyleyebilirim: Sadece tıp fakültelerinde değil moda tasarımı okullarının ders programlarında da mutlaka antropoloji ve sosyoloji temel dersler olmalıdır!
Detaya daha fazla girmeyeceğim
ama şunu söylemeye gerek var ki
göğüsler, sadece emzirmeye yaramaz aynı zamanda cinsel çekim de yaratırlar ki
insan türünün kafayı buraya takmasının nedeni de budur zaten.
Mesela İngiltere’de püritenler, kadın göğüslerinin sıkıca bağlanarak, elbisenin üstünden görünmemesi gerektiği meselesi ile yıllarca uğraştılar.
17. yüzyıl İspanya’sında da genç kızların göğüslerinin üzerine kurşun plakalar bağlayarak onları bastırmaları isteniyordu ki çevreye cinsel çağrı işaretleri göndermesinler!
Daha sonraki yıllarda elbiselerin göğüsleri yanlardan sıkıştırarak daha dik göstermeye çalışmasıyla, aşağıdan yukarıya doğru sıkıştırarak “çatalın” vurgulanmaya çalışılması da buna bir tepkiydi zaten.
Dr. Morris, memeleri gelişmemiş küçük yaştaki kızlara yönelik pedofili sapkınlığının da esasen bastırılmış eşcinsellik belirtisi olduğunu düşünüyor, burada ayrıntılarına giremeyeceğim, merak eden yetişkinler kitaptan okuyabilirler.
Bir gazetede yazarken insanın sınırlarını iyi kontrol etmesi gerekir.
O nedenle daha fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Bununla ilgili şiirlere, şarkılara ise hiç girmiyorum.
Eski Mısır tanrılarından Thoth (kuzgun başlı, insan vücutlu bir heykelle sembolize ediliyor) bir tür “iletişim tanrısı” da sayılabilir.
Tanrıların yazıcısıdır ve her şeyi açıklık ve doğrulukla kaydettiği için insanları yanlış anlaşılmaktan koruduğuna inanılırmış.
Bu devirde Thoth’a inanacak
kaç kişi kaldı bilemiyorum ama yazının başında sözünü ettiğim hekimin belki de bir küçük Thoth heykelini masasının üzerine koyması yararlı olabilir!
Yazarın Tüm Yazıları